Terörsüz Türkiye sürecinde önemli bir adım daha
- GİRİŞ28.10.2025 09:13
- GÜNCELLEME28.10.2025 09:13
1 Ekim 2024’te Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılışında MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin DEM Parti heyetine el uzatmasıyla başlayan yeni dönemin yankıları devam ediyor. Ardından 8 Ekim’deki grup toplantısında Bahçeli’nin DEM Partisi’ne “Türkiye partisi olun” çağrısı, 15 Ekim’de terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan’a yönelik “terörün bittiğini ilan et, örgütünü tasfiye et” çağrısı, sürecin yönünü belirleyen kritik mesajlardı.
22 Ekim’de bu çağrı yinelendi. 29 Aralık’ta ise Bahçeli, Türk-Kürt kardeşliğini yeniden güçlendirmek için tüm siyasi çevrelerin dar, dönemsel hesaplara takılmadan inisiyatif alması gerektiğini vurguladı. Bu açıklamaları takiben 27 Şubat 2025’te Öcalan’ın örgütüne “silah bırakma ve fesih” çağrısı yapması, 11 Temmuz’da sembolik silah yakma törenlerinin düzenlenmesi ve 4 Ağustos’ta TBMM’de “Terörsüz Türkiye Komisyonu”nun kurulması, sürecin ciddi bir aşamaya geldiğini gösterdi.
Ancak bölgesel dinamikler bu ilerlemeyi zorlaştırdı. İsrail ve İran’ın sürece müdahil olmaları, PKK’nın Suriye kolu SDG’nin farklı pozisyonlar alması, çağrıların sahada tam karşılık bulmasını engelledi. Bu durum üzerine hem Cumhurbaşkanı Erdoğan hem de MHP lideri Bahçeli, örgüte yönelik yeni uyarılarda bulundu. Özellikle SDG’nin Suriye’deki varlığını sürdürmesi Ankara’da rahatsızlık yarattı. Sonuç olarak Bahçeli, Öcalan’ın yeniden devreye girmesi çağrısını yineledi.
Nihayet pazar günü PKK, Türkiye topraklarından çekildiğini ve “Medya Savunma Alanları” olarak adlandırdığı Zap, Metina, Hakurk ve Avaşin bölgelerinde varlığını sürdüreceğini açıkladı. Burada “medya” ifadesinin, örgütün bu coğrafi alanları tanımlamak için kullandığı bir terim olduğu belirtilmelidir.
Diğer yandan, SDG’nin Suriye Devlet Başkanı Ahmet Şara yönetimiyle anlaşarak Suriye ordusuna entegre olma konusunda mutabakata vardığı bildirildi.
Yeni dönemin parametreleri
SDG-Suriye ordusu entegrasyonunun formülü henüz net değil. Silahlı unsurların statüsü, merkezi kontrole geçişin nasıl olacağı, dış aktörlerin pozisyonu ve rejim içi dengeler hâlâ belirsiz. Bu tablo, Türkiye açısından potansiyel güvenlik riskleri barındırıyor.
Türkiye, ABD ve Rusya üçlüsü arasındaki rekabet ve iş birliği dengesi Suriye hattında karmaşık biçimde devam ediyor. Bu ortamda Türkiye’nin sınır güvenliğini koruma kapasitesi, çok taraflı bir diplomasi sınavından geçiyor.
Uzun vadede bölgesel istikrar, sadece askeri değil; kurumsal entegrasyon, yerel güvenlik yapılanması ve siyasi meşruiyet temelleriyle sağlanabilecek. PKK’nın Türkiye sınır hattından çekilmesi ve SDG’nin Suriye ordusuna entegrasyon süreci, bölgenin stratejik haritasında yeni bir dönemi işaret ediyor.
Türkiye için bu süreç yalnızca bir güvenlik meselesi değil; aynı zamanda yatırım, enerji koridoru ve jeostratejik kazanım fırsatıdır.
Suriye için bu, sadece savaştan çıkış değil; egemen devlet yapısının yeniden inşasıdır.
Türkiye-KKTC hattı içinse bu, bir seçim meselesinden öte, stratejik bir varoluş mücadelesidir.
Sonuç olarak, bu sürecin başarısı güç gösterilerinden değil; kurumsal dönüşüm, sorumluluk paylaşımı, yerel temsil ve uluslararası koordinasyonla yürütülen stratejilerden geçecektir. Türkiye, bu yeni denkleme hazırlıklı olmalıdır.
Diriliş Postası
Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol