Hacı Bektâş-ı Veli’yi anmak, Balkanlar’da Bektâşi Devleti (13 Ağustos 1271)

  • GİRİŞ16.08.2025 09:53
  • GÜNCELLEME16.08.2025 09:53

Düşünce ve öğretileriyle asırlardır sevgi, hoşgörü, birlik-beraberlik öğütleyen Hacı Bektâş-ı Veli Hazretlerinin dünyasını değiştirmesinin üzerinden 754 yıl geçmiş olmasına rağmen onun öğretileri hâlâ kulaklarımızda canlılığını korumaktadır.

Ne demişti büyük hünkâr; "Bir olalım, iri olalım, diri olalım.", "İncinsen de incitme”, “Her ne ararsan kendinde ara", "Oturduğun yeri pak et, kazandığın lokmayı hak et”, “Düşmanının bile insan olduğunu unutma." 

Anadolu’dan Balkanlar'a kadar geniş bir coğrafyada, nesillerin yolunu aydınlatmaya devam eden ve nesebi Hazreti Ali keremallahu vech Efendimize dayanan Hacı Bektâş-ı Veli Hazretleri evliyânın büyüklerindendir. İsimleri Seyyid Muhammed bin İbrâhim Ata olup lakâbı Bektaş’tır. Horasan’ın Nişabur Şehrinde dünyaya geldi. İlim öğrenmesi için küçük yaşlarda Hoca Ahmed Yesevî Hazretleri’nin Halifelerinden Lokmân-ı Perende Hazretlerine teslim edildi.

Daha o yaşlarda kerâmetleri görülmeye başlandı. Buna Hocası da bizzat şahit olmuştu. Bunlardan bir tanesi kendisine Hacı unvânı verilmesine sebep olan olay şöyle gelişti. O sene müritlerinin oluşturduğu kalabalık hac kafilesiyle Arafat’a çıktıklarında Lokman Perende Hazretleri yanındakilere, “bugün arefe bizim evde bayram yemekleri pişirilmiş olmalı” sözü Allah-û Teâlâ’nın izniyle Nişabur’daki Bektaş’a vâki olunca, hemen mutfaktan içeri girer hizmet sofilerinin pişirerek dinlenmeye bıraktıkları değişik yemeklerin konulduğu tepsilerden birini kaptığı gibi Arafat’a yetiştirir. Hocası Nişabur’a dönünce bunu herkese anlatır ve o saatte Arafat’ta olan herkes hac yapmış sayıldığından Bektaş’a Hacı lakabını takar. Bundan böyle Hacı Bektaş diye anılmaya başlanır.

 İrşâd makâmına gelince de Hocası kendisine halifelik sembolleri olan taç, şamdan, seccade, sofra ve âlem (sancak) teslim eder, beline tahta kılıcını kuşatır ve Diyâr-ı Rûm’u irşad etmekle görevlendirir. Önce Mekke’ye giderek hac görevini ifâ eder. Ardından Necef’i ve Kerbelâ’yı ziyaret ederek Anadolu’ya geçer. 

Hacı Bektâş-ı Velî, Çepni oymağına mensup konar göçerlerin kışlığı durumundaki Sulucakarahöyük’e gelir ve Kadıncık Ana’nın evine misafir olur. Geçimini sağlamak için de köyün sığırlarını güder. Bu arada kendisinde zuhur eden kerâmetleriyle dikkat çeker. Bir müddet sonra bugünkü dergâhın yerinde ilk inzivâ mahalli olan Kızılca Halvet’i yapar. Artık Hacı Bektâş-ı Velî Hazretlerine intisap etmekte yarışan müridler etrafında çoğalmaya başlamıştır. 

Hacı Bektâş-ı Velî buradaki ikameti esnasında Seyyid Mahmûd-ı Hayrânî, Ahî Evran gibi büyük velîlerle yakınlık kurduğu gibi o sırada Anadolu’da bulunan Moğol yöneticileriyle de görüşür. Görüştüğü her Moğol komutanı Müslüman olur. Yetiştirdiği onlarca halifeyi her bir köşeye yollar ve bu dünyada yaşadığı örnek hayatı 63 yaşında sona erer. Artık o gönüllerdedir ve 754 sene sonra bile irşâdına devam etmektedir. Ne mutlu onun izinden gidenlere…

NOT: Oğuz Çepni Boyu Dernekleri Eğitim Araştırma Dayanışma Kalkındırma ve Kültür Federasyonu Genel Başkanı Harun Özdemir kardeşimizin sizlere dâveti var. 16 Ağustos 2025 Cumartesi günü (Bugün) saat 14.00’te, Nevşehir’in Hacıbektaş İlçesi Bala Mahallesi Kurtuluş Sokak’ta inşa edilen Hünkar Hacıbektaş Veli Kültür ve Cemevi’nin açılış törenine sizleri beklemektedir. 

BALKANLAR’DA BEKTÂŞİ DEVLETİ SAFSATASI

Her şey, Arnavutluk Başbakanı Edi Rama’nın Tiran merkezli bir “Bektâşi Devleti” kurulacağını New York Times’a verdiği bir mülakatta açıklamasıyla başladı. 

Arnavutluk Başbakanı Edi Rama'nın "Bektaşi Devleti" projesini kamuoyuna duyurduğu tarihin, İsrail Cumhurbaşkanı Herzog'un Arnavutluk ziyaretinden hemen sonra gelmesi dikkat çekmişti. (Arnavutluk’taki Bektâşi lideri Baba Mondi olarak bilinen Edmond Brahimaj ise İsrail’i birçok sefer ziyaret ettiğini söyleyerek kendisini İsrail halkının kardeşi olarak gördüğünü açıklamıştı.)

Edi Rama burada, amaçlarının “Arnavutluk’un gurur duyduğu İslam’ın hoşgörülü bir versiyonunu” teşvik etmek olduğunu söylemiş, ardındanda “kurulacak devlette alkol yasağı İle kadınların giyim tarzına müdahale söz konusu olmayacak” diye ilâve etmişti. Zâten alkol yasağını koyamazdı. Çünkü Arnavutluk’taki Bektâşilerin olmazsa olmazı, İslâm’ın kesin bir şekilde yasakladığı içkiden vazgeçememiş olmalarıydı.

Buna bizzat Arnavutluk’tan gelen iki üst yöneticiyle Ankara’ya yaptığım seyahatte şahit olmuş, hayretler içinde kalmıştım. Bana, “Müslümansın ama Bektâşi değilsin değil mi?” diye sormuşlar, ben de “Hacı Bektaş-ı Velî Hazretler’ni çok seviyorum, tabii ki Bektâşi’yim” şeklinde cevap verince ikinci soru olarak “içki içiyor musun?” sorusuna muhatap olmuş, “hayır” dememle birlikte “içki içmiyorsan Bektâşi değilsin” diye son noktayı koymuşlardı.

Edi Rama, açıkladığı Bektâşi Devletinde askerler ve mahkemelerin olmayacağını,  “Vatikan” tipi bir yapılanmayla konumunu sürdüreceğini, hatta devletin kurulacağı 109 dönüm arazinin bile tesbit edildiğini bildirmişti.(Vatikan’ın dörtte biri) Belliki önceden düşünülmüş, tartışılmış, planlanmıştı. 

Peki bizim hâriciyecilerimiz ya da başdanışmanlarımız (özellikle Arnavutçuluk yapan başdanışman) çalışılmış bu konudan ne kadar haberdardılar. 1924’te hilâfetleri lağv edilerek başsız bırakılan İslâm Coğrafyasında, yüz yıl sonra yeniden bir yapılanma olur da Müslümanlar ayağa kalkar endişesi taşıyan İsrail destekli İngiliz aklı buna fırsat vermemek için Müslüman bir Bektaşi Devleti oluşturmaya kalktıklarında nerede idiler.

Böyle bir devletin İslâm Coğrafyasında oluşturacağı olumsuzlukları Edi Rama ya da Arnavutluk Devletinin kurumlarıyla veya Bektâşi ileri gelenleriyle konuşup, iknâ turları yapmışlar mıdır? Yoksa bu gelişme karşısında sorumlu olduğu kişilere toz pembe tablolar çizerek her şeyin kontrol altında olduğunu mu anlatmışlardır! 

Toplamda 115 bin kişiyi anca bulan (Arnavutluk’un yüzde beşi) bu Bektaşi yapılanması karşısında bugüne kadar bürokratlarımızın geliştirdikleri projeler neler olmuştur bilmiyoruz ama, bildiğimiz bir şey varsa o da bu konunun tartışmaları da beraberinde getirmiş olmasıdır. Bu duruma ilk tepki; Balkanlar’daki bölge devletleri ile Müslüman topluluklar başta olmak üzere, sivil toplum kuruluşları ve kanaat önderlerinden gelmiştir.

Bütün bu tepkilerin herkesçe söylenen ortak yanı öncelikle Tiran’daki Baba Mondi olarak bilinen Edmond Brahimaj kendisini Hacı Bektâş-ı Veli'nin görevini vekâleten üstlendiğini söyleyerek “Dedebaba” ilân etmesi, Bektaşi erkânına göre hiçbir geçerliliği yoktur şeklinde kendini göstermiştir.

Çünkü dinsizlik müzesi açarak hiçbir dînî yapılanmaya izin vermeyen komünist Enver Hoca döneminde zâten ortalıkta din adına kimse kalmamıştı. Dînî liderler yâ idam edilmiş, ya da sürgüne gönderilmişti. Enver Hoca’dan sonra da Arnavutluk’ta; Bektâşi’lik adına dînî lider olarak ne baba, ne halifebaba, ne de dedebaba yoktu. 

Bektâşilerin en önemli bir lideri vardı o da Türkiye’de İzmir’deki “Dedebaba” sıfatını taşıyan kulak burun boğaz doktoru doçent Bedri Noyan’dı. Arnavutluk’ta sönen Bektâşi Ocağının ateşini yakmak da ona düşmüştü. Arnavutluk’tan çağırdığı Reşat Bardi Efendiye 12 Ekim 1992 tarihinde Bektâşilerin Dedebabası sıfatıyla Halifebaba’lık vererek Arnavutluk’a gönderdi. 

İşte şu andaki Baba Mondi o zamanlar henüz derviş bile değildi. (Askeri Akademiyi bitirdikten sonra 1982’de halk ordusunda subay olmuş, 1991 sonunda istifa ettirilerek 1992 başında eğitime alınarak 1996’da derviş yapılmıştı) Halifebaba Reşat Bardi bir müddet sonra Edmond Brahimaj’a Baba’lık Erkânı takdim etti. Fakat şimdi kalkmış Halifebaba bile olamayan Baba Mondi Dedebaba’lık (en üst makam) taslayarak sözde Bektâşi Devleti’nin Başkanlığına soyunmuş

Bu da yetmemiş bir de Arnavutlar; dergâhın daha önce Nevşehir'deki Hacı Bektâş-ı Veli Türbesi'ndeyken Atatürk’ün tekke ve zâviyeleri 1925 Kasım’ında kapatmasından sonra 1930 yılında Tiran’a taşındığını iddia etmeye kalkıyorlar. 

Buna gerekçe olarak da, İsmet İnönü'nün Başkanlığında Cumhuriyet Halk Partisi tarafından 25 Aralık 1963’te azınlık hükûmeti olarak kurulan 28. Hükûmet tarafından bir daha Alevi vatandaşlarımız tarafından dînî amaçlı kullanılmasın diye 1964’te resmî hüviyet kazandırılarak müze yapılmasını gösteriyorlardı. Bu tarihten sonra da Tiran tam bir Bektâşi merkezi oldu diyorlar.

Bu iddialar karşısında Arnavutluk’un Bektaşi Devleti projesini en iyi özetleyen Türkiye’deki Bektaşi Halifebabalarından  Hacı Dursun Gümüşoğlu devreye giriyor. Sayın Gümüşoğlu açıklamasında; “Arnavutluk’taki Halifebaba Reşat Bardi’nin 2 Nisan 2011’de vefâtından sonra kimse halifelik erkânı görmemiştir. Bundan dolayı Arnavutluk’ta bırakın dedebabayı, halifebaba bile yoktur. Birilerinin iddia ettiği Baba Mondi’nin Halifebabalık mâkâmı kendisine verilmemiştir” diyor. 

“Asırlardır gelen Bektaşilik gelenek göreneklerine göre Bektâşi Ocaklarınında, Alevi Ocaklarının da Serçeşmesi Hünkar Hacı Bektâş-ı Veli Dergâhıdır. Bu Dergâh Türkiye’dedir. Hiyerarşik sistem içerisinde tarihi süreçle beraber kesintisiz bir şekilde gümümüze gelmişken, Baba Mondi’nin kendisini Dünya Bektaşilerinin Lideri ilân et(tir)mesi ve “Bektâşi Devleti” gibi siyasi bir organizasyona öncülük etmeye kalkışması asla kabul edilemez” açıklamasıda Sayın Gümüşoğluna aittir.

Son olarak Gümüşoğlu şunları söylüyor; “Yüz yıllardır devam eden geleneğe ve kurala göre dedebabanın Türkiye sınırları içinde ikâmet etmesi şarttır. Türkiye’de bu hiyerarşik sistem, tarih boyunca devam ettiği gibi kesintisiz bir şekilde bugün de devam etmektedir. Bu bağlamda Baba Mondi’nin kendisini Dünya Bektaşilerinin lideri olarak iddia etmesi asla kabul edilemez. Bu karar ve Bektaşi Devleti gibi kavramlar Bektaşilik yolunu temsil eden bizler için yok hükmündedir.”

Bugünlere gelindiğinde ise, Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan 2015 yılı Temmuz’unda verdiği özel izinle çok uzun yıllardan sonra Hacı Bektâş Velî dergâhında ilk kez ibâdet yapılmasını sağlamış, ardından yayınladığı genelge ile 2021 yılının  Hacı Bektâş-ı Velî yılı olarak çeşitli etkinliklerle kutlanmasını bütün resmî kurumlardan istemişti.

O da yetmedi Cumhur İttifâkı ortağı Milliyetçi Hareket Partisi’nin lideri Sayın Devlet Bahçeli kendisine ait Hacıbektaş’taki altı dönüm arsayı bağışlayarak burada Cemevi ve Külliye yapılmasına önayak oldu. (Külliyenin 29 Ekim’de açılması planlanıyor.)

Bugünlerde daha çok konuşulacak ve ülkemizi de yakından ilgilendiren bu konuyu yakından takip etmeye devam edeceğiz... 

Halit Kanak / Yeni Akit Gazetesi

Yorumlar1

  • Abdullah Ömeroğlu 3 gün önce Şikayet Et
    Hünkar Hacı Bektaşi Veli.nin Makalatı ve Hoca Ahmet Yesevinin Divanı Hikmeti iyice incelenip, Alisiz Alevi - Bekkaşiliğin önüne geçilmesi lazım.Okullarda gençlere bu örnek insanlar tanıtılmalı.
    Cevapla Toplam 1 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat