Batı’da tabaklar dolu, vicdanlar boş
- GİRİŞ05.08.2025 08:20
- GÜNCELLEME05.08.2025 08:20
Dünya hiç bu kadar zengin olmamıştı. Teknoloji baş döndürüyor, refahın bazı coğrafyalarda sınır tanımadığına tanıklık ediyoruz. Ancak aynı dünya, bir çocuğun açlıktan öldüğü anlara da ev sahipliği yapıyor. Tarih, bu çelişkinin sessiz tanığıdır.
Roma’nın son günlerinden bugüne, açlık yalnızca midelerde değil, vicdanlarda da yankılanır. Orta Çağ’da kalelerin dışındaki halk, tahıl çuvallarını beklerken soylular ziyafet sofralarındaydı. Bugünse Afrika’nın Sahel kuşağında bir çocuk bir lokma ekmek için ölürken, Paris’te, Londra’da bir pastanede çöpe atılan tatlıların haddi hesabı yok. Değişen sadece zaman; zulüm ve ihmalkârlık sabit.
Açlık, sadece bir biyolojik ihtiyaç meselesi değil, bir medeniyet turnusolüdür.
İnsanlık, ne zaman ki açlıktan ölen bir çocuğu “doğal bir olay” saymaktan vazgeçer; işte o zaman gerçekten ilerlemiş olur.
Jean Ziegler’in dediği gibi, “Açlık kader değil, siyasettir.” Sefaletin üzerini örtmek isteyen küresel düzenin başarısızlığını maskelerle saklamaya gücü yetmiyor. Göz göre göre işlenen açlık suçları artık sadece vicdanı değil, siyasi aklı da yaralıyor.
Bu noktada Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yıllardır uluslararası arenada dile getirdiği “Daha adil bir dünya mümkün” doktrini, bu düzenin vicdansızlığına karşı yükselen en güçlü itirazlardan biridir. Erdoğan, yalnızca bir çağrı değil; adalet temelli yeni bir küresel mimari teklif ediyor. Bu teklif, sadece sözde değil, fiiliyatta da karşılığını buluyor. Türkiye, dünyanın dört bir yanına insani yardım ulaştıran bir merhamet köprüsüne dönüşmüş durumda.
Özellikle Gazze örneğinde bu vicdani ve siyasi duruş daha da görünür hale geldi. İsrail’in bebekleri, çocukları, kadınları hedef alan soykırımcı saldırıları karşısında dünyanın büyük bölümü sessiz kalırken, Türkiye açık ve onurlu bir tutum sergiledi. Gazze’ye yönelik her yardım, her sesleniş, bir insanlık çağrısıydı. Ben her zaman: “Bu zulüm Gayretullaha dokunur.” Ve hiç şüphe yoktur ki dokunmuştur da.
Allah en büyük intikam alıcıdır.
Bugün, dünya genelinde her gün 25 bin insan açlık ya da yetersiz beslenme nedeniyle hayatını kaybediyor. Bu istatistik, bir sistemin suç dosyasıdır. Bir medeniyetin çöküş belgesidir.
Birleşmiş Milletler raporları, gıda üretiminin dünya nüfusunun iki katını doyurmaya yeteceğini söylüyor. O halde sorun üretimde değil, paylaşımda. Açlık bir üretim değil, bölüşüm sorunudur. Ve bu da açıkça siyasi bir tercihtir.
Açlıkla mücadele bir hayır işi değil, adalet meselesidir. Çünkü aç bir çocuğun gözleri, sadece yoksulluğun değil, insanlığın kendisini açlığa mahkum etmesine de şahitlik ediyor.
Fakat Gazze’deki açlık hepsinden başka.
Gazze’de siyonist İsrail tarafından çocukları aç bırakılarak bir halk soykırıma uğratılıyor. Çocukların eğitim alması gerekirken okullarda diri diri yakılması bir Orta Çağ hikayesi değil ya da Game of Thrones filmindeki ejderhaların ortalığı yaktığı bir sahne değil Siyonist İsrail’in doymak bilmeyen nefret ve vahşetidir.
Gazze’deki soykırıma Batılı ülkelerin yöneticileri zaman zaman zayıf eleştiriler yapsa da kalıcı çözüm için hiç kimse adım atmıyor atamıyor.
Gözünü toprak doyurasıca siyonist İsrail’in soykırımına maalesef Arap dünyası sessiz.
İslam âlemi suskun. Tek konuşan, konuyu sürekli gündemde tutan sadece Türkiye.
Erdoğan Davos’taki ‘one minute’ çıkışında ‘’Siz çocuk öldürmeyi çok iyi bilirsiniz.’’ demişti.
Evet, onlar çocuk öldürmeyi çok iyi biliyorlar. Biz de onların çocukları öldürmesinin önüne geçmek için daha güçlü olmak istiyoruz.
Neden?
Daha adil bir dünya inşa etmek için…
Diriliş Postası
Yorumlar2