15 Kasım 1983 bir devletin doğuşu.. KKTC

  • GİRİŞ15.11.2025 10:19
  • GÜNCELLEME15.11.2025 10:19

1983’ün 14 Kasım’ını 15 Kasım’a bağlayan gece Kıbrıs Türk Federe Devleti Başkanı Rauf Denktaş bütün parti başkanları ile milletvekillerini toplar, KKTC’nin ilân edileceğini söyler. 

Herkes çok heyecanlanmıştır. Büyük bir kararlılıkla devletin kuruluş bildirgesi o gece imzalanır. Bu arada Rauf Denktaş dönemin Ulaştırma Bakanı Magosa’lı (İskele’ye bağlı Balalan Köyü doğumlu) Mehmet Bayram’a ulaştırma bakanı olarak özel bir talimat verir. Görevi; KKTC'yi ilân ederken hem uluslararası baskı, hem de Rumların engelleme girişimlerine mâni olmak için dünya İle iletişimlerini kesmektir. 

Türkiye ile gerektikçe iletişim kurmak için sadece belli kanallar kullanılacaktır. Kuzey Kıbrıs derin bir sessizliğe gömülmüştür. O gece kimse gözünü kırpmaz. 

Ertesi sabah 15 Kasım 1983 Salı’dır. Kıbrıs Türk Federe Devleti Meclis Başkanı Nejat Konuk sabah özel oturumu açtığında çok heyecanlıdır. Tek maddelik gündemi okur. Ardından, az sonra Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı sıfatı alacak olan Kıbrıs Türk Federe Devleti Başkanı Rauf Denktaş’ı kürsüye dâvet eder..

Saat 09.00’da vakur adımlarla kürsüye gelen Rauf Denktaş bütün gücüyle Millet Meclisi kürsüsünden şöyle haykırır. “Kıbrıs Türk Halkının meşrû ve önüne geçilmesi imkansız istek ve irâdesine tercüman olarak Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin bağımsız bir devlet olarak kurulduğunu dünya ve tarih önünde ilân ediyoruz..”

Sözü henüz bitmiştir. Nejat Konuk Meclis Başkanı sıfatıyla milletvekillerine hitâben, “Karar sûretini oylarınıza sunuyorum. Bu tarihi kararı ayakta oylamanızı ricâ ediyorum..Kabûl edenler..” İşte o an bütün milletvekilleri kabûl ediyorum mânâsında tek elleri havada olduğu halde ayağa fırlarlar. Bravo.. Allah’a şükürler.. sözlerine gözyaşları karışmış heyecanlarını yenemeyenler ağlamaktadır. 

Az sonra aynı manzara, kararı duyan on binlerin meclis önüne akmasıyla oluşan kalabalık arasında yaşanır. Rauf Denktaş yine mikrofon başındadır. Çok sevdiği Kıbrıs’lı hemşehrilerine şöyle seslenir; “Başınız  dik, korkusuz yaşayasınız, insan haysiyeti içerisinde yaşayasınız diye devletimizi ilân ettik. Bu eser hepinizindir. Bu mücâdele bitmiş değildir. Dağ başını duman almış, yürüyelim arkadaşlar..” Herkesi bir cezbe hâli kaplamış, kalabalık mütemâdiyen çoşku içerisinde bu anı kutlar, dalga dalga yayılan sevinç önce Kıbrıs’ı sonra Türkiye’yi kaplar..

Aynı gün Çankaya Köşkü’nde 15.00’te başlayan değerlendirme toplantısı 17.00’ye kadar sürer. 18.00’de Dışişleri Bakanı İlter Türkmen 50 kadar yerli ve yabancı basın mensubuna KKTC’yi tanıdığımızı ve her türlü yardımı yapacağımızı açıklar. KKTC’yi tanıyan resmî kararımız Lefkoşa Büyükelçimiz tarafından saat 21.00’de Denktaş’a bildirilir.

Yine “Kıbrıs Postası” aynı gün, tarihinde ilk defa ikinci baskıya girerek KKTC’nin kurulduğunu sürmanşetten verirken, “Kuruluş Bildirgesi” 16 Kasım’da “Bozkurt” Gazetesi tarafından ayrıca basılarak ek olarak vatandaşa dağıtılmıştır. 

Yeniden bir “Kurucu Meclis” oluşturulurken federasyon tezi muhafaza edilmiş ve Rum tarafına barış ve çözüm çağrısında bulunulmuştur.

Zâten Kuruluş Bildirisinde KKTC’nin ilkeleri arasında; KKTC’nin Birleşmiş Milletler ilkelerine bağlılığı, bağlantısızlık dışında bir dış politika izlenmeyeceği, iki büyük devletle ve bütün ülkelerle ilişkilerinde, Doğu Akdeniz’de barış ve istikrarın ve dengenin korunmasını daima ön planda tutacağı ve hiçbir askerȋ bloğa katılmayacağı, bütün ülkelerle dostane ilişkiler kurmayı amaçladığı ve egemenlik alanında hiçbir ülke aleyhinde, hiçbir düşmanca faaliyete izin vermemeye kararlı olduğu, Garanti ve İttifak Anlaşmalarına bağlılığı, İslâm Ülkeleri, Bağlantısız ülkeler ve İngiliz Uluslar Topluluğu ile kâbil olan en yakın bağları ve ilişkileri kurmaya çalışacağı, dünyada, Akdeniz’de ve yakın bölgesinde barışın hüküm sürmesine hizmet edeceği, KKTC’nin ilânı, iki eşit halkın gerçek bir federasyon çatısı altında yeniden bir ortaklık kurmasını engellemeyeceği, aksine bir federasyonun kuruluşu için gerekli ön koşulları tamamlayarak, bu yoldaki samimi çabaları kolaylaştırabileceği, bu yolda her yapıcı çabayı göstermeye kararlı olduğu ve başka bir devletle birleşmeyeceği, iki halk arasındaki sorunların barışçı ve uzlaşıcı bir yaklaşımla çözülmesi için BM Genel Sekreteri’nin iyi niyet görevinin devamından ve Genel Sekreter’in gözetimi altında müzakerelerin yürütülmesinden yana olduğu ifade edilerek, Rum kesiminin Türk halkını yeniden yabancı bir devletin tahakkümüne sokmayı amaçlayan ENOSİS hayalini kesinlikle terk etmesinin ve iki toplumu yaklaştıracak iyi niyet adımlarının derhal atılmasını beklendiği belirtilmiştir.

SONRA DA SIRASIYLA ŞU GELİŞMELER YAŞANMIŞTIR

15 Kasım 1983: İngiltere, bağımsızlık ilânını kınamış, Kıbrıs’da sadece Kipriyanu’nun başkanı olduğu Kıbrıs Cumhuriyeti’ni tanıdığını açıklamış ve Cumhurbaşkanı Kenan Evren’e gönderdiği bir mesajda bağımsızlık kararının geri aldırılmasını ister fakat bu talep reddedilir.

16 Kasım 1983: Bangladeş Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni tanıdığını açıklar. Yunanistan Bangladeş’le bütün diplomatik ilişkilerini keser.

17 Kasım 1983: İngiltere’nin garantör devletler olarak Türkiye ve Yunanistan’a yaptığı “İstişâre” çağrısı Türkiye tarafından kabul edilir, Dışişleri Bakanı İlter Türkmen Londra’ya gider. Türkmen, İngiltere Dışişleri Bakanı Howe ile görüştükten sonra, 18 Kasım’da New York’a hareket eder.

18 - 19 Kasım 1983: ABD Başkanı Ronald Reagan’ın Ortadoğu özel Temsilcisi eski savunma bakanı Donald Rumsfeld Ankara’ya gelerek Başbakan Bülend Ulusu ve Cumhurbaşkanı Kenan Evren’i ziyaret ederek, Reagan Yönetiminin KKTC’nin ilân ve Türkiye’nin tanıma kararlarının geri alınmasını isteğini iletir. Bu istek, geri almanın söz konusu olamayacağı gerekçesiyle reddedilir.

18 Kasım 1983: BM Güvenlik Konseyi, bağımsızlık kararının geçersiz olduğu ve geri alınması gerektiği yolundaki ve bütün devletleri Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetini tanımamaya çağıran, İngiltere tarafından hazırlanmış karar tasarısını kabûl eder. Karar oylamasında Pakistan ret oyu verirken, Ürdün çekimser kalmış; ABD, SSCB, İngiltere, Fransa, Hollanda, Çin, Polonya, Togo, Zaire, Zimbabwe, Nikaragua, Guyana, Demokratik Yemen kabûl oyu verirler. 

19 Kasım 1983: Dışişleri Bakanı İlter Türkmen, New York’da BM Genel Sekreteri Cuellar ile görüşür.

20 - 22 Kasım 1983: İlter Türkmen, Vaşington’a geçerek, ABD Dışişleri Bakanı Chultz, Savunma Bakanı Weinberger ve Başkan Ronald Reagan’ın yardımcısı George W. Bush ile temaslarda bulunur. 22 Kasım’da ABD Başkanı Reagan ve Temsilciler Meclisi Çoğunluk Lideri Zablocki ile görüşür; KKTC’nin Türkiye’ce tanınması ile Türk-Amerikan ilişkilerinin (askeri ve ekonomik yardımın) birbirinden ayrı konular olduğu üzerinde durulur.

20 - 22 Kasım 1983: Milli Savunma Bakanı Haluk Bayülken; Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Kuveyt’e, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanımız Fahir İlkel; İran, Irak ve Libya’ya, parti kuran Turgut Özal’ın istifasıyla onun yerine göreve getirilen Devlet Bakanımız Sermet Refik Pasin; Fas, Tunus ve Cezayir’e giderek KKTC’nin tanınması için çaba sarfederler.

23 - 24 Kasım 1983: İlter Türkmen, ABD ziyâretinin ardından Strazburg’a giderek Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi 73. toplantısına katılıp KKTC’yi anlatır.

6 - 10 Aralık 1983: Dakka’daki 14’üncü İslâm Dışişleri Bakanları Konferansına Türkiye, Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Büyükelçi Ercüment Yavuzalp başkanlığında bir heyetle katılır, (Yavuzalp rahmetli Adnan Menderes’in son zamanlarında özel kalem müdürlüğünü de yapmıştır.) KKTC’nin tanınmasını ister.

Ancak bütün bu görüşmeler ve zamanlamanın çok iyi olmasına rağmen (Türkiye’de 6 Kasım 1983’te seçimler yapılmış ancak Turgut Özal Hükümeti henüz kurulmamıştır) hatta Kenan Evren’in “Bu noktaya gelindikten sonra, bağımsızlık ilanından geri dönüş beklemek imkansızdır. Denktaş’ın bu konuşmaları ve halkın gösterileri sonrasında başta ABD olmak üzere, İngiltere, Almanya gibi ülkelerden üzerimize baskı geleceği kuşkusuz. Onlara vereceğimiz cevap; self-determinasyon (kendi kaderini kendi tayin etme) haklarını kullanıyorlar. Denktaş, bizim telkinlerimizi dinlemiyor şeklinde olacaktır” demesi haçlı dünyasının blok yaparak, durumu kitlemesini engelleyememiştir.

Bunda; Kıbrıs Rum Yönetimi liderinin Fransa’da bir dizi temaslarda bulunduktan sonra Vatikan’a geçerek Papa II. Jean Paul ile görüşmesi ve Kipriyanu’nun Papa’dan “Türklere karşı açtıkları Haçlı Seferi” için destek istemesi etkili olmuştur. 

Papa bu arada kendisini vuran Mehmet Ali Ağca’yı 27 Aralık 1983’te kaldığı cezaevinde ziyâret etmiş, “insancılım herkese aynı mesafedeyim” görüntüsünü verdikten sonra haçlı seferi çalışmalarını hızlandırmıştır.

Nihayet bu çalışmalar, BM Güvenlik Konseyi’nin 11 Mayıs 1984 tarihinde aldığı 550 sayılı kararda Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ilânını ayrılıkçı ve yasadışı bir hareket olarak tanımlamasında etkili olmuştur. Konsey’in bu kararında, ülkelerin KKTC’yi tanımaması çağrısı da açıkça yer almıştır..

Daha sonra Türkiye’nin gayretleriyle BM, Türk ve Rum kesimlerinin bağımsız bir devlet olarak bir araya getirilmesini öngören Annan planını devreye sokar. Kurulması planlanan Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti'nde bakanlıkların en az üçte biri Türklerden oluşacaktır. Devlet başkanlığı ve başbakanlık makamları 10 ayda bir Türkler ve Rumlar arasında el değişecektir.

Bu nedenle 24 Nisan 2004’te Türk ve Rum kesiminde ayrı ayrı referandum yapılır. Yunanistan’ın ve ada Rumlarının BM nezdinde ve her platformda ortaya attığı; Türkler adanın birleştirilmesinden kaçıyor ortak yönetime karşılar tezi bu referandum oylamasında açıkça çürür. Çünkü Annan Planı Türk tarafından % 64,91 oranında kabul gördüğü hâlde Rum tarafından % 75,38 red yemiştir. 

Dolayısıyla, Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti (United Republic of Cyprus), Rumların kaçmasıyla hayata geçirilememiştir. ABD ve AB’nin verdiği “Referanduma hayır veren cezalandırılacak, evet veren ödüllendirilecek” sözleri hâlâ yerine getirilmediği gibi, hayır diyen Rum’lar tek taraflı olarak referandumdan sadece 6 gün sonra 1 Mayıs 2004’te Avrupa Birliğine alınarak ödüllendirilmiştir. Böylece ABD ve AB gerçek yüzlerini ortaya koymuşlardır. 

Dışişleri Bakanlığımızın görüşü; “Rumlar, Kıbrıs Türklerini veya Kıbrıs’ın tamamını temsil etmeye yetkili olmadıkları gibi, eşit statüye sahip Kıbrıs Türkleri veya Kıbrıs Adası’nın tamamı üzerinde yetki veya egemenlikleri de bulunmamaktadır. “Kıbrıs Cumhuriyeti” Kıbrıs Türklerine zorla empoze edilemez. Kendi anayasal düzenleri altında ve kendi sınırları içerisinde örgütlenmiş bulunan Rumlar, Kıbrıs Türklerini veya Kıbrıs’ın tamamını temsil eden yasal hükümet olarak kabul edilemez” şeklindedir.

Annan planının oylamasında Kuzey Kıbrıs Türk Halkına yapılan haksızlıklar bütün dünyanın gözü önünde cereyan etmesine rağmen, kör ve sağır vicdanları etkileyememiştir.

Bütün bunlara rağmen günümüz mücâdelesi devam etmektedir. Fakat Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan Başkanlığındaki hükümetimizin aldığı kararla mücâdele şeklimiz; iki tarafın birlikte federasyon kurma tezinden çıkarak ki, bu tez çürümüştür. Yeni dönemde Kıbrıs’ta iki devletli bir yapının kurulması tezine gelinmiştir. 

Yol uzun, mücâdele çetindir. Ancak devletimiz bu mücâdelenin üstesinden gelecek kudret ve kararlılığa sahiptir. Kimseye papuç bırakacak değildir..

Halit Kanak / Yeni Akit Gazetesi

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat