İç içe geçmiş meselelerin nihayetine bakabilme çabası

  • GİRİŞ20.10.2025 09:15
  • GÜNCELLEME20.10.2025 09:27

Birbiriyle ilintili 4 konuyu peşpeşe aktarıp sonuna da bir şerh düşmeyi düşünüyorum bugün.

Farkındasınızdır bugünlerde bu köşeyi boş bıraktım. Oysa yıllardır yazı günlerimde buradaydım. Dahası her fırsatta da yazmaya çalıştım. Bazen hafta 5 gün.

Ama bu sıralar üst üste binen, iç içe geçen birçok konu ve hadiseyi açıkçası kendi açımdan serin kanlıca izlemeye çalıştığımda suskundum.

BEYAZ SARAY’DAKİ TRUMP- ERDOĞAN BULUŞMASI, BM’DEKİ 8’Lİ MASA’NIN DEVAMIYDI

Bu girişten sonra önce birinci konuyu hazırlatayım.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçtiğimiz ay sonunda gerçekleştirdiği Amerika ziyaretinin ikinci etabında Washington’daki temaslarına değinmek istiyorum.

Washington’daki Beyaz Saray’da hayli uzun süren bir Trump-Erdoğan görüşmesi yaşandı.

O görüşmeye dair Cumhurbaşkanı Erdoğan “Gazze’deki İsrail soykırımı” bağlamında şöyle dedi, “New York’ta Birleşmiş Milletler’deki 8’li masa görüşmesinin devamı!”

Sonrası malum. Çok hızlı bir “Trump barış planı” başlığıyla devreye giren süreç başladı.
Bu burada dursun.

ŞARM EL ŞEYH BULUŞMASI, BEYAZ SARAY’DAKİ BULUŞMANIN DEVAMIYDI

Sayın Cumhurbaşkanı Amerika ziyaretinden sonra Mısır’ın Şarm El Şeyh kentindeydi. Bu kez başta Trump olmak üzere, güçlü Batı devletleri liderlerini, Ortadoğu’nun irili ufaklı önemli aktörlerini ve dünyadan sürpriz isimlerle buluştu.

Bu da ikinci konumuzdu.

Şarm El Şeyh’teki “Barış zirvesi”nin nihayetinde imzalanan “deklarasyon”, Amerika’dan yola çıkan “Trump Barış Anlaşması”nın, bir yönüyle “İyi niyet beyanı”na dönüşmesi ile neticelendi. (Son anda imzalanan metindeki değişikliklerin ne olduğunu merak edenler bu cümleyi biraz tartışabilir. H.Ö)

Bu da burada dursun…

“TERÖRSÜZ TÜRKİYE” SÜRECİNİ, YANLIŞ YERDEN TARTIŞMANIN DAYANILMAZ AĞIRLIĞI

Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Mısır’a gitmeden hemen önce günü birlik Diyarbakır’a gitmiştim.

O seyahatte ev sahipliğini Güneydoğu Anadolu Gazeciler Cemiyeti’nin yaptığı bir panele de katıldık. 

Oturumlarda bölge gazetecilerinin ve kanaat önderlerinin “Terörsüz Türkiye” sürecine ilişkin beklenti ve önerilerini dinledik.

Diyarbakır çarşılarında dolaştık. Ulu Cami’de secdeye vardık.

Halk süreci desteliyor umutlu ama, tedirginlik de var.

Bu tedirginliğin nedeni olarak açıkçası “Önder” dedikleri Terör örgütü ele başı Abdullah Öcalan’ın gerisine düşen kimi DEM Partililer ile bazı ileri gelenlerin tutumlarını gördüm.

Halk umutlu ama siyasetçiler, düşünce adamları, gazeteciler olup biteni gelip “Kürt sorunu” bağlamında tartışma eğiliminde.

Yani o güzel deyimdeki ki gibi, “Atın önüne arabayı koşma” eğilimindeler!

Oysa, Öcalan’ın 27 Şubat’taki çağrısı “örgütünün kaytısız şartsız kendini lavetme” sürecine işaret ediyor.

Diyarbakır’da görüştüğümüz dostlarla tartışırken, meseleyi Suriye’nin kuzeyindeki SDG bağlamına gelince işin işin rengi değişiyor.

Neyse bunu da geçelim.

YPG’NİN BAZI UNSURLARINI HEDEFİ TÜRKİYE İSE….

Birbiriyle ilgili dördüncü konu, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın cumartesi akşamı Ülke Tv’de Turgay Güler ile yaptığı canlı yayın.

Fidan’ın bizim yayınımızdaki “Bizim için sorun kendi milli güvenliğimizle alakalı bir sorun. YPG henüz halihazırda Türkiye'nin milli güvenliği için tehdit olan unsurlardan vazgeçtiğine ilişkin bir deklarasyonda ve eylemde bulunmuş değil. Oradaki Türkiye, Irak, İran kökenli PKK militanlarından nasıl kurtulacağına ilişkin bir yol haritası bize sunmuş değil. Türkiye'ye yönelik tünellerin, füze sistemlerinin, diğer başka unsurları ortadan kaldıracağına ilişkin bize bir şey sunmuş değil” cümleleri önemli. Hem Türkiye’deki “Terörsüz Türkiye” bağlamını etkileyecek, hem Türkiye İsrail ilişkilerini etkileyecek türden.

Suriye’deki fiili durumun arkasındaki güce de işaret ediyor Fidan’ın cümleleri.

Fidan aynı yayında, SDG ile İsrail yayılmacılığını da aynı cümle içinde zikretti. Bunu da söyleyelim.

Bu da burada dursun.

***

Toparlayalım.

Yazıyı yazdığımız saatlerde Gazze’de İsrail yeniden kan dökmeye başlamıştı. Hamas’ın ateşkesi bozduğunu bahane ederek.

Amerika başkanı Trump’ın kendine doğrudan vazife edindiği Gazze’ki ateşkes ve barış süreci kırılgan olsa da ağır aksak yürüse de hala yürürlükte.

Ve Türkiye’nin tüm aktörleriyle İsrail’in dizginlenmesinde yegâne aktör olarak tanımladğı Trump, soykırımın yeniden başlamasına izin vermeyecektir diye umuyoruz.

Fakat, İsrail’in yayılmacı tutumuna rağmen, Gazze’de Hamas’ı bitirememeşi olması…
Dahası, Gazzelilerin ilk planın aksine topraklarında kalacağının Türkiye’nin büyük çabası ile güvence altına alınmış olması, yıllar sonra işgal devam ederse, ona karşı yeni aktörlerin çıkacağının garantisi.

İSRAİL YAYILMACILIĞINDA KULLANIŞLI APARAT OLARAK YPG

Yayılmacılığını Türkiye’nin güney sınırlarında bir proxy örgüt eliyle sürdürmek isteyen İsrail’e karşı Türkiye “Ne yapmak istediğinin farkındayız” demiştir.

O günden bugüne de içeride “içe cephe” vurgusu ve “Terörsüz Türkiye” başlığı ile saflar sıklaştırılmaktadır.

İçerideki tartışmanın “demokratikleşme” bağlamında değil de tasfiye olmuş, dağılmış, lağvedilmiş örgütün unsurlarının ne olacağı üzerinden konuşulmasının yararlı olacağını düşünüyoruz.

Takipteyiz.

Hasan Öztürk / Haber7

Yorumlar7

  • Toprak 5 saat önce Şikayet Et
    Koca İslam dünyasında sözde İslam ülkelerinde Reisten başka bu konuları dert edinecek ,uğraşıp ,didinecek başka lider yok . Yazıklar olsun size.
    Cevapla
  • Misafir 5 saat önce Şikayet Et
    Kürtlerin İsrail’e mutlaka ittifakları nı güçlendirmek şart, colani ve türklerden Kürtlere göven yok kesinlikle
    Cevapla
  • Koli 6 saat önce Şikayet Et
    Artık Türkiye bu süreçi bozanları en gaddar şekilde katletmesi lazım! Süreci bozanları tam yok etme ile geçirmeli!
    Cevapla Toplam 1 beğeni
  • ustam 6 saat önce Şikayet Et
    o zaman sizde kürtleri yanınıza almaya çalışın oyunu bozun.
    Cevapla Toplam 1 beğeni
  • Ahmet 6 saat önce Şikayet Et
    Allah devletimize kolaylık versin. İç ve dış Şeytanı bol, kaşınmaya müsait zor coğrafyadayız. Şimdiden Büyük devlet olmak, hatta var olmak istiyorsak 10, 20, 30, 50 yıllık hatta 100 yıllık planlar yaymalıyız. Kan emici ingilizler, avrupalılar, sonra da devreye giren abd orta doğunun zenginlik kaynaklarını sömürmektedirler. Malesef arap ülkeleri iktidar uğruna buna göz yummaktadır.
    Cevapla
Daha fazla yorum görüntüle
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat