Siyasetsizliğe kurban olan kampanya

  • GİRİŞ10.08.2014 15:50
  • GÜNCELLEME10.08.2014 15:50

YSK’nın seçim takvimi, kısa zaman içinde yoğun bir kampanya yapmayı gerektiriyordu. 

Cumhuriyet tarihinde ilk defa Cumhurbaşkanının halkoyuyla seçilecek olması seçimlere önemli bir sembolizm yüklüyordu. Erdoğan’ın aday olması ve seçildiğinde güçlü bir Cumhurbaşkanı olacağını vurgulaması, son yıllarda siyasetin ana ekseni haline gelen Erdoğan karşıtlığını kemikleştirmeye uygun bir zemin sunuyordu. 30 Mart seçimlerinde, CHP ve MHP’nin oy toplamı AK Parti’nin oy toplamına yetişmişti ve bu da Cumhurbaşkanlığı seçimlerine asılmayı kolaylaştırıyordu. 

Ancak öyle olmadı, Cumhurbaşkanlığı seçimleri coşkulu ve çekişmeli geçmedi. İhsanoğlu ve onu destekleyen CHP ve MHP liderleri miting yapmazken, Demirtaş az sayıdaki mitinglerini genel seçimlerle kıyaslanmayacak küçük topluluklarla yaptı. Genel seçimleri andırır bir seçim kampanyası yürüten tek aday, 30’u aşkın miting yapan Erdoğan oldu. Erdoğan açık avantajına rağmen, kampanyayı ciddiye alan, kampanyaya asılan, adayların ihmal ettiği meydanları kullanan bir performans ortaya koydu. Erdoğan dışındaki adayların ve onları destekleyen partilerin, salon toplantılarına ve medya mülakatlarına ağırlık veren kampanya formatı, “meydan siyasetinin sonu” analizlerine davetiye çıkaracak bir durum doğurdu. Genel ve yerel seçimlerden daha yüksek bir sembolizme sahip olan Cumhurbaşkanlığı seçim kampanyasının sönük geçmesinin nedenleri üzerinde durmaya değer. 
Seçim kampanyasının sönük geçmesini sağlayan ilk etken, hem muhalefette hem de AK Parti’de “sonucu belli seçim” algısının erken oluşması oldu. Bu algıyı büyük oranda, 30 Mart seçim sonuçları doğurdu. Muhalefet partileri, 30 Mart seçimlerini yerel seçim bağlamından çıkararak Erdoğan’a yönelik bir güven oylamasına dönüştürmüş, bu da seçimleri Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turuna çevirmişti. Erdoğan’ı 

Cumhurbaşkanlığı adaylığından vazgeçirmeye indirgenen yerel seçimlerin AK Parti’nin zaferiyle sonuçlanması, Erdoğan’ın aday olduğunda seçimi kazanacağına dair yaygın bir algıya yol açtı. 

Bu erken yenilgi psikolojisi, muhalefetin Cumhurbaşkanlığı seçimlerine ilişkin yanlış tercihleriyle daha da derinleşti. Muhalefet, 30 Mart yenilgisinden ders alıp, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin tetikleyeceği radikal siyasal gelişmeleri gözeten bir siyasi hamleyle yola çıktığı takdirde, bu erken algıyı tersyüz edebilir, seçmenini seçimlerin kazanılabileceğine ikna edebilirdi. Ancak muhalefet, 30 Mart’ta sığındığı koalisyonun mühendislik yeteneklerine itimat etmeyi, siyaset üretmek yerine seçmeninin Erdoğan karşıtı duygularına yatırım yapmayı tercih etti.

Yazının tamamı için tıklayın...

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat