Cumhurbaşkanımızın BM’deki hitabı

  • GİRİŞ25.09.2017 09:11
  • GÜNCELLEME25.09.2017 09:11

ABD’den Trump, “Ben kendi derdimi bilir, pergelimin sabit noktasını bu merkezden milim ayırmam” der gibi başlayınca öyle devam edip giderken, Türkiye Cumhurbaşkanı geldi kürsüye, son derece veciz ve konusuna hakim olarak, adeta, “Hüznüm, insanlığın hüznüdür” kendi derdine somut olarak uğramadan, insanlığın derdiyle beraber hallini düşünerek de hem derde, hem çözümüne kuvvetle işaret etti. Buna bakmak ve başkanımıza teşekkür etmek, “Allah’tan, tesirini halketmesi” dileğinde bulunmak vazifem oldu diye düşünüyorum. 

Bu konuşma üzerinde durmalıyız. Fakat daha önce dünyadaki karmaşanın da, bir düzene kavuşturulması mutlak zaruret. Bugün İstanbul, düzinelerle devletten daha büyük. Belki önümüzdeki sene nüfus artışıyla, 2-3 devleti daha geride bırakabilir. 

Demek istediğim şu: Öncelikle her devlet, kendi sorununu çözmeli. Dünyamızın son derece globalleştiği bir dönemde yaşıyoruz. Artık bir şirketin bile dünyanın her tarafında şubeleri ve milyonlarca çalışanı var. Bu şirketlerle iş gören, bu şirketlerin mallarıyla geçinenler bir tarafa, maaşlı, ücretli ve sadece bu şirketlerin malıyla iştigal eden insanların sayısı 10-20-30 milyonları aşıyor. Diğer taraftan; bakıyorsunuz, milyonu bulmayan kabileler veya tarih boyu beraber yaşamış büyük bir gövde içindeki fikri, ırkı veya mezhebi 5-10 milyonluk gruplaşmaya müsait insanlar içinde, iyi niyetli, hayalperest veya bir eşkıya grubu, öne çıkıp bütün toplumu da, milleti de, bölgeyi de ateşe atıyor. 

Neden böyle oluyor? Önce, neden devletlerde darbeler oluyor? Bunun, bir dış ve bir de iç sebebi oluyor. Sömürgeci, genişlemeci dış devletler, uzaktan kumandalı, basit laf, ödül ve desteklerle kullanabileceği adam arıyor. İçeride de muhteris, hayalperest, iş bilmediği için yapmanın zorluğunu kavramaktan uzak lafazanları bulunca tezgâh dış devletin gizli örgütleri ve medyasıyla bütünleşince kolayca kuruluyor. Kafasız ondan sonraki zorluğu düşünemiyor.

Darbeyi örnek verdim ki, aynı kulvardaki devletleri küçük parçalara ayırıp uzaktan kullanma hıyaneti daha kolay anlaşılsın diye, özellikle tarih boyu şerefle birlikte yaşamış milletleri parçalayıp ufalamak için çalışanların ihtirası ve yolu aynıdır. Farklı olan hıyanetlerin büyüklüğü ve alçaklıklarıdır.

Çıkarcı ve sömürgecilerin, cihan imparatorluğu Osmanlı’nın yıkılmasından sonra, iki özel konu ve bir de gözcü tayininde, hain arama ve beslemeye ayrıca anlaşmaya gerek duymadan ittifak ettikleri ve aralıksız devam ettikleri görülmektedir. Parçalayıp yutmak için, en kıtıpiyosların olanların dahi, “Nasıl olsa bize de bir pay düşer” diye koşturduğu bu iki konudan ilki, “Kendi derdini unutup, insanlığın derdine koşan” diğer bir ifadeyle, Hakk’a inanmış, haksızlığa meydan vermek Müslümanları parçalayıp, yutulacak lokma yapmaktır. İkincisi tarih ve yeraltı zengini Ortadoğu’yu, parçalamanın da ötesinde dilimleyip sömürmektir.       

Paraşütle indirilen gözcü, 2000 yıl iktidar hayaliyle hepten hayal görmeye başlamış, bir medyum gibi dünya zulüm devletini kurmak sevdasındadır. Tamamen destekle yaşayan köksüz, çevresiz, kaç kişilik bir milletle cihan imparatorluğu hayalindedir? 

Gelelim asıl konumuza: Somut deliller ve örneklerle, dünyamızın içinde bulunduğu sıkıntılı durumu dillendiren, Sayın Cumhurbaşkanımız, bu gidişin çıkmaz sokak olduğunu ifadeyle kalmamış, çözüm yollarını söylemiş hatta örneğini dahi vermiştir. 

Şöyle yakın tarihten, Afganistan’dan Irak’a, Suriye’ye, Sudan’a, Libya’ya, Afrika’nın tümüne bir bakalım. Yalnız kendi çıkarını bilen bu çıkarcılar nereye girdi de, oraya huzur getirdi. Herkesi kör, alemi sersem zannedercesine, “Barış için, demokrasi için gidiyoruz” deyip, kan, gözyaşı ve vahşetten başka bu güne kadar ne götürdüler? Bütün marifetleri, yalan ve iftirayı, tekrar ede, ede iz bırakmaktan ibaret. Onu hem iktidar ümidi kurduğunu söyleyip, hem de yol, köprü, yüksek hızlı tren, nükleer enerji istemeyen; bu kadar şehide ve gaziye rağmen, bütün milletin gözüne baka baka, “15 Temmuz Darbesinin bir proje olduğunu dahi sıkılmadan söyleyebilen Kılıçdaroğlu da söylüyor. 

Türkiye, “Fırat Kalkanı” harekâtıylabir Suriye’ye girdi. Gittiği yerlerde temizlendi, “Vaha Oldu”. Elhamdülillah, Somali’ye gitti. Elhamdülillah, kendi kendini düzlüğe çıkaracak hale geldi.

Lafta, “İyilik olsun” diyor, işte kötülük doğması için bir tek teröristle stratejik ortak olmak kalmıştı onu da başardınız.

İnşaallah, BM toplantısına gelen, gelemeyen liderlerden Cumhurbaşkanımızı vicdanıyla dinleyenler olmuştur. Çıkarıyla dinleyenler için elbette, “Hakk Sözün” de bir faydası olmaz. Cumhurbaşkanımızı dinledikten sonra, süratlice kanalları dolaştım. NTV’de bir bayan, “Konuşmadır, bir netice doğmaz” demek istiyordu. Evet, sigaranın bu kadar zararları anlatıldığı halde, hak söze karşı kulağını tıkayanlara bir tesiri olmuyor. Ama milyonlarca insana yararı olduğu açık. Hakk söz, kalbini iyilik için faal duruma getirip kullanana mutlaka tesir eder. İnsanlar için en etkili şeylerden biri de şüphesiz “Hakk Söz”dür. Yeter ki burada olduğu gibi, o sözün önemine layık bir üslupla söyleyelim.

Cumhurbaşkanımızın konuşmasının tesirini Allah’tan diliyorum.

Hamd Allah’a!.. 

Yeniakit

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat