Derviş kılıklının üzerindeki hırkayı çekip almaktır kısas (2)

  • GİRİŞ25.09.2020 11:15
  • GÜNCELLEME25.09.2020 12:06

“Derviş kılıklı madrabazların üzerindeki hırkayı nasıl çıkartacağız” sorusuyla bitirmiştik bir önceki yazıyız.

 

 

Sorunun cevabını hep birlikte bulmaya çalışalım…

İMAM HATİP MODELİ, KONTROLSÜZ DİNİ EĞİTİMİN ÖNÜNE GEÇEMEZ Mİ?

 

 

Sanırım 2011 yılıydı. Cumhurbaşkanı Erdoğan başbakan olarak Pakistan’ı ziyaret etmişti. O ziyareti gazeteci olarak takip etmiştim.

İslamabad’da Pakistan Parlamentosu’nda konuşan Erdoğan’a yerel kıyafetler giymiş onlarca kadın, erkek parlamenter masaların üzerine vurarak sevgi gösterisinde bulunmuştu. Şahit olmuştum.

Bir şeye daha şahit olmuştum o gezide.

Gezinin ikinci günü akşamında otel lobisinde gazeteci arkadaşlarla otururken o dönem Başbakanlık Baş Danışmanı olan sevgili hocam Prof. Nabi Avcı yanımıza geldi.

Ve, “Biliyor musunuz bu ziyarette heyetler arası görüşmelerde en önemli gündemlerden biri ‘eğitim üzerine’ oldu” dedi.

Tabii bu cümlenin ardından birçok soru sorduk Nabi Bey’e.

Neden, niçin, nasıl diye başlayan birçok soru…

Nabi Bey, Pakistanlı muhataplarının ülkelerinde örgütlenmiş ve daha sonra Afganistan’da yönetimi ele geçirmiş Taliban hareketinden rahatsızlıklarını anlattıklarından bahsetti. Sonra da “Denetlenebilir eğitimin önemine” değindi.

Anladığımız kadarıyla Pakistanlılar “imam hatip modeli”nin başarısını görmüşler ve Türkiye’de nasıl uygulandığını merak etmişler. Dahası imam hatip modelinin ülkelerindeki eğitim sisteminde nasıl yer alabileceğini de istişare etmişler.

Çünkü, “Kontrolsüz ve merdiven altı medreselerde” üstün körü verilen eğitimin sakıncalarını Taliban örneğinde olduğu gibi görmüşlerdi. Hatta o günkü konuşmamızda bir arkadaş şöyle demişti, “Birkaç aylık dini eğitimden sonra koltuğunun altına bir kitap yerleştirip mollayım diye ahkam kesenlerin sayısı ziyadesiyle fazla.”

Birkaç aylık eğitimin ardından gençlerin Taliban’ın saflarına katılarak kendilerini ‘molla’ ilan etmelerinin, “hüküm” verip “ahkam kesmeleri”nin kötü sonuçlarını yıllarca hem Pakistan hem Afganistan hem de bölge insanı gördü.

Taliban ve benzeri yapılar Pakistan ve Afganistan için tipik örnekler.

DEAŞ’IN PANZEHİRİ SANILAN, NE KADAR İRFAN MEKTEPLERİ OLABİLDİ

Daha sonraki yıllarda bölgemizi ve Türkiye’yi de doğrudan etkileyen çok daha tehlikeli bir yapı ile karşılaştık. DEAŞ terör örgütü. Vahhabi, selefi karışımı ideolojisi olan. Önüne gelen her grubu “mürtet” ve kafir ilan eden Harici kafa yapısına sahip elemanlardan oluşan kurmay aklı Batılı, bir terör örgütü.

DEAŞ’ın panzehiri olarak kabul edilen irfan mektepleriyse değerler eğitimi ve nefs terbiyesinde ne kadar başarılı oldu, kocaman bir muamma.

Çünkü son günlerde ortaya çıkan sapkınlıklar, fütursuzluklar gelinen noktada “dindarlık” değil belki ama tarikat, cemaat bağlamında yeniden tartışılır oldu.

DENETLENEBİLİR DİNİ EĞİTİM VE İRFAN MERKEZLERİNİN YASAL OLARAK AÇILMASI PANZEHİRDİR

Hz. Süleyman, darbı meselde kuşun savunmasını dinledikten sonra onu haklı bulmuş, kısasın yerine getirilmesini istemişti.

“Kuşun kanadının kısası olarak hemen derviş kılıklı bu adamın kolunu kırın” diye emretmişti.

Ancak kuş “Efendim, sakın böyle bir şey yaptırmayın. Derviş kılıklı bu adamın kolunu kırarsanız, kolu iyileşince yine aynı sinsiliği, aynı kötülüğü yapar. Siz en iyisi bunun üzerindeki derviş kisvesini çıkarttırın. Çıkarttırın ki benim gibi o kıyafete itibar edip korkmayan kuşlar bundan sonra aldanmasın” demişti.

Son günlerde yaşadığımız birtakım sapkınlıkları ve istismarları ancak “derviş kisvesini çıkartıp atarak” çözebiliriz.

Bunun yolu da denetlenebilir, sağlıklı bir din eğitimi modelidir. İkincisi de “irfan mekteplerinin” denetime açık olarak faaliyetlerini yasal olarak yürütmesidir.

Yoksa birkaç aylık üstün kör eğitimden sonra “ben molla oldum” diyerek ortaya çıkanların Pakistan ve Afganistan’da oluşturduğu erozyonun bir benzerini yaşarız.

Derviş kılıklı müptezellerin toplumsal dokumuzu zedeleyecek boyutlara ulaşan fiilleri “din, dindarlık, ahlak ve güven” tartışmasını alevlendirir.

Sahtekarların ve cahillerin üzerindeki derviş kisvesini çıkartıp atmak devletin olduğu kadar irfan merkezlerinin de görevidir.

Sahi, geçmiş örnekleri hatırlayınca, tasavvuf erbabının her bakımdan üstün vasıflılardan oluşması, ahlak ve erdem timsali olması beklenmez mi?

Neden bugün o insanları mumla arıyoruz?

(Bir sonraki yazıda “Diyanet olmasaydı” veya Aliya Arap savaşçıları neden Bosna’da istemedi?)

Yenişafak

Yorumlar3

  • bülent duman 3 yıl önce Şikayet Et
    allah razı olsun
    Cevapla Toplam 1 beğeni
  • kredi 3 yıl önce Şikayet Et
    boş boş yazı yazmayı bırak . Diyanet Atatürk zamanında kurulmuş bir kurumdur.fakat islamiyet Peygamber Efendimiz zamanından buyana süregelerek devam etmektedir.1450 yıldır bu dini diyanet bu zamana getirmedi.yapılacak şey varisi Rasul 'ü yani sahibi zamanı bulup onun yolundan gidenler kervanına katılmak ve kendini kurtarmaktır.Bu tür boş yazı işlerini de bırakın.
    Cevapla
  • Faruk 3 yıl önce Şikayet Et
    Sahibi zaman nedir bre ahmak ehli sünnettin yolundan gidilir sorsak teharet nedir bilmezler
    Toplam 3 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat