Bahçeli’nin uyarısı sonuç verdi
- GİRİŞ01.08.2025 08:46
- GÜNCELLEME01.08.2025 08:46
Devlet Bahçeli’nin “bu yapı durmazsa bölge felakete sürüklenir” uyarısı nihayet yankı buldu; SDG, bir kez daha geri adım atmak zorunda kaldı.
26 Temmuz 2025 tarihinde MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) gerçek kimliğine dair oldukça net bir açıklamada bulundu. SDG’nin sahadaki karşılığının terör örgütü PKK olduğunu vurgulayan Bahçeli, bu yapının Suriye ordusuyla bütünleşerek yeni bir federal yapıya kapı aralama niyetine sert tepki gösterdi. Bahçeli, bu sürecin Suriye'nin üniter yapısını hedef aldığını ve Türkiye açısından kabul edilemez olduğunu dile getirdi.
Bu açıklamanın ardından Dışişleri Bakanı Hakan Fidan da benzer bir çizgide konuşarak sahadaki gelişmelere dair dikkat çekici tespitlerde bulundu. Fidan, SDG’nin sadece bir güvenlik yapılanması olmadığını, aynı zamanda etnik temelli bir mühendislik çabası içinde olduğunu belirtti. Özellikle Suriye'nin Süveyda bölgesinde yaşayan Dürzî nüfusun provoke edilmesiyle ortaya çıkan ayaklanma girişimi, bu etnik mühendisliğin bir parçası olarak değerlendirildi.
Dürzî ayaklanması neticesinde bölgede yaşayan yaklaşık 3.500 Arap ailenin evlerinden zorla çıkarıldığı ve göçe zorlandığı bilgisi kamuoyuna yansıdı. Bu durum, sahada bir "etnik temizlik" süreci yürütüldüğüne işaret ediyor. Söz konusu gelişmeler, Suriye'nin kuzeydoğusunda "şeytan koridoru" olarak nitelendirilen, SDG-PKK eksenli bir yapının, bir taraftan Dürzîler üzerinden, diğer taraftan SDG’nin silahlı gücüyle etnik ve demografik yapıyı şekillendirmeye çalıştığını ortaya koydu.
Devlet Bahçeli'nin açıklaması, bu süreci Türkiye açısından bir "milli güvenlik sorunu" olarak tanımlarken, Hakan Fidan'ın açıklamaları ise sahada alınacak askeri, diplomatik ve istihbari tedbirlerin habercisi olarak okunabilir. Nitekim SDG, uluslararası desteğe rağmen Suriye rejimiyle entegrasyon sürecine girmeye zorlandı. Ancak bu süreçte, SDG’nin elindeki kritik unsurları barajlar, hapishaneler, güvenlik noktaları gibi elden bırakmak istememesi, yapının silahlı ve otonom karakterini sürdürme kararlılığını da gözler önüne serdi.
Türkiye açısından bakıldığında, SDG’nin Suriye ordusuna entegre edilerek meşruiyet kazanması; PKK’nın Suriye’de devlet benzeri bir yapılanmaya dönüşmesine neden olabilir. Bu durum ise sadece Türkiye’nin güney sınırlarını değil, aynı zamanda bölgedeki tüm etnik dengeleri tehdit etmektedir. Özellikle Araplar, Türkmenler ve Dürzîler üzerindeki baskılar, yeni bir iç çatışma dalgasını tetikleyebilir.
Sonuç olarak, 26 Temmuz'dan itibaren yapılan açıklamalar, Türkiye'nin sınır ötesindeki terör yapılanmalarına karşı askeri değil aynı zamanda diplomatik bir mücadele yürüttüğünü ortaya koymaktadır. SDG’nin federal yapı arayışları ve etnik temelli yayılma stratejisi, Türkiye açısından sadece PKK ile mücadele değil, aynı zamanda bölgenin geleceği açısından da bir "varoluş mücadelesi" olarak görülmektedir.
MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin yıllardır yaptığı uyarılar, 26 Temmuz’daki sert çıkışıyla birlikte sahada somut karşılık buldu. Terör örgütü PKK’nın Suriye kolu SDG, federal yapı hayallerinden geri adım atmak zorunda kalırken, bölgedeki etnik mühendislik planları da ciddi darbe aldı. Bahçeli’nin kararlılığı artık sadece bir siyasi duruş değil; devlet aklıyla örtüşen, sahada sonuç veren bir güvenlik vizyonuna dönüştü. Terörün Suriye’deki kılıfı deşifre edildi, maskesi düştü. Türkiye artık sadece sınırları içinde değil, sınırlarının ötesinde de oyunu bozan, masayı yeniden kuran bir aktör olduğunu net biçimde ortaya koydu. “Terörsüz Türkiye” ideali, ilk kez bu denli gerçek ve yakın.
Diriliş Postası
Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol