Azerbaycan Devletinin Kuruluşuna giden yol ve bağımsızlık

  • GİRİŞ18.10.2025 09:40
  • GÜNCELLEME18.10.2025 09:40

Sûltân Alparslan’a atfedilen; “Bir mıh bir nalı, bir nal bir atı, bir at bir er’i, bir er bir vatanı kurtarır” sözü, aynı zamanda o bir mıh’ı yapan ustayı da hatırlatır insanlığa.

İşte o usta; bütün dünyaya mıh’lar ürettiği gibi, Bağımsız Azerbaycan Cumhuriyeti’nin kuruluşuna giden yolda, o devleti kuran, ülkenin kurtarılmasına sebep olan o mıh’ın yetişmesine vesile olacak “Usûl-ü Cedid Okulunu” Kırım Bahçesaray’da açan İsmail Gaspıralı’dan başkası değildir.

İsmail Gaspıralı; asil Türk Milleti için çalışarak ortaya koyduğu “Usûl-ü Cedîd” ismiyle bir eğitim sistemi geliştirmiş, Türkçe okuma-yazma öğretiminin yanı sıra aritmetik, hat, Kur’an ve İslâm İlmihâl derslerinin yanında coğrafya, hayat bilgisi, matematik, tabiat bilgisi ve tarih gibi derslerin de müfredâtında yer aldığı bir okul açmıştı.

Bunun geliştirilmesi için bütün coğrafyayı dolaştı sistemi anlattı. Bu sistem Çarlık Rusya’sındaki Türk Bölgelerinin büyük ilgisini çekti. Böylece öğretmenler ve mollalar Usûl-ü Cedîd’i tanımak için Kırım’a gitmeye başladılar. Sonra da aldıkları eğitimi yeni nesillere aktarmak üzere memleketlerinde bir bir bu okullardan açtılar. 

İşte bu okullardan birisi de Bakü’de Rus-Müslüman Mektebi olarak 20 Ekim 1887’de Habibbey Mahmudbeyov ile Sultan Mecid Kanizâde tarafından 35 öğrenci ile açıldı. Bu 35 öğrenciden birisi de Mehmed Emin Resulzâde idi. Ülkeyi kurtaracak “mıh” Mehmed Emin, buradan başarıyla mezun olduğunda yüreği de millî-mânevî duygularla doluydu.

Bakü Teknik Okulu’na başladığında Gaspıralı İsmâil Bey’in görüşlerinden etkilenip, onun “Dilde, İş’te, fikirde birlik” diyerek önlerine koyduğu hedefler doğrultusunda millî meselelerle ciddi şekilde ilgilenmeye başladı. 

18 yaşına geldiğinde Ruslara karşı “Müslüman Demokratik Müsâvat Cemiyeti” adında ilk teşkilâtını kurmuştu bile. İki yıl sonra bu teşkilâtı, “Müslüman Sosyal Demokrat Himmet teşkilâtı” ismiyle yeniden yapılandırdı. Gizlice teksir edilip dağıtılan bir de “Himmet” adlı yayın organını hayata geçirdi.

Diğer taraftan Kaspi Gazetesinde mürettiplik yapıyordu. İlk kez 1903’ün Mayıs’ında “Şark-i Rus” gazetesinde, sonra Füyûzât, İrşad, Terakki, Tekâmül ve Yoldaş’ta yazdı. Türk Dünyasının problemlerini dile getirdi. Bu yıllarda Amcasının oğlu M.Ali Resulzâde vasıtasıyla Stalin’le tanıştı. Hatta yakalanırsa belki de kurşuna dizilecek olan Çar’ın düşmanı Stalin’i sakladı, zindandan kurtardı. (Bu onun ileride işine yarayacak, Stalin başa geçince Resulzâdeyi zindandan kurtaracaktı.)

Resulzâde, ayrıca milli mücâdele için teşvik ettiği sivil toplum kuruluşları Sefa, Necat, Edep Yurdu, Cemiyyet-i Hayriyye gibi derneklerde görev aldı. Ruslara karşı yapılan gösterilerde en ön saflarda, mitinglerde ise vazgeçilmez hatipti. Petrol işçilerine bizzat yazdığı bildirileri elden dağıtacak kadar cesur yürekti. Ayrıca tamamen millî duygulara hitap eden “Karanlıkta Işıklar” ve “Nâgehan Belâ” isimli piyesleri yazdı, insanları uyandırdı. 

Azerbaycan ve esir milletlerin Rusya içinde bağımsızlık, hiç değilse muhtariyet kazanması tek amacıydı. Fakat polis baskısı da gittikçe artıyordu. Bir süre sonra “Himmet Teşkilatı” kapatılıp kendisi de polis takibine alınınca İran’a gitti. Oradaki Türklerin Meşrutiyet Hareketini destekledi. 1910’da İran Demokrat Partisinin kurucularından oldu. “İran-ı Nev’de” yazılar yazdı. Bakü Terakki Gazetesine de “İran Mektupları” adıyla yazılar gönderiyordu. 

Öyle an geldi ki; İran Meşrutiyet Hareketi kanlı şekilde bastırıldı ve Resulzâde 1911 Mayısında sınır dışı edildi. Tek sığınak yeri olan İstanbul’a gittiğinde bir başka sürgün Ağaoğlu Ahmet, Kazan Türkleri’nden Yusuf Akçura ve büyük düşünür Ziya Gökalp’le buluştu, Türk Ocaklarının çalışmalarına katıldı. Ziya Gökalp’ten çok etkilenmişti. Türk Yurdu ve Sırât-ı Müstakîm’de İran Türkleri hakkında yazılar yazdı. 

1913’te Çar’ın genel affıyla döndüğü Bakü’de Müsâvat Partisi’nin başına geçti. İkbal Gaztesine başyazar oldu ve Partisi adına Açıksöz Gazetesini kurdu. Ziya Gökalp’in “Türkleşmek, İslâmlaşmak, muasırlaşmak” ülküsünü savunuyor, Rusya Türkleri’nin kendi mukadderatını kendilerinin belirlemesi gerektiği üzerinde duruyor, bunu Türkistan’da yaymaya çalışıyordu.

Aynı yıl Bakü’de, Kafkasya Müslümanları Kurultayında ortaya koyduğu görüşleri benimsenmiş, o yıl Moskova’ya Rusya Müslümanları Kurultayı’na çağırılmıştı. Burada yaptığı, her halk için toprağa dayalı muhtariyet teklifi kabûl edildi. Ancak bu düşünceleri ve makaleleri yüzünden tutuklanarak hapse atıldı.

1917 Bolşevik İhtilâlinde hapisten kurtuldu. Fikirleriyle yetiştiği ve hayranı olduğu Gaspıralı İsmâil Bey’in damadı Nesibbey Yusufbeyli ile buluştu. Onun Gence’de kurduğu parti ile birleştiler. Yapılan kurultayda başkanlığa getirildi. Partisi 1917 Kasım’ında yapılan ilk ve son serbest seçimlerde 600 binin üzerinde oy alınca milletvekili seçilerek St. Petersburg’a gitti. Meclis, Tauride Sarayı’nda 766 milletvekilinin 400’üyle toplandı. Fakat bolşevikler ikinci parti çıktığı için zorla meclisi feshettirdiler ve ülkedeki muhalif partileri ve oluşumları kapattılar.

Bu durumdan; Tiflis’te Türkler, Gürcüler ve Ermenilerin katılımıyla kurulan Transkafkasya  Demokratik Federatif Cumhuriyeti de nasibini aldı ve dağıtıldı. Fakat Komitenin Azerbaycan temsilcileri hemen Azerbaycan Millî Şûrası’nı oluşturarak başkanlığına, Resulzâde’yi getirdiler. Bu arada Bakü bolşevikler tarafından Ermeni Stéphane Şaumyan’a teslim edilmişti. Ermeniler 12 bin müslüman Türk’ü hunharca katlettiler. Binlercesi Bakü’den sürgün edildi. Geriye kalanlar ise sessizliğe bürünmüştü.

Bu durum karşısında Mehmed Emin Resulzâde, Nağı Şeyhzamanlı başkanlığındaki bir heyeti yardım için İstanbul’a Hâlife Sultân Mehmed Reşâd’a gönderdi. Heyeti dinleyen Sultân Reşâd, Başkomutan Vekili ve Harbiye Nâzırı Enver Paşa’ya, Bakü dâhil Azerbaycan topraklarının düşmandan temizlenmesi talimâtını verdi. “Emredersiniz Hünkârım” diyen Enver Paşa beklemedi, Kafkas İslâm Ordusunu kurdu başına geçirdiği kardeşi Nuri Paşa’yı 25 Mart’ta yola çıkardı.

Kendisi de Trabzon’a çağırdığı Resulzâde’yi, 22 Nisan 1918’de Azerbaycan Millî Şûra Heyetiyle birlikte Trabzon’da kabûl ederek stratejik planını anlattı, neler yapmaları gerektiğini bir bir söyledi.

Buna göre Nuri Paşa Azerbaycan topraklarına ayak basınca Resulzâde Başkanlığındaki Azerbaycan Millî Şûrâsı da bağımsız Azerbaycan Cumhuriyeti’ni ilân edecek, Nuri Paşa’da Azerbaycan topraklarını temizleyip Bakü’ye girince ilk Cumhurbaşkanı Mehmet Emin Resulzâde’yi makâmına oturtacaktı. İşler planlandığı gibi yürür. Nuri Paşa 25 Mayıs 1918’de Gence’ye gelir Nağı Şeyhzamanlı’nın evine yerleşir. (Bizim de Gence’de ziyaret ettiğimiz şimdiki Nuri Paşa müzesi.) 

Azerbaycan Millî Şûrâsı da Enver Paşa’dan aldığı talimat üzerine 3 gün sonra Tiflis’te 28 Mayıs 1918’ tarihinde Azerbaycan Cumhuriyetini ilân eder. Devlet Başkanlığına Şûrâ Başkanı olan Mehmet Emin Resûlzâde getirilir. Hükümeti kurma görevini Fetali Han Hoyski’ye verir. Bakü işgâl altında olduğundan geçici başkent Gence olmuştur. 

Yeni bayrak kırmızı zemin üzerine hilal ve sekiz köşeli yıldızıyla bir Osmanlı Bayrağıdır. Biraz farklı olsun diye yanlarına gök mavisi ve yeşil renkler ilâve edilir. (Üç eşit parçalı ve üç renkli bayrakta Mavi Türklüğü, kırmızı şehitlerin kanını, yeşil İslâmiyet’i temsil eder.) İşler tam Enver Paşa’nın istediği gibi gitmektedir. 

Sıra Azerbaycan topraklarının işgâlden kurtarılmasına gelmiştir. Nuri Paşa Gence’den harekete geçer. Hedefinde Bakü vardır. Yol üzerindeki Göyçay, Salyan, Kürdemir ve Ağsu’dan düşmanı süpürmeye başlayarak Bakü Kapısına dayanır. 

30 saat süren şiddetli çarpışmalar sonucunda bir bayram sabahı 15 Eylül’de Kurt Kapısından Bakü’ye coşkulu sevinç gösterileri arasında girer. 1113 şehit veren Kafkas Türk-İslâm Ordusu Azerbaycan’ı baştan aşağı Rus-Ermeni ve İngilizlerden temizlemiştir. (Böylece Enver Paşa söz verdiği gibi sadece Sarıkamış, Kars, Ardahan, Batum’u değil bütün Kafkasya’yı alarak Bakü’ye girmiş Sarıkamış’ın rövanşını Ruslardan almıştır.)

Tezepir Camii imamı Ahunt Ağa Alizâde’nin ricâsı üzerine Nuri Paşa kurtuluş hutbesini bu camide okumuştur .(İtina ile korunan bu minber aynı camide ziyârete açıktır.) Resulzâde, 1919’da Müsâvat Partisi’nin ikinci kongresinde yeniden parti başkanlığına Seçilir ve cumhurbaşkanlığı görevine devam eder. 

Daha 1918 yılında kadınlara seçme hakkı veren tek devlet özelliğine sahip Azerbaycan Cumhuriyeti’nin Ali Mardan Topçubaşov’un başkanlığındaki heyetle temsil edildiği 18 Ocak 1919 Paris Konferansında bağımsız Azerbaycan Devleti ile haritası onaylanır. 

Fakat bu uzun sürmez. Mondros Mütarekesiyle Osmanlı- Türk Ordusunun 1918 sonunda Azerbaycan’dan çekilmesini fırsat bilen Bolşevikler, Mart 1919’da kurdukları 11’inci ordunun katliamlarıyla 27 Nisan 1920 tarihinde Azerbaycan’ı ele geçirirler. Millî Hükümet lağvedilmiş, 23 aydır varlığını sürdüren bağımsız Türk Devleti de yıkılmıştır. Resulzâde bir süre Bakü’ye 170 km. uzaklıktaki Lahıc’ta saklandıysa da yakalanıp zindana atılmıştır. 

O sırada Bakü’ye gelen milliyetlerden sorumlu Josef Stalin kendisini ölümden kurtaran Resulzâde’ye vefâ örneği göstererek hapisten çıkartır. Yetmez beraberinde Rusya’ya götürür. Stalin kendisine resmî görev teklif etse de o Bolşeviklerle iş birliği yapmayı reddeder. 

Finlandiya üzerinden kaçtığı Türkiye’de 6 Mart 1955’te son nefesini verir. Ondan geriye; Ankara’da Cebeci Asrî Mezarlığında Kabre konulurken kabrin başında subay üniforması ile Alparslan Türkeş’i, Hüseyin Nihal Atsız’ı ve dâvâ arkadaşlarını gösteren siyah-beyaz bir fotoğraf kalmıştır. Mekânı cennet olsun inşaallah…

Ancak geride kalanlar, gelecek nesilleri için üç renkli Azerbaycan Bayrağını zamanı gelince yükseltmek için katlayarak saklamışlardır. Gün gelir 70 yıllık esaret süreci biter. Azerbaycan Türk’ü sahip olduğu dînî ve millî değerlerini hiçbir zaman unutmamıştır. Çünkü Mehmed Emin Resulzâde’nin çaldığı maya tutmuştur. 

Ne demişti Resulzâde gençlere hitâben yazdığı “Asrımızın Siyavuşu” adlı eserinin sonunda; “Yükselen Bayrak Bir Daha İnmez.. Nitekim “Milli Uyanış Hareketi”, halkı 17 Kasım 1988’de başkent Bakü’deki Azatlık Meydanı’na yöneltmiş, burada 4 yıla yakın süren bağımsızlık mücadelesi için düzenlediği miting nöbetleri ile ortaya koyduğu güçlü irade, 1989 yılında SSCB’de başlayan parçalanma sürecini hızlandırmış ve 26 Aralık 1991 tarihinde SSCB dağılmıştır.

Parçalanma sürecinde Kızıl Ordu’nun 20 Ocak 1990’da bir kez daha girdiği Bakü’de yaptığı katliam yürekleri sızlatsa da yükselen bayrak bir daha inmemiş, bağımsızlığa giden yoldan dönülmemiştir. Bağımsızlığın; Azerbaycan Yüksek Konseyi’nin 30 Ağustos 1991’de bağımsızlık ilân edilmesi yönündeki bildirisinin kabûl edilmesiyle geleceği belli olmuştu. Ama Azerbaycan’ın SSCB’den ayrılma süreci haftalarca kapalı oturumlarda tartışıldı.

Nihayet 18 Ekim 1991’de “Azerbaycan Cumhuriyeti’nin Devlet Bağımsızlığı Hakkında Anayasa Akti” belgesi oy birliği ile kabûl edildi. Kabûl edilen belgede Sovyetler işgâlci olarak belirtildi ve Azerbaycan’ın, 1918’de kurulan cumhuriyetin vârisi olduğu duyuruldu.

18 Ekim 1991’de Azerbaycan Cumhuriyeti, son kez ve ilelebet bağımsızlığını ilân etmişti. Bu durum, Azerbaycan Cumhurbaşkanı Sayın İlham Aliyev’in 15 Ekim 2021 tarihli kararıyla 18 Ekim günü “Azerbaycan Cumhuriyeti’nin Bağımsızlığının Yeniden Kazanılması Günü” olarak onaylamasıyla kabûl edildi. Kutlu olsun..

Halit Kanak / Yeni Akit Gazetesi

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat