Kuzuyu Yemek için Sebep Aramaya Gerek Kalmadı

  • GİRİŞ19.12.2025 09:12
  • GÜNCELLEME19.12.2025 09:12

Bir zamanlar emperyalizm, müdahalelerini gerekçelerle süsleme ihtiyacı duyardı. Demokrasi derdi, insan hakları derdi, kitle imha silahları derdi… Bugün ise bu perdeye bile ihtiyaç duyulmuyor.

ABD Başkanı Donald Trump’ın, okyanusta Venezüella’ya ait tekneleri vurması, yargısız infazlara imza atması ve bunu “uyuşturucuyla mücadele” başlığına sığdırmaya çalışması bu yeni dönemin özeti niteliğinde. Hani meşhur bir söz vardır ya; kurt kuzuyu yemeye karar verdiyse bir bahane mutlaka bulunur. Uyuşturucu bahanesi de işte tam olarak bu işlevi görüyor.

Oysa sebep yeni değil, son derece eski ve tanıdık: Petrol.
Daha doğrusu, geçmişte Amerikalı küresel petrol şirketlerinin Venezüella’dan çıkarılması.

Bugün gelinen noktada ise artık bahane üretme zahmeti bile yok. Trump açıkça şunu söylüyor:

“Bu petrol aslında bizim.”

Yetmiyor; Grönland’ı istiyor, Kanada’yı istiyor, Venezüella’yı istiyor. Gücü yettiği yere “burası benim” deme cüretini gösterebiliyor. Ukrayna örneğinde olduğu gibi, birkaç milyar dolar harcayıp bir ülkeyi savaşa sürüklüyor; sonra da dönüp “Ben burada 500 milyar dolar harcadım, karşılığını alırım” diyor. Savaşı başlatan Biden olmuş ya da olmamış nihayetinde olan Ukrayna’ya oluyor.…
Emperyalist mantık açısından fark etmiyor.

Golan Tepeleri Kimin Toprağı?

Bu hoyratlığın en çarpıcı örneklerinden biri de Golan Tepeleri meselesidir.
Trump, İsrail’e verdiği desteği başka bir evreye taşıyarak, Golan Tepeleri’ni İsrail toprağı olarak tanıdığını ilan etti.

Sormak gerekiyor:

Siz kimin malını, kime veriyorsunuz?
Bu pervasızlığın, bu doymak bilmezliğin sınırı nerede duracak?

Tarih bize şunu açıkça gösteriyor: Emperyalistlerin gözü kolay kolay doymaz. Ve bu dünya düzeni bu şekilde sürdürülemez.

Dünya Yeni Bir Eşiğe Yaklaşıyor

Son dönemde küresel ölçekte artan gerilimler, sadece bölgesel krizler olarak okunmamalı. Güç merkezleri arasındaki sertleşme, yeni bir dünya savaşının ayak seslerini andırıyor. Bugün belki yalnızca kalbimizle bu adaletsizliğe buğz ediyor, dilimizle karşı çıktığımızı söylüyoruz. Ama bu yetmez; dünya yeniden şekillenirken herkes pozisyon alıyor.

Türkiye Hep Hakkın Yanında

Türkiye ise bu sürece edilgen değil, özne olma iddiasıyla hazırlanıyor.
15 Temmuz’da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın söylediği şu söz bu açıdan son derece önemlidir:

“Çok kutuplu dünyada Türkiye de bir kutup başıdır.”

Bu ifade bir temenni değil; sahada karşılığı olan bir stratejik yönelimdir. Uluslararası alandaki diplomatik hamlelerde, içeride özellikle savunma sanayiinde atılan adımlarda bunun somut yansımalarını görüyoruz. Cumhurbaşkanımızın, “daha adil bir dünya mümkün” idealini sadece söylemde değil, güç inşasıyla da destekleyecek noktaya gelecektir.

Siyasette Özlenen Tablo

Bu tabloyu yalnızca küresel siyasette değil, iç siyasette de görmek mümkün.
Manisa Şehzadeler Belediye Başkanı Gülşah Durbay’ın yakalandığı hastalık nedeniyle genç yaşta hayatını kaybetmesi, siyasetin insani yüzünü bir kez daha hatırlattı. Cumhurbaşkanı Erdoğan başta olmak üzere hükümet ve AK Parti yetkililerinin taziye mesajları, olması gereken bir insani refleksin göstergesiydi.

Ama asıl dikkat çekici olan, belediye meclisinde yapılacak başkanlık seçiminde AK Parti’nin aday çıkarmama kararı oldu.

İşte tam da özlenen yaklaşım budur.
Muhalefetin yeri geldiğinde yapılması, yeri geldiğinde ise insanlığın öne çıkarılması… Siyaseti sadece çatışma alanı olarak değil, ahlaki bir zemin olarak da görebilmek.

Bugün hem dünyada hem Türkiye’de en çok ihtiyaç duyduğumuz şey tam olarak budur.

Devamının gelmesi dileğiyle…

Diriliş Postası

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat