Buradan hiçbirimiz sağ çıkmayacağız!
- GİRİŞ13.05.2011 07:02
- GÜNCELLEME13.05.2011 07:02
CHP’li Binnaz Toprak ile Başbakan Erdoğan arasında polemiğe neden olan Zincirlikuyu mezarlığı kapısındaki ayet mealini meğerse Ufuk Uras’ın emekli albay olan babası Hasip Uras yazdırmış.
Bunu geçen gün gazetenin birinden öğrendim.
Konunun ‘nasıl olmuş’ kısmına hiç girmeyeceğim.
Asıl üzerinde düşünülmesi gereken mezarlık kapısındaki “her canlı ölümü tadacaktır” ayetiyle ilgili koparılan fırtınalardır.
Bundan tam sekiz sene evvel insanlara ‘bir gün sıra size de gelecektir’ mesajını veren bu ayet mezarlık kapısına yazılınca kopan kıyameti bu ülkede hiçbir sosyolog ya da ruh bilimci ciddiye alıp da tahlil etmedi.
Gelen tepkilere din psikolojisi ya da din sosyolojisi çerçevesinde eğilinmiş olsaydı eminim çok önemli veriler elde edilebilecekti.
O dönem bu ayetle ilgili “Korkunç geliyor, yazıya bakarak kaza yapmak bile mümkün” diyenler aslında çok büyük bir itirafta bulunduklarının farkında bile değildiler.
Bir insan mezarlık kapısında ölümü hatırlatan ayetten ne diye rahatsız olur?
Bu ayetin yaptığı ikaz caddeden gelip geçenler için bir yol tabelası kadar önem arz etmez mi?
Ölüme karşı insanları hazırlıklı olmaya davet eden bu ayet mezarlık kapısına değil de bir park girişine ya da pastane duvarına asılmış olsaydı kopacak gürültüyü ve doğacak şamatayı artık siz tahmin edin.
Öyleyse soralım: Bir mezarlık kapısına ne yazılır ya da ne asılsa yakışır?
Biliyorum, bu insanların böyle bir soruya verebilecekleri hiçbir cevapları yoktur.
Çünkü onlar mezarlığın kapısına da, mezarlığa da hatta ölüme bile karşıdırlar.
İsterler ki ölüm yaşamsal tempolarını bozmasın.
Türk usulü laikliğin kitaplara geçmemiş şeklidir bu.
Sadece dinin devlete karışmaması değil aynı zamanda ölümün de hayata karışmaması alaturka laiklik tanımının yazıya geçmemiş şeklidir.
Ölüm baskın karakteriyle yaşamı zorlar.
Bu aynı zamanda dinin hayatı zorlaması demektir.
Ne tarafından bakılırsa bakılsın ölümün konuşması da susuşu da dini içeriklidir.
Ölümün gündemimizin orta yerine oturması dinin hayatımıza çöreklenmesine eşdeğer bir şeydir.
Mezarlıkları yaşam alanlarının dışına sürgün eden Batı toplumları böylelikle ölümün gündemlerini değiştirmelerine mani olmuşlardır.
Bir imamın diskoteğe ya da herhangi bir eğlence yerine sarığı ve cübbesiyle girmesi neyse ölümün akıp giden hayatın orta yerine musalla taşı, cenaze arabası, mezarlık ya da ayet levhası olarak düşmesi aynı şeydir.
Ben laiklik diyeyim siz yine sekülerlik anlayın. Zira seküler bakış açısı çoğunlukla dünyeviliğin dinleştirilmesi olarak tebarüz ediyor.
Dinin dünyaya hiçbir şekilde sirayet etmemesi, dünyanın dinle büsbütün ilişkisini kesmesi literatürde olmayan laiklik anlayışıdır.
Bu katı yaklaşıma göre göz önünde, burun dibinde mezarla kamusal alanda başörtü aynı tepkiye müstahaktır.
Ölüm ardında kendine dair izler bıraktığı oranda insanları arkasından konuşturacaktır. Yaşlılık ölümün bedenimize korku salmasının en tipik şeklidir.
Bedenimizde bizi ürkütmemek için biz yaşlandıkça ölüm parmaklarının ucuna basarak yürür. Dünyadaki saltanatımız bir gün daha fazla sürsün diye onun sesini duymazlıktan geliriz.
Her canlının bir gün ölümü tadacağı ilahi hakikatini hatırlatan ayeti kendisi için taciz ve sataşma kabul eden yaşını başını almış insanların soluğunun geldiği tarafa doğru şöyle bir iyice yaklaşın, göreceksiniz ki bu insanların hepsi mutluluklarını hayatı yanlış anlamak üzere güvence altına almış kişilerdir.
Yanılgılarıyla kurmuş oldukları mukavva dünyalarında sonsuzluk rüyaları görürler.
Sahip olup sımsıkı korumaya çalıştıkları hayatları üzerinde ne kadar hak ve inisiyatif sahibi olduklarını hiç düşünmezler.
Bilmezler ki ne kadar önemli tasarımlarımız, ciddi planlarımız ve çılgın projelerimiz olursa olsun hiçbirimiz bu dünyadan sağ çıkacak değiliz.
Bütün mesele ölürkenki ağzımızın tadı;gerisi hikaye.
Hüseyin Akın - Haber 7
akinakinhuseyin@hotmail.com
Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol