Özlem...

  • GİRİŞ06.11.2009 09:54
  • GÜNCELLEME06.11.2009 09:54

Mevsimler avuçlarımın içinde kayıp gidiyor hızla...

İlkyaz ve yaz çabuk geçti.

Kasım ayının ilk haftasına geldik...

Eskiden sonbaharı doya doya yaşar, yeşil, kahverengi dallarda kanatsız ve kansız düşler kurardık.

Yağmurlar dindi gökyüzü mavileri kuşandı yine...

Soluğumuzu kesip, biraz sabırsız ve biraz da sıkıntılı sözcükleri yakalamaya çalışıyoruz mavi göğü görünce.

Türkiye’nin değişim içinde olduğunu, barışın, kardeşliğin konuşulduğunu yazan meslektaşlarıma bakıyorum.

Bunların hepsi umuda yolculuğu anımsatıyor bana!

Yazılıp çizilenlere inanmak istiyorum ama içimdeki sözcüklerin çırpınışı bunu engelliyor nedense...

Gerçekten “değişimci ve açılımcı” mı bugün Türkiye’yi yöneten siyasal iktidar?

Aslında bunu tartışmalıyız?

Değişimi ve açılımı algılamak, Türkiye’nin önünü açmak...

Ama nasıl?

Siyasette ilkeli olmak, dürüst olmak, demokrasiyi ve özgürlükleri yaşam biçimi görmek..

AKP’de bunları göremiyoruz!..

Askeri darbelerle, sıkıyönetimlerle, olağanüstü hallerle yaşamını geçirmiş bizler, belki bu yüzden karamsarız.

Günlerdir “yaş-kuru imza”, “domuz gribi”yle oyalanıp duruyoruz...

Artık Hrant Dink cinayetini duruşmadan duruşmaya anımsayıp, Beşiktaş İskelesi’nde buluşup “çetelerin üzerine gidilmesini” istiyoruz.

Hizbullah’ın domuz bağıyla öldürüp evlerin bodrum katlarına gömdüğü insanlarımızı unuttuk.

El Kaide’nin, Müslüman Kardeşler’in Güneydoğu’yu kuşattığını, Van Yüzüncü Yıl Rektörü Prof. Dr. Yücel Aşkın’ın neden tutuklanıp aylarca hapis yattığını aklımızın ucuna bile getirmiyoruz...

***

Dışişleri Bakanı Davutoğlu, bakanlar, işadamları Kuzey Irak’a gittiler yağmurlu bir sonbahar akşamında.

Televizyon ekranlarından haberleri izlerken Iraklı şair Nazik el Melaiki’nin “Gelmeyen Ziyaretçi” şiiri geldi aklıma.

Kitaplığa yöneldim ve kitabını buldum Melaike’nin ve okumaya başladım:

“Akşam geçip gitti ve neredeyse kayboldu ayın yüzü.

Yazık! İkinci akşam da birinciye eklenmek üzere.

İşte gözlerimizin önünde sona eriyor mutluluk.”

Bir başka kanalda, neredeyse 12 yıl önce izlediğim “Postacı” filmi gösteriliyordu.

Pablo Neruda’nın Sicilya’da sürgünde olduğu yılları anlatan filmde, postacı şöyle diyordu:

“Dalgaların sesi, kelimelerin çarpışması gibiydi...”

ABD Irak’ı bombalarken kimi meslektaşlarımız sevinç çığlıkları atıp “Irak’a demokrasi gelecek” diyorlardı.

Gelmedi!

Kuzey Irak, ABD’nin Irak’ı işgalinden kârlı çıktı, ölen Müslüman halk, kadınlar, çocuklar onların içini acıtmadı, yüreklerindeki kelimeler çarpışmadı.

Dışarıda rüzgârın uğultusu var...

Şişli’de Ermeni mezarlığındaki ağaçların üzerinden kuşlar havalanıyor.

Her kelimenin anlamında acı, hüzün, gözyaşı ve kan var Irak’ta, Filistin’de olduğu gibi...

Benim ülkemin insanlarında da aynı gözyaşı, acı ve hüzün...

Şehit ailelerinin çığlıkları... Diyarbakır’ın varoşlarında yaşayan yoksul insanların dramı... Dağda ölen çocukları için ağıt yakan analar ve babaların görüntüleri...

İsterseniz “Nefes” filmini seyredin, tam zamanıdır!

Levent Semerci’nin “Nefes”i, izleyicilerin “nefes”ini tutarak izlemelerini, gerçeklerle yüz yüze kalmalarını sağlıyor...

Hem sinema dili, hem müziği hem de içeriği bakımından.

***

Hava buz kesmiş, gökyüzü sıkılmış bir yumruk gibi...

Sorunlar, sorular... Can sıkıntısı, umursamazlık.

Bitecek bunlar bir gün bitecek, Türkiye aydınlık günlerle buluşacak...

Sandıkla gelen sandıkla gidecek!

Demokrasi ve özgürlükler bir yaşam biçimi olacak!

Hava bir kapanıp bir açıyor.

Kuşlar havalanıyor ağaçların üzerinden... Mevsimler kaçıp gidiyor avuçlarımın içinden...

Hikmet Çetinkaya - Cumhuriyet

Yorumlar13

  • eyyüp yıldız 16 yıl önce Şikayet Et
    vaaaaaay vay. ülke herdün gelişir ,birileri oldukça rahatsız olur bunda da bir hikmet var tabiiii ki
    Cevapla
  • derya deniz 16 yıl önce Şikayet Et
    gurur duyuyoruz. türkiyenin geldiği noktadan dolayı gurur duyuyoruz. artık yurdun dört bir yanından müjdeli haberler geliyor. her yerden dostluk ve kardeşlik mesajları geliyor. inşallah çok yakında çok daha büyük gelişmeler olacak.
    Cevapla
  • turk genci 16 yıl önce Şikayet Et
    yıkım. yıllardır bir yanlışa tutunup bunun uğruna mücadele et. mahkeme kapılarında sürün, hiç haklı bulunamayıp tazminat ödemek zorunda kal, hatta çalıştığın kurumu ödemek zorunda bırak. sonra gün gelince öğrenki uğruna ter döktüğün şey bir yalanmış.kimse bu yalana inanmaz olmuş. "özlem" yerine "yıkım" başlıklı bir yazı olsa tam olurmuş. ateizmin, materyalizmin sonu geldi.insanlar doğruyu gün geçtikçe kavrıyor. çetinkayayı da doğru yola davet ediyoruz.kaybetmekten bıktıysa...
    Cevapla
  • Meryem Kabuk 16 yıl önce Şikayet Et
    Hikmet neden rahatsız?. Güneydoğu'daki müslüman kardeşlerimizden, ergenekoncuların yargılanmasından, ülkeyi satanların, kaçakçıların yargılanmasından, hapis yatmasından, Türkiye'nin bölgede lider olmasından, materyalizmin ve faşist ideolojilerin çökmesinden neden rahatsız oluyorsun? Bu yazıyla bir kez daha nasıl bir fikre sahip olduğunu gördük, yorumcu arkadaşların da dediği gibi dayandığın, güvendiğin materyalist felsefenin çökmesi seni çok üzmüş ve gerçek yüzünü ortaya çıkarmış.
    Cevapla
  • mehmet tok 16 yıl önce Şikayet Et
    guneydogu. guneydoguyu kusatan el kaide veya musluman kardesler degil. bilakis orda Kurt kardeslerimizi vatandaslarimiza zulmeden atesit komunist orgut pkk huzuru kacirmak icin elinden geleni yapiyor. aileleri tehdit edip cocuklarinin orgutlerine katilmalari konusunda baski yapiyor, artik komunist yazarlarin bir kaleminde baska birsey kalmadi ama kalemlerinin de ucu bitti.
    Cevapla
Daha fazla yorum görüntüle
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat