İslam, 'gösterişçi tüketim' ve 'metâ-ı gurur'

  • GİRİŞ04.01.2009 09:37
  • GÜNCELLEME04.01.2009 09:37

Müslüman zenginlerin, aşırı ölçüde gösterişçi bir tüketime yöneldiklerine ilişkin eleştiriler var. Bu eleştiriler, genellikle Müslümanların gayrımeşru yollardan elde ettikleri servetler üzerinden yapılıyor.

Daha geçenlerde bir yazar, 'Ey haram yiyiciler! Dünyanın çeşitli yerlerinden villalar, köşkler, konaklar almışsınız. Gerekirse onlara kaçıp mutluluk ve güven içinde yaşayacakmışsınız. Boş hayaller, aldatıcı kuruntulardır bunlar' diye yazıyordu.

Öncelikle şunu belirtmek gerek: 'Haram yiyiciler'in, rüşvet, yolsuzluk, irtikap yoluyla haram kazançlar edinenlerin, gerçek anlamda Müslüman bir burjuvaziyle uzaktan yakından bir ilgisi yoktur: 'Haram yiyiciler', daha önce de ısrarla belirttiğim gibi, 'lumpen Müslümanlar'dır. 'Lumpen Müslümanlar'ın ne köylü ne de kentli herhangi bir Müslüman ahlak değeri ile ilişkileri olmadığı için, İslamî anlamda

Dünyevîleşmeyi yolsuzluk, haksız kazanç, rüşvet ve akla gelebilecek her neviden haramı irtikap etmek biçiminde anlamalarında şaşılacak bir taraf olmadığı gibi, bunları gösterişçi tüketimde bulundukları için eleştirmek, bana sorarsanız abesle iştigaldir: Hırsızlığın, yolsuzluğun, ahlaksızlığın dik alasını, Allah'tan korkmadan ve gözlerini kırpmadan yapmayı marifet sayanlar, elbette Kur'an-ı Kerim'in,'metâ-ı gurur' diye olumsuzladığı, malıyla övünüp şişinmeyi, dünya malıyla tafrafurûşluğu, tefahürü, kısaca, gösterişçi bir tüketim tavrını fütûrsuzca benimsemekten çekinmeyeceklerdi;- öyle de olmuştur!

Kur'an-ı Kerim, Müslümanları harama el sürmeden edindikleri zenginlikleri, gurur, tamah ve gösterişe sapmadan sergilemelerini mubah saymıştır. Rahmetli Sabri Ülgener Hocamızın 'Zihniyet ve Din' adlı o bugüne kadar aşılamamış, değerli kitabında, 'metâ-ı gurur' şöyle anlatılmaktadır: 'Basit bir tatmin veya paraya çevrilebilir olmanın ilerisinde hırs ve tamâ, gösteriş ve gösteri, sayı bolluğu ile övünme [...], kişilik değerleri üstüne sivrilen her türlü his ve ihtiras taşkınlığı. Hepsi de boş ve temelsiz, fakat öyle olduğu kadar da aldatıcı, gurur verici şeyler!' Ülgener Hoca, Dünya malı'nın, 'kibir, gurur ve tahakküm aracı olarak kişinin iç dünyasına hükmetmeye kalkışmadıkça hoşgörü ile karşılan[dığını], hattâ teşvik gör[düğünü]' bildiriyor.

Zenginlik, 'gurur metâı'na nasıl dönüşür? Thorstein Veblen, daha 1928'de yazdığı The Theory of The Leisure Class' ta gösterişçi tüketim'i ('conspicious consumption'), görece pahalı 'malları satın almak için harcanabilecek yeterlikte servete (maddî güce) sahip olmayı sembolize eder. Servet, onurlandırıcıdır.. Gösterişçi tüketimde bulunan kişiler, satın aldıkları mallarının doğrudan tüketiminden edindikleri yücelme duygusunun yanı sıra onların bu tüketimlerini gözlemleyen başkalarının davranış ve düşüncelerine yansıyan bir yüksek statü de edinirler.'

Veblen'in özellikle Protestan burjuvazinin gösterişçi tüketimini, toplumda yüksek bir statü edinimi ile ilişkilendirmesi, İslamî bağlamda okunduğunda, bu edinimin 'metâ-ı gurur'a dönüştüğü anlamına geliyor. Gösterişçi bir tüketim için harcama yaparak, mesela, gözalıcı ve ihtişamlı köşkler ya da villalar, son derece pahalı otomobiller satın alarak, başkalarının nezdinde yüksek bir itibar ve statü edinmek, bu malları 'metâ-ı gurur' kılar. Lumpen Müslüman haram yiyicileri eleştiren yazar, ima yoluyla, statü düşkünü bu lumpen haramzadelerin bir 'Müslüman burjuvazi' oluşturma yolunda 'fetvâ' aldıklarını yazıyor. Öncelikle, o yazara şunu sormak gerek: Burjuvazinin 'fetvâ' ile oluştuğu nerde görülmüştür? Eğer böyle bir 'fetvâ' varsa bu 'fetvâ'yı kim vermiştir?

Bir kere daha belirteyim: Müslüman'ın 'metâ-ı gurur'a dönüştürmeden sahip olduğu servet, ne mekruh ne de haramdır. 'A'raf Sûresi'nin 31. âyeti, '...yerden çıkarıp Hakk Teâlâ'ya ait olan ziynet ve nimetleri ve pâk rızkları kim haram etti?' diye sorar;- ki, asla haram edilmiş değillerdir!

Ayrıca şu: Elbette 'fetvâ'(!) ile değil, ama kendiliğinden oluşacak (ve oluşmakta olan) bir Müslüman burjuvazi, daha önce de defalarca yazdığım gibi, İslam medeniyetine sahip çıkacak bir sosyal sınıftır. Bu sınıfın, üçkağıtla edinilmiş servetini gurur metâı haline getiren lumpen Müslümanlarla, uzaktan yakından bir ilişkisi yoktur;- olamaz da!

Kavramları yerli yerinde kullanmayı, şu Müslüman okuryazar kullarına ne zaman nasip edeceksin ya Rabbi?
 

Hilmi YAVUZ / Haber 7
h.yavuz@zaman.com.tr

Yorumlar3

  • tehir kaya 16 yıl önce Şikayet Et
    kendileriyle karistiriyorlar. bunlari anlamak gün gectikce dahada zorlasiyor ateist oldugunu hic cekinmeden söylerler yeri geldimide haram ve dinden bahsederler her seyi en iyi onlar bilir ya. aslinda böyle anlamak lazim yillarca ülkeyi soyup rahat icinde yasadilar müslümanlarda ticaretle ugrasip helal kazanc elde edince sasirdilar zan ettilerki onlarin gittigi yoldan zenginlestiler cünkü baska türlüsüne onlarin kafasi calismaz. kisaca müslümanlara atfen yazilanlar kendilerinin gercegidir.
    Cevapla
  • onur doğan 16 yıl önce Şikayet Et
    KARL MARKS 'tan bir inci. Hilmi Ya vuz gerçekten kaleme aldığı yazıyı birçok disiplinle ilişkilendirerek usta bir kalem düşünür olduğunu göstermiş.Ben de aslına bakılırsa KARL MARKS a karşıt düşünce de biriyim.Fakat herbatıl davanın hak tarafı olduğu gibi o da şu sözünde haksız değil galiba günümüze bakan yönüyle.Söz şöyle ''İnsanların ihtiyaçlarından fazlası gösteriştir'' der.Size soruyorum haksız da sayılmaz değil mi:)
    Cevapla
  • Mehmed Mustafa 16 yıl önce Şikayet Et
    Güzel yazı. Bu çok güzel bir yazı. Hilmi Yavuz Bey pek çok ilahiyatçının bile yazamayacağı bir yazı yazmış.
    Cevapla
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat