Ramazan Pazarından kim nasipleniyor?
- GİRİŞ12.08.2011 08:30
- GÜNCELLEME12.08.2011 08:30
Nerde o bol irtica soslu ramazan haberleri. Gece yarılarına kadar Karagöz Hacivat eğlencelerini aratmayan sözde din programları ve bu programların sözüm ona baygın bakışlı din sulandırıcıları.
İrtica haberlerinin çoktandır olmaması anlaşılır bir şey. Çünkü halk artık bu haberlerin şifresini çözdü. Kimse artık ramazana uyarlı ajite irtica manşetlerini yemiyor. Belki eski havayı yakalarız diyerek sessizlikten yararlanıp anlık gürültüler çıkarmaya çalışanlar olsa da mızrak çuvala bir türlü sığmıyor. Çünkü ramazan şenlikleri kadar ramazan provokasyonlarına da alıştı bu halk.
Bu provokasyonların hangi zamanlara tekabül edeceğini kestirebiliyoruz artık. Genelde bu tür haberler ramazanın 7.günü başlayıp 21.günü sona erer. Aynen bir festivalin başlangıcı ve bitişi gibidir. İlk günler ramazan ayına saygı anlayışı içinde beklemede kalınır. Beklemede bir pusu kokusu vardır.
İkinci haftaya ayak basar basmaz yeni bir tartışmanın fitilini ateşlemek için harekete geçilir. İç politikaya uygun malzeme olabilsin diye en adi bir vakaya bile dinsel bir kılıf bulunur. Son hafta bayramı karşılama haftası olduğu için en sarsıcı haberin bile bayramın ağırlığı altında ezilme ihtimali vardır. Bu yüzden ramazanın son haftası da provoke habercilik açısından sakindir.Geçtiğimiz günlerde gazetelere konu olan iki bayana oruç gününde darp olayı bu cinsten bir boşluğu dolduracak nitelikteydi.
Erzurum’da bir kadın sigara içtiği için, İstanbul’da da şortlu bir voleybolcu kız belediye otobüsünde ayaklarını gelişigüzel uzattığı için kendini bilmez kişilerin saldırısına uğrayıp darp edilmiş. Sonradan olayın aslının öyle değil başka türlü olduğu ortaya çıksa bile bazı köşe yazarları için özlenen ve yolu beklenen haberlerdi bunlar ve ilk fırsatta bu olayları kendi üsluplarınca köşelerine taşıdılar.
Her iki olayın da faili ve sahibi aklı başında insanlar olmadığına göre kimsenin suçluluk kompleksine girmek gibi bir mecburiyeti olamaz. Gazetelere yansıyan olayın doğru olup olmadığı ayrı konudur. Salim akıl sahipleri için her iki olayın hikaye ve kurgu kısmı üzerinde durmayı gerektirecek cinstendir.
Barbarlık, vandallık ve faşizme geçit vermeyen bir dinin oruç tutan insanın tutmayan üzerindeki zorbalığını görmezden gelmesi düşünülebilir mi? Ramazanda sigara içen kişi velev ki bunu aleni hatta biraz da oruç tutanlara nispet olsun diye yapmış olsun, aklı başında bir sâim (oruçlu) için ağırbaşlılıktan ötesi yoktur.
Bir kısım medya bu olayları bahane edip inanç sahiplerine veryansın ederken, uzaktan yakından bu alaylarla hiç ilgisi olmayan insanlar kendilerini bir anda savunma konumunda buluyor.
Halbuki şortlu kıza ya da sigara içen kadına reva görülen muamele-olayın doğruluğu bir yana, sadece hikaye kısmıyla-herkesin kınaması gereken bir hadisedir.
Emri bil maruf nehyi anil münker ilkelerine aykırıdır. Bireyler bu hassasiyete riayet etmez ve ne zamanki birbirlerinin jandarması olma hakkını kendilerinde görürlerse yerin altı üstünden daha hayırlı hale gelmiş demektir.
İbadetlerin zorlamaya dayanmama, isteklilik, samimiyet gibi ilkeleri olduğuna göre bir insan kendisi gibi namaz kılmayan ya da oruç tutmayan bir kişiyi gördüğünde ona müdahale etme hakkını acaba nereden alır? Zorla oruç tutturacaksınız, cebri yollarla namaz kıldıracaksınız; şayet namaz kılmıyor ve oruç tutmuyorlarsa bu insanları ortalıkta dolaşırken görürseniz haddini bildiriniz diye dinsel direktif mi var?
Her şeyden evvel bu akidevi olarak yanlıştır. Hiçbir insan ibadetlerde kalbinin hükmünün hilafına bir yola iradesi dışında zorlanamaz. Aynı şey kılık kıyafet için de geçerlidir. Ahlaki normlar zecri hukuki ilkelere dönüştürülüp keyfe keder uygulanamaz. Bölgesel ya da kişisel meşrep ve karaktere göre ahlak ve ibadet anlayışları şekillenirse din adına zulmedilmiş olur.
Bugün sokakta cereyan eden din eksenli vakaların büyük bir kısmı hiçbir ilmi ve ahlaki disipline dayanmayan kayıtdışı din ve dindarlık tezahürleridir.
Basının en büyük malzemesi de budur.
Ne kadar iyi örnekler, güzel numuneler olursa olsun medya için bu karmaşık ortam bulunmaz bir hazinedir.
Mesele ramazan pazarından nasiplenmektir.
Bir ay boyunca iftarla sahur arası televizyon ekranlarına tırmanan mevsimlik hocalar bu pazarı iyice kızıştırmaktadır.
Bana kalırsa dine dair bu kadar konuşmanın hiçbir gereği yoktur. İnsanlık ve toplum olarak daha çok susmaya ve düşünmeye ihtiyacımız var.
Söz ne zaman geçer akçe kılındı ve tecime elverişli hale geldi “eylem” ve “amel”in anlamı ve hükmü kalmadı. İster ramazan deyin, ister oruç, isterse bin aydan hayırlı gece... hepsi bir cümleye sığacak kadar yalın ve şiirseldir: Oruç Allah’a verdiğimiz sözü tutmak ve dışında ne varsa unutmaktır!
Hüseyin Akın - Haber 7
akinakinhuseyin@hotmail.com
Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol