Kontrgerilla...
- GİRİŞ31.12.2009 09:50
- GÜNCELLEME31.12.2009 09:50
Seferberlik Tetkik Kurulu Başkanlığı’nın “kozmik odası” bir yargıç tarafından didik didik inceleniyor...
Bu bir baskın mı?
Genelkurmay Başkanlığı, baskın değil inceleme olduğunu açıkladı.
Peki, baskın ya da inceleme yapılan “devletin yatak odası”ndan yasadışı bir belge çıkmazsa ne olacak?..
Tarihi bir süreçten geçiyoruz...
Savcı Doğan Öz, 1978 yılında kontrgerillayla ilgili kapsamlı bir dosya hazırlamış ve dönemin başbakanı Bülent Ecevit’e vermişti.
Doğan Öz, bir süre sonra evinden çıkıp işine giderken öldürüldü.
Ben bu olayı yıllarca yazdım.
Devlet içinde örgütlü gücü anlattım...
12 Eylül öncesi yaşananları anımsıyorum... Yazdığım yazılara bakıyorum...
Bugün unutulmuş olan İzmir İnciraltı Öğrenci Yurdu’na yapılan baskını, jandarmanın beş öğrenciyi nasıl öldürdüğünü dün gibi hatırlıyorum.
Katliamı jandarma erleri yapmıştı ve bunlar komando olarak adlandırılan ülkücü askerlerdi.
İnciraltı katliamı tıpkı Bahçelievler katliamı gibi çok önemlidir.
Sıkıyönetim Mahkemesi’nde yargılandılar jandarma erleri...
Bir-iki yıl hapis yattılar ve salıverildiler...
Kontrgerillanın adını ilk kez Talat Turhan’dan duyduk, işkencecilerin doldurduğu İstanbul Erenköy’deki “Ziverbey Köşkü”ndeki kontrgerillanın, Orgeneral Faik Türün’e bağlı olduğunu öğrendik.
Faik Türün, işkencecilerin başındaydı, başta İlhan Selçuk olmak üzere pek çok kişiyi işkenceden geçirmişti.
Peki, Türün emekli olduktan sonra bir köşeye çekildi mi?
Hayır!
Adalet Partisi’nden milletvekili seçildi!
12 Eylül 1980 öncesi ülkücüleri “kontrgerilla” kullandı... Başta Doğan Öz, Cevat Yurdakul olmak üzere çok sayıda yurtseveri öldürdüler...
Kimse onlara fazla dokunamadı... Tutuklansalar bile sonunda özgürlüklerine kavuştular...
***
Kontrgerilla... Özel Harp Dairesi... Seferberlik Tetkik Kurulu...
Bunlar “derin devlet zincirinin” önemli halkalarıdır...
1977 seçimleri öncesi İzmir Çiğli’de CHP liderine düzenlenen suikast girişiminin tanığıyım.
Bülent Ecevit’le birlikte İstanbul’dan İzmir’e gelmiştik...
Örsan Öymen ve Yağmur Atsız’la birlikte Ecevit’in yanı başındaydık. O anda “pat” diye silah sesi duyduk. Mehmet İsvan bacağından yaralanmıştı.
Panik yaşanmadı!
Resmi bir polis memurunun elindeki biyolojik silahın Emniyet Müdürlüğü envanterlerinde olmadığı birkaç gün sonra belli oldu.
O zaman o polis memuru o silahı nereden bulmuştu?
Seçimlerden sonra Bülent Ecevit’e suikast girişimini birkaç kez sordum ama doğru dürüst bir yanıt alamadım.
Dört yıl önce Oral Çalışlar’la bir dizi röportaj hazırlarken, hem Süleyman Demirel’e hem de Bülent Ecevit’e sormuştuk:
“Kontrgerilla hakkında ne düşünüyorsunuz?”
Hem Demirel hem de Ecevit, bu sorularımızı geçiştirip, başka konulara döndüler.
Bugün yaşadıklarımıza baktığımda Uğur Mumcu cinayeti aklıma geliyor...
Uğur Mumcu için “öldürün onu” buyruğunu veren kimdi?
Kanlı eylemin arkasındaki büyük patron bulunamadı, tetikçiler yakalandı yıllar sonra.
Karanlık yıllardı, 90’lı yıllarda çok sayıda faili meçhul cinayet işlendi... 2000 yılının ilk ayında Hizbullah’ın “mezar evleri” ortaya çıktı.
90’lı yıllarda Hizbullah vahşeti sürerken dönemin bakanları ne diyordu:
“Hizbullah diye bir şey yok!”
***
Kafamda bir dizi soru...
Abdi İpekçi, Çetin Emeç, Turan Dursun, Muammer Aksoy, Bahriye Üçok, Musa Anter, Vedat Aydın, Ahmet Taner Kışlalı, Hrant Dink, Necip Hablemitoğlu, Cem Ersever, Savaş Buldan, Behçet Cantürk, Medet Serhat, Hiram Abas’a “suikast emrini” verenler ortaya çıkarılır mı?
Benim pek umudum yok!
Ya kanlı 1 Mayıs’lar, Çorum ve Karamanmaraş katliamları, Gazi olayları, Sıvas Madımak yangını?
90’lı yılları düşünün ve Tansu Çiller’in şu sözleri üzerinde kafa yorun:
“Bu devlet için kurşun atan da yiyen de şereflidir!”
Hikmet Çetinkaya - Cumhuriyet
hikmet.cetinkaya@cumhuriyet.com.tr
Yorumlar4