Selçuklu Devleti’nin kuruluşu (24 Mayıs 1040)

  • GİRİŞ24.05.2025 09:22
  • GÜNCELLEME24.05.2025 09:22

Milletlerin tarihinde önemli kilometre taşları vardır. Türk Milletinin tarihinde en önemli kilometre taşlarından birisi de Selçukoğullarının  23 Mayıs 1040’ta Türkmenistan’ın Merv Şehri yakınlarında “DANDANAKAN” mevkiinde dünyanın en güçlü ordusu Gaznelileri yenerek kurdukları devletle tarih sahnesinde yer aldıkları gündür. Çünkü; Müslüman Türklerin batıya yürüyüşü Ortadoğu, Anadolu ve Balkanlar’a kalıcı olarak yerleşmesi bu zaferle mümkün olmuştur.

İki Türk Ordusunu karşı karşıya getiren sebep, Gazneli Hükümdârı Sûltân Mahmud’un, Oğuz Türkleri arasında hatırı sayılır bir yeri olan Oğuz’ların Subaşısı Selçuk Bey’in oğlu ve Selçukoğullarının Yolbaşısı Arslan Yabgu’yu hileyle 1025’te esir almasıdır. 

Olay; Gazneliler ile Karahanlılar arasında sınır olan Amu Deryâ Nehrini geçen Sultân Mahmud’un, Semerkand’da Karahanlı Hân’ı Kadir Hân ile buluştuklarında, Kadir Hân yeryüzünün en güçlü devletinin Sultânına, Oğuz tehlikesinden bahsederek, Hâkânlık peşinde koştuklarını dolayısıyla bir ders verilmesi gerektiğinden bahsetmesiyle başlar.

Bunun üzerine Sultân Mahmud, Selçukoğullarının başında bulunan ve Selçuk Bey’in oğlu olan Aslan Yabgu’yu dâvet eder. Dâvete icâbet eden Aslan Yabgu beklenmedik bir şekilde esir alınarak Hindistan içlerinde ki çok korunaklı olan Kalincâr Kalesine hapsedilir. (1032’de orada vefât edecektir.)

Amcalarının pusuya düşürülerek hileyle esir edilmesi çok zorlarına giden Mikâil’in çocukları Çağrı ve Tuğrul Bey’ler defalarca amcalarının serbest bırakılmalarını istedilerse de reddedilirler. Bundan sonra Selçukluların, Horasan bölgesine bitmek bilmeyen akınları başlar. Özellikle Çağrı Bey yaptığı akınlarla Gazne Ordusunu yıpratıyor ve her seferinde de Gaznelilerin yaptığı korkunç takibatı da boşa çıkarıyordu. 

O sıralar yönünü hiçbir zaman batıya döndürme ideâli olmayan Sultân Mahmud, Hindistan’a yaptığı 17’nci seferinden dönmüş, Selçukoğulları konusunu derinlemesine ele almak üzereyken 1030 yılında vefât etmişti. Yerine oğlu Mesud geçer. Bunu fırsat bilen Çağrı ve Tuğrul Kardeşler Ortadoğu’nun kapısı konumundaki stratejik öneme sahip Horasan’ı ele geçirmek için ilk hamleyi yaparlar. 

Önce 1031 yılında Horasan’ın doğusunda bulunan Herat’a girerler. Fakat çok geçmeden yetişen Gazneli Ordusu, Oğuz’ları Fevâre Meydan Muharebesinde yenerek şehri geri alır. Buna rağmen Oğuz akınları durmaz. 1033’de Horasan’a girerler. 1035’de Çağrı Bey’i Horasan Bölgesinden atmak isteyen büyük bir Gazneli Ordusu üzerlerine gelir. Çağrı Bey dâhice bir taktikle büyük bir zafer kazanır.

Çağrı Bey bununla kalmaz 1037’de Merv ve Belh’i, akabinde Herat’ı alır. Yetmez, Merv’de Melik’ül Mülûk (Krallar Kralı) adıyla adına hutbe okutur. Diğer taraftan Tuğrul Bey de ele geçirdiği Nişâbûr’da Sultân unvanıyla adına hutbe okutur. O zamana kadar Sûltân unvânını Gazneli Mahmud İle oğlu Mesud hâriç kimse kullanmaya cesaret edememişti. Üstelik bu unvan Bağdat’taki Abbasi Halife’sine aitti. Bu arada Serakhs ile Bâverd de Selçukoğullarına geçmiştir.

Sultân Mesud bu nâzik durum karşısında Hindistan işlerini bıraktı. Döndü hazırladığı muazzam ordusuyla Horasan’a geldi. Bu işi bitirmeden Hindistan’a dönmemeye karar vermişti. Önce; dünyada önünde kimsenin duramayacağına inandığı ordusuyla 1039 Nisan ayında Ali Âbâd meydan muharebesinde Selçukluları geri çekilmeye mecbur bıraktı. Ardından bir ay geçmeden geldi Nişâbûr’u geri aldı.

Bu arada Oğuz’ların Çağrı, Tuğrul ve amcaları Musa Beylerin güçlerini birleştirerek tekrar orta Horosan’a doğru geldiklerini duyunca, 15 Mayıs 1040’ta Serakhs’a geldi. Bu devasa ordu karşısında yıpranmamak için Selçuklular bir gün önce şehri boşalttılar. Sultân Mesud durmadı. Yola çıkmıştı bir kere. 17 Mayıs’ta muzaffer ordusunun başında bu kez de Merv’e yürüdü.

Selçuklu Oğuz Ordusu da Merv’e yaklaşmış ve harb divânı kurulmuştu. Ancak karşılarında devâsa büyüklükte bir ordu duruyordu. Ya, dünyanın en büyük ordusuyla savaşacaklar ya da Aral Gölü Bozkırlarına geri döneceklerdi. Tuğrul Bey’in; “çekilelim, böylesine devâsâ güç karşısında askerimizi ezdirmeyelim” fikrine, Çağrı Bey’in “savaşacağız” fikri komutanlar arasında ağır basınca harb düzeni alındı.

Dandanakan’daki müthiş mücâdele 23 Mayıs 1040 Cuma günü başladı ve Selçukluların gâlibiyeti ile sonuçlandı. Sultân Mesud, bütün kahramanlığına rağmen ordusu Oğuz oklarına ve kılıcına dayanamayınca Gazne’ye çekildi. (Yedi ay sonra da kendi askerleri tarafından öldürülecektir.)

Gazne ordusunun bütün ağırlığı savaş meydanında kaldı. Ertesi gün 24 Mayıs 1040 mübârek Ramazan Ayının 9’u Cumartesi idi. Gazneli Ordusundan arta kalanların takibi ve kısa çatışmalar iki gün daha sürse de Tuğrul Bey bir tahta oturdu ve önünde resmî geçit yapan askerler tarafından Horasan emîri olarak selâmlandı. Bu aynı zamanda bir devletin ilânıydı. Bu devletin adı babaları şehit olunca dedeleri Selçuk Bey tarafından büyütüldükleri için Tuğrul ve Çağrı Beylerin ismini koydukları Selçukoğulları yâni Selçuklu Devletinin ta kendisiydi.

Dandanakan zaferinin ardından Tuğrul Bey, Büyük Selçuklu Devleti’nin ilk hükümdarı olmuştu. Dönemin geleneklerine göre çevredeki ülke hükümdarlarına fetihnâmeler gönderildi. Bunlardan en önemlisi Bağdat’ta oturan İslâm Halifesi Kaaim’e gönderilen fetihnâme idi ki, burada Tuğrul Bey Abbasi Halifesine ayrıca bağlılıklarını bildiriyordu.

Yine eski Türk devlet geleneğine göre Selçuklular’ın hâkim olduğu topraklarla ileride fethedilmesi planlanan ülke ve şehirler hânedan mensupları arasında paylaştırıldı. Buna göre; Serahs ve Belh’in dâhil olduğu Ceyhun ile Gazne arasındaki bölge, merkezi Merv olmak üzere Çağrı Bey’e, Herat merkez olmak üzere Büst ve Sîstan yöresi amcaları Mûsâ Yabgu’ya verildi. Başşehir ilân ettiği Nîşâbur’da oturacak olan Tuğrul Bey, Irak ve batı topraklarını yönetecek ayrıca büyük Hâkân olarak her yerden sorumlu olacaktı. 

İbrâhim Yınal’a Kuhistan, Arslan Yabgu’nun oğlu Kutalmış’a Cürcân ve Damgan, Çağrı Bey’in oğlu Kavurd Bey’e Kirman ayrıldı. 

Böylece Tuğrul Bey ile vefâtından sonra yerine geçen ikinci hükümdar Çağrı Bey’in oğlu Sûltân Alparslan dönemlerinde yurt edinilecek müstakbel; Kirman Selçuklu Devleti, Umman Selçuklu Devleti, Irak Selçuklu Devleti, Suriye Selçuklu Devleti ve Anadolu Selçuklu Devletinin temelleri de atılmış oluyordu.

Aslında Selçukoğulları Gaznelileri olağanüstü bir gayretle yenerken de farkında olmadan Vatikan’daki Papa’nın bütün endişelerini haklı çıkarmışlardı. Çünkü Vatikan’da Papalık bütün bu gelişmeleri işin başından beri endişeyle takip ediyor, kendilerini yakından ilgilendirecek sonucu merak ediyorlardı.

1032-1048 tarihlerinde Papalık yapan IX. Benedictus, babası Tusculum Kontu III. Alberic tarafından Ekim 1032’de rüşvetle Papa seçtirildiği anda ele aldığı en önemli konu kendilerinden binlerce kilometre uzaklıkta Asya içlerinde cereyan eden Selçukoğulları ile Gazneliler arasındaki çekişme olmuştu.

Birkaç yıl konuyu en cevval casuslarına an be an takip ettirdikten sonra, işin sonuna yaklaşıldığını yâni dananın kuyruğunun kopma noktasına geldiğini anlayınca bir sabah ayininden sonra kardinallerini toplayarak, onlara; Türklerin başlarına büyük gâileler açmasından korktuğunu, Tuğrul ve Çağrı Kardeşlerin boylarından büyük işlere kalkıştığını, Gaznelileri birkaç kere yendiklerini, bâzen yenilseler de yılmadıklarını, bu vuruşmaların sonunda taraflardan birinin yeryüzünden silineceğini anladıklarını detaylıca anlattıktan sonra devamla şöyle dedi:

“Eğer beklediğimiz gibi Gâzneli Ordusu gâlip gelirse, yapmış olduğumuz 50 yıllık, 100 yıllık, 200 yıllık ve 500 yıllık planlarda bir değişikliğe gidilmeyecektir. Ancak Çağrı ve Tuğrul yâni Selçukoğulları kazanırsa, o zaman 50 yıllık, 100 yıllık, 200 yıllık ve 500 yıllık planlarımızı yeni baştan yapmak zorunda kalacağız. Çünkü Selçuklu’nun gâlip gelmesi demek, Türklerin en kısa süre içerisinde Akdeniz’e Adriyatik’e gelmeleri demektir.”

Papa’yı esas endişelendiren Türklerin yeniden Atilla gibi Roma kapısına dayanmalarıydı. Bu toplantıdan sonra Hristiyan dünyasının tamamı bu mücâdeleye odaklandı. Casuslar ve yerel işbirlikçiler üzerinden an be an Türk coğrafyasındaki gelişmeleri takip etmeye başladılar. Hepsi de, Papa’nın kendilerine dediği gibi gâyet iyi biliyorlardı ki, savunma hatlarını Asya’nın derinliklerine kuramazlarsa asla rahat edemeyeceklerdi.

Fakat bekledikleri olmadı. Dandanakan’dan gâlip ayrılan Selçukoğulları yedi yıl içinde Basra ve Umman’a yâni açık denize çıkmışlar, 1071’den sonra Akdeniz, Karadeniz ve Marmara’ya ulaşmışlardı. Anadolu’nun fethiyle görevlendirilen Süleyman Şâh, Sultân Melikşah’tan fermânı alır almaz kısa sürede 1075’te İznik’i başkent yapmıştı. 

1040’ta devleti kuran Selçukoğulları milletler tarihinde çok kısa bir zaman dilimi olan 35 yılda şimdiki Türkmenistan’ın Merv Şehrinden vuruşa vuruşa Anadolu’ya gelmişler İznik’i Başkent yapmışlardı. Ardından Süleyman Şâh’ın İzmir Vâlisi Çaka Bey’le Ege Denizine çıkmışlar, adalar fethedilerek Ege’ye hâkim olmuşlardı.

Devamı olan Osmanlı-Türk Devleti ise 1453’te  Roma İmparatorluğunu haritadan sildiği gibi, Vatikan’a ulaşmak için Adriyatik Denizini yurt edinmişler, İtalya’nın Otranto’suna asker çıkarmışlardı. Papa’lık Türklere karşı hristiyan dünyasına elçiler göndermiş, kurduğu haçlı ordularıyla Türkleri ancak 1912/13 Balkan Savaşlarında durdurabilmişlerdi.

Günümüze ise; Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın öncülüğünde Osmanlı’nın torunları da yine atalarının izinde Türkiye’yi küresel güç hâline getirmeyi başararak, mazlûm ve mağdur coğrafyalara umut, attığı emin adımlarla da savaşları durduran güvenli bir liman olmuş, dünyaya yaptığı aynî yardımlarda ilk sıraya oturarak bütün dünyanın takdirini kazanmıştır. 

Ancak; Doğuda-Batıda, Kuzeyde-Güneyde Türk’ün gücü karşısında geri adım atanlar emellerinden asla vazgeçmiş değillerdir.. Bizlere düşen görev, eğer ki her dâim “Güçlü Türkiye” şiârını elden bırakmazsak Allah’ın (celle celâlühü) izniyle “21. Yüzyıl Türk Asrı Olacaktır.” Bunu engellemeye kimsenin gücü yetmeyecektir… 

Halit Kanak / Yeni Akit Gazetesi

Yorumlar1

  • isimsiz bir kul 1 saat önce Şikayet Et
    Amiin inşallah..
    Cevapla
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat