Makyajı akmış yaşlı fahişe: Avrupa

  • GİRİŞ10.05.2014 13:37
  • GÜNCELLEME10.05.2014 13:37

Efendim, bizim Oğuz Türkleri (Türkmenler), 'Nizâm-ı Âlem' mefkûresiyle İslâm'ın 'Îlâ-yı Kelimetullah' sancaktarlığını yaptıkları on asır boyunca gazâvat ve fütûhat niyetiyle hep Batı'ya, yani özellikle Avrupa'ya yönelmişlerdir. Bu arada, Kudüs'ü bahane eden Papa II. Urban ve Keşiş Pierre Lermit'in güdümünde 11. asırda başlatılan Haçlı Seferleri, bin yıldan beri fanatik, kökten dinci, ırkçı Avrupa'nın ve Avrupalıların bilinçaltındaki değişmez kompleksi olmuştur. Osmanlı'nın şaşaalı devirlerinde Türkler, Avrupalıları acınacak ve yardım edilecek iptidâî bir kültürün mensupları olarak görürlerdi. Öyle ya! Son yüzyıla kadar kanalizasyonu olmayan Paris'te 'Atansiyon!' (Dikkat!) diye bağırarak lâzımlıkları sokaklara döken kişilere hangi nazarla bakılabilirdi?...
Lâkin 19. asrın sonundan itibaren Osmanlı'nın ve daha sonra da Cumhuriyet'in yabancılaşmış sözde aydınında 'Evropalı' hayranlığı başladı. Jön Türk makulesi ve İttihatçı zavallılar, bu nevzuhur kültüre aşağılık kompleksiyle baktılar. Dârülfünûn'un ilk müdürü, yani ilk rektörümüz Hoca Tahsin Efendi'nin şu yüzkarası beytine bir bakınız:
'Paris'e git hey efendi, akl u fikrin vâr ise
Âleme gelmiş sayılmaz, gitmeyenler Paris'e'
Bu zavallı aydın bozuntularıyla Bedri Rahmi de şöyle alay eder:
'Herifçioğlu Sen Mişel'de koyuvermiş sakalı
Neylesin bizim köyü, nitsin Mahmut Makal'ı'
Benim hayran olduğum Üstâd Necip Fâzıl bile ünlü şiiri 'Kaldırımlar'ı Paris ilhamıyla kaleme almıştı.

Yazının devamı için tıklayın >>> 

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat