7 Haziran 1099’da haçlıların Kudüs kuşatması ve katliamı
- GİRİŞ07.06.2025 10:58
- GÜNCELLEME07.06.2025 21:47
Malazgirt’te Bizans’ı dize getiren Sultân Alparslan, amcasının oğlu Süleyman Şâh’ı tam yetkiyle donatarak Anadolu’nun Fethi emrini verdikten hemen sonra Kutalmışoğlu Süleyman Şâh Başkumandan olarak Türk Ordusunun başında Anadolu’ya girdi.
Kendisini karşılamak üzere Mikhail Dukas’ın büyük bir orduyla gönderdiği iki kardeş Prens İsaakios Komnenos ve Aleksius Komnenos’u küçük Malazgirt diye adlandırılan savaşta Kayseri önlerinde fena şekilde dağıtttığı gibi Bizans Prenslerden İsaakios’u esir aldı.
Sonra da emrindeki Artuk Bey, Gümüştekin Bey, Çaka Bey gibi gözüpek komutanlarla Anadolu’yu bir baştan bir başa fethetti. Bunun üzerine büyük Türk Hâkânı Sultân Melikşâh’ta, Anadolu Hükümdarı sıfatını Süleyman Şâh’a veren fermânı (kararnâmeyi) imzaladı. Böylece ölümsüz “Türkiye Devleti” kurulmuş oldu.
Fakat bununla yetinmeyen Süleyman Şâh sorumluluk alanı dışına çıkarak Halep üzerine yürüyünce karşısına bölgenin hâkimi Tutuş Bey çıktı. Tutuş Bey aynı zamanda büyük Hâkan Melikşâh’ın kardeşiydi. Halep önlerinde 4 Haziran 1086 perşembe günü Ayn Seylem’de yapılan Selçukoğullarının kardeş savaşını Tutuş kazandı. Anadolu fâtih’i Süleyman Şâh bu savaşta muharebe meydanında kaldı.
Süleyman Şâh’ın savaşta ölmesi herkesi hüsrana uğratmış ve şaşkına çevirmişti. Yine işi çözmek bu olaya çok üzülen Melikşâh’a düştü. Önce Haleb’e Aksungur Bey’i atayarak direkt kendine bağladı. Sonra öz kardeşi Tutuş’u cezalandırmak üzere bizzat Halep önlerine geldi.
Sultân Alparslan’ın iki oğlu Melikşâh ile Tutuş vuruşmak üzere iken Tutuş, “Gâlip gelsem de ben küçük düşerim, her dâim gölgesine sığındığım Ağabeyime kılıç çekmem” dedi Şam’a çekildi. Sultân Melikşâh bu itaatinden dolayı Tutuş’u takip etmedi.
Ayrıca Süleyman Şâh’ın çocuklarını aldı özel olarak yetiştirmek üzere Büyük Selçuklu Devleti’nin başkenti İsfahân’a götürdü. Anadolu Selçuklu Devletinin başkenti İznik’te, Süleyman Şâh’ın yerine geçecek olan büyük oğlu Kılıçarslan İsfahân Sarayında yetiştirilene kadar, Süleyman Şâh’ın kardeşi Melik Davut’u vekâleten Anadolu Selçuklu Devleti’nin başına geçirdi. (Gerçek yönetici Süleyman Şâh’ın Başkomutanı Ebûlkasım Bey’di.)
6.5 yıl sonra Sultân Melikşâh 37 yaşında haşhaşiler tarafından Bağdat’ta zehirlenerek şehit edilince, tarihte 1. Kılıçarslan olarak anılacak Süleyman Şâh’ın oğlu Sultân Kılıçarslan önce Melikşâh’ın yerine geçen Sultân Berkyaruk’tan izin aldı. Sonra da kardeşiyle birlikte İznik’e geldi Anadolu Selçuklu Devleti tahtına oturdu. Ancak; ilelebet payidar kalacak “Türkiye Devleti” üzerine ardı arkası kesilmeyen “Haçlı Seferleri” başlamak üzereydi. (Hâlen aralıksız devam etmektedir.)
Papa II. Urbanus çok paniklemişti. Selçukoğulları Roma-Vatikan kapısına dayanmadan Anadolu topraklarından kopartılıp geldikleri yere, Asya Bozkırlarına geri gönderilmelerinin şart olduğunu düşünüyordu. Bizans İmparatoru 1. Aleksios’un’da yardım istemesini fırsat bilerek 18-28 Kasım 1095 tarihinde Fransız olmasından dolayı Fransa’nın Clermont-Ferrand şehrinde bir Konsil topladı.
Toplantıya; Papa’nın Şansölyesi Joannes Gattellus, Pisa Başpiskoposu Dagobert, Santa Sabina Kardinal Rahibi Albertus, Papalık elçisi ve Bordeaux Başpiskoposu Amatus, Toledo Başpiskoposu ve İspanya elçisi Bernard de Sedirac, Porto Kardinal Piskoposu Joannes gibi isimlerin yanısıra 300 din adamı katıldı.
II. Urbanus Konsey toplantısının sonunda, binlerce kişiye bir konuşma yaptı. Hedefinde, Türkler vardı. Önce hristiyanlığın kutsal topraklarını işgâl ettiği gerekçesiyle Selçuklu Türklerine lânet okudu. Sonra da bütün hristiyan âlemini, kutsal toprakları almak için haçlı seferine hazır olmaya çağırdı.
Son olarak da, haçlı seferlerine katılmanın bütün günahları affettireceğini bildirerek “Hedef Kudüs” diyerek de 1. Haçlı Seferini başlattı. Çünkü biliyordu ki, Kudüs’e ulaşmak için Anadolu bir baştan bir başa geçilecek, böylece Türkler en azından Fırat’ın doğusuna atılacaktı. Zâten 1094 senesi şiddetli kuraklığın getirdiği açlık ve sefalet, yağmaya zemin hazırlamıştı.
İkna işi tamamdı. Kudüs›ü Müslümanlardan alıp cennet›e kavuşmak ve yağma için yığınlar keşişlerin peşine takılarak yollara düştüler. Sadece Pierre l›Ermite adında peşmurde bir Fransız keşiş’in peşine 50 bini Fransız, 50 bini Alman serserisi olmak üzere 100 bin kişi katılmıştı. Bu sayı Macaristan ve Balkanlar geçildiğinde 300 bini buldu. Sefiller ordusu başlarında meşhur eşeği ile keşiş Pierre olduğu halde Marmara kıyılarına ulaşmışlardı ki, bu sürüden çekinen Bizans İmparatoru Aleksios Keşiş ve kutsal eşeğini sarayında misafir olarak alıkoyduktan sonra insan sürüsünü aceleyle Yalova’da Anadolu toprağına çıkardı.
Gözü dönmüş sürünün ilk hedeflerinde Başkent İznik vardı. Fakat şehir yakınlarında onları, Sûltân Melikşâh’ın yetiştirdiği Cihângir Sultân 1. Kılıçarslan bekliyordu. Haçlı sürüsü 1096 Eylül’ünde Sultân Kılıçarslan tarafindan yolları kesildi. Bu zavallıları Anadolu’ya gönderen Papa II. Uranüs sarayında keyf çatarken, boş vaatlere inanan bu zavallılar İznik’e ulaşamadan Kılıçarslan tarafından tamamen kılıçtan geçirildiler.
Ancak, bu sürünün arkasından Avrupa’nın eli silâh tutan askerlerinden oluşan 600 bin kişilk devâsâ ve gerçek bir ordu geliyordu. Başlarında Godefroy de BouilIon vardı. Bizans İmparatoru 1. Aleksios haçlı kumandanları ile haçlı ordusunu boğazlardan karşıya geçirme karşılığı Anadolu’da Türklerden işgâl edebildikleri yerleri Bizans’a verecekleri konusunda bir antlaşma yaptı.
Anadolu’ya geçen haçlı ordusu 1097 Mayıs’ında Türkiye’nin başkenti İznik’i muhasara altına aldılar. Bu kadar kalabalık ordu karşısında duramayacaklarını bildikleri için de İznik’i boşaltmayı düşünen şehirdeki Türk Garnizonu, şehri Avrupa’dan gelen yağmacı, talancı haçlılara değil de Bizans’a teslim etmeyi yeğlediler. Bizans’la müzakereler başlamıştı ki Sultân Kılıçarslan’ın ana orduyla İznik’e yaklaştığı haberi geldi.
İki ordu karşı karşıya geldiklerinde ordular arasında 1’e 10 nispetinde bir oran olmasına rağmen 600 bin kişilik devâsa ordu karşısına çıkmaktan çekinmeyen Sultân 1. Kılıçarslan yapılan meydan muharebesinde düşmana ağır zayiat verdirdiyse de kesin sonuca gidemeyeceğini anlayınca geri çekildi.
Bu çekilme üzerine Türkiye’nin ilk başkenti İznik, Bizans’a teslim oldu. İmparator Aleksius, esir Türklere iyi muamele etti. Esirler arasında bulunan Sultân Kılıçarslan’ın zevcesine büyük hürmet gösterdi. İstediği zaman Türkiye hükümdarının yanına dönmekte serbest olmak üzere kendisine İstanbul Sarayında baş misafir olarak özel ihtimam gösterdi. Çünkü Bizans halkı Katolik Latin sürülerinden nefret ediyorlardı.
Kılıçarslan ise yoluna devam eden haçlı ordusunu vur-kaç taktiği ile imha etmek için adım adım takibe başladı. Eskişehir’de yeniden saldırdı yine ağır zayiatlar verdirdi. Tekrar geri çekildi. Bunu başka yerlerde başka saldırılar takip etti. Öyleki, haçlılar Anadolu Selçuklu Devleti topraklarından yâni Kılıçarslan’ın topraklarından çıkıp Büyük Selçuklu Devleti topraklarına girerek Antakya önlerine geldiklerinde sayıları 100 bine düşmüştü. Yarım milyon haçlı Anadolu yaylalarına gömülmüştü. Bu milletler tarihinde çok büyük bir başarıydı.
Sultân Kılıçarslan zâten daha işin başında kalabalık haçlı sürüsünü görünce dehşet içinde kalan kumandanlarına şöyle demişti; “Gördüğünüz gibi göz alabildiğine dağlar, tepeler, ovalar, vâdiler, düşman sürüleriyle dolmuş. Sözlerimi iyi dinler ve bana inanırsanız, yurdumuzu kurtarırız”. Bu sözler, müthiş bir kararlılığın ifâdesiydi. Uygulaması da müthiş oldu.
Kalan 100 bin asker 21 Ekim 1097’de Antakya’yı muhasaraya başladılar. Kale komutanı Yağıbasan Bey doğrudan Büyük Türk Hâkânlığına İsfahan’a bağlıydı. Antakya’yı 7 ay boyunca başarıyla savundu. Fakat Antakya hristiyanlarından bir kişinin Türklere ihânet ederek haçlılara yol göstermesiyle Antakya 2 Haziran 1098’de düştü.
Yardıma gelen Musul bölge valisi Kerboğa Bey, şiddetli taarruzlara başladı. Kale düşmek üzereydi. Bu sırada güyâ Hazreti İsa Aleyhisselam’ın böğrüne saplanan mızrak bulundu yaygarası koparıldı. Bu düzmece oyun haçlıları âdeta kamçıladı. 28 Haziran 1098 pazartesi günü yaptıkları âni taarruzla çok büyük zayiat vermelerine (60 bin kişi) rağmen dişe diş mücâdele ederek Kerboğa Bey’in kuvvetlerini dağıttılar. Ardından Antakya şehir devletini kurdular.
Ancak hedefleri olan Kudüs’ten vazgeçmediler. Bir müddet sonra yeniden yola koyuldular. 7 Haziran 1099 salı günü Kudüs’e geldiklerinde devâsa haçlı ordusundan geriye 40 bin kişi kalmıştı. Bu arada Kudüs, Kahire’deki Şii Fâtımîlerin kontrolüne girmişti. 40 bin haçlı zayıf Şii Arap savunmasını kolay kırdı ve şehire hâkim oldular.
O andan itibârende katliam başladı. Akla hayale gelmedik işkencelerle yapılan katliamdan çoluk-çocuk, kadın-erkek herkes nasibini aldı. Minyatürlere yansıyan katliam sahnelerine bile bakarken insanların ürperdiği bu vahşet esnâsında tam 70 bin kişi boğazlandı. Ramazan ayının ilk günleriydi. Camilere sığınan biçare kadınlar ve çocuklar tek tek doğrandı.
Haçlılar, kan deryasından bata çıka sokakları dolaşıp canlı Müslüman aradılar. Katliamın ardından aylarca süren şehrin temizliği bittiğinde Kudüs’te katolik bir krallık kurulmuştu. Sultân Kılıçarslan Anadolu’ya kuzey batıdan giren haçlıların yarım milyonunu imha etmiş, sonra güney batıdan Anadolu’dan atmıştı. Ardından Konya’yı başkent yaptı ve büyük bir imar hareketi başlattı. Yetmedi, yüz binlerce Oğuz Türk’ünü Anadolu’ya taşıyarak yerleşimini sağladı.
Kudüs ise kendi kaderini yaşıyordu. Hazreti Ömer’in asırlar önce Kudüs-ü Şerif’i fethinden sonra gelen haçlı işgâlinin ardından 89 yıl geçmişti ki, Zengi Ata-Beylerin kızılelması olan Kudüs, Nurettin Zengi’nin yetiştirdiği Selahaddin Eyyûbi tarafından yeniden fethedilecektir.
Osmanlı döneminde ise 400 yıl boyunca tek bir kişinin burnunun dâhi kanadığı görülmemiştir. 1. Dünya Savaşında İngiliz işgâliyle belirsizliğe bürünen Kudüs-ü Şerif Filistin toprakları iken ne tesadüftür ki yine bir 7 Haziran’da (1967) siyonist işgâle uğramış hâlen yahudilerin postalları altında yeni Fâtih’lerini beklemektedir.
Kudüs’ün yeniden fethi uzak değil.. Hem öyle bir fetih yaşanacakki; Selahaddin’in türbesine kanlı çizmeleriyle girerek sandukasını tekmeleyen İngiliz generalin torunları bile dehşetle Selahaddin geri geldi diyecekler. Varlık sebebi İsrail’in güvenliği olan Amerika ile Gazze katliamlarına sesini çıkarmayan Haçlı Birliği AB, Yavuz’un kudretli pençesini yüreklerinde yeniden hissedecekler. Fetih yakındır Kudüs, fetih yakın…
NOT: Bütün gönül dostlarının mübârek Kurban Bayramını tebrik ediyorum.
Halit Kanak / Yeni Akit Gazetesi
Yorumlar1