Çocukluğumuzun elleri nerede?

  • GİRİŞ23.12.2011 10:08
  • GÜNCELLEME23.12.2011 10:08

İçinizde çocukluğunu tam yaşamış kaç kişi var? Eminim bu soruya en iyimser cevapları içimizde en yaşlı olanlar verecektir. Ne de olsa gerçek anlamda tanımlanmamış fakat hayata konu olmuş çocukluğu onlar yaşamışlardır.

 Çok kıt imkânlara rağmen ömürlerinden çocukluk çağını hiçbir şeye eklemlemedikleri içindir ki içimizde en yaşlılarımız aynı zamanda yaşadıkları her yaşın hakkını verenlerdir. Çocukluğunu yaşayamayanların gençlik ve olgunluk merdivenlerini kendilerinden beklenen şekilde çıkmaları ne kadar zordur. Mutlaka nefes ayarlarında ve adım atışlarında bir sorun vardır.

Çocukluk çağı yetişkinlik çağımızın berber çırağı gibidir bugün. Gençliğimiz olgunluğumuza hizmet etse de olgunluğumuz ihtiyarlığımıza pek yüz vermez. Hiçbir şeyin mevsimini ve sırasını beklemediği bir hayat sürüyoruz. Çocuklukta olgunluk, olgunlukta çocukluk kendine salıncak kurabiliyor.

Çocukluğumuza inat yaşlılığımızı çarpışan arabalara bindirebiliyoruz.  İsterseniz çevrenize şöyle bir bakın, büyümüşte küçülmüş o kadar çok çocuk var ki. Cesaretlerine, özgüvenlerine ve laf ebeliklerine hayran olmaktan geri kalmıyoruz üstelik. Çocuk gibi davranma ölçütleri şimdiki pedagojik ölçütlerle bağdaşmadığı için çocukların anne babalarını aşacak nispette laflar etmeleri iftihar vesilesi olabiliyor.

Hiçbir şeyi artık çocukların uzanamayacakları yerlerde saklama ihtiyacı hissetmiyoruz. Çünkü şimdinin çocukları her yere uzanabiliyor. Sadece zehirli ilaçlara değil, kuytu köşelere, izbe bilgilere, şiddet ve cinsellik içeren ses görüntü ve imajlara kolayca ulaşabiliyorlar.

Çocukluk çağını besleyen unsurlar bir bir yok edildi. Çocuk kıyafetiyle yetişkin kıyafeti arasında beden ölçüleri dışında bir fark kalmadı. Kozmetik sanayi artık 7 yaşındaki çocukları da düşünüyor. Yetişkinler için hazırladığı pazara çocukları da dâhil ederek kâr hacmini üçe beşe katlıyor.

Sokakların ortadan kalkmasıyla birlikte sokak oyunları ve sokağı şenlendiren çocuklar da evlere çekiliverdi. Şimdi buz gibi odalarda çocuklar yalnızlıklarını yaşıyorlar. Sevilen, korunan ve kollanan çocuğun yerini tüketim pazarına dâhil edilen, tüketim toplumunun öznesi haline getirilen çocuk aldı.

Elbiselerini yetişkinlerin elbiselerine uyduran çocuklar kelimelerini de büyüklerin kelimelerine yakıştırmak için yarış halindeler. Televizyon, bilgisayar ve cep telefonu üçgeninde kıskaca alınan çocuk aşırı iletişim ağı içerisinde adeta zehirlenmektedir. Bu üç iletişim cihazına dördüncü bir unsur olarak çocuklarının her istediğini yerine getiren, bir dediğini iki yapmayan anneleri de dâhil edebiliriz.

Yoktan ve yokluktan anlamayan çocukların yarın bir gün arzu ettikleri şeyleri elde edemediklerinde yaşayacakları hüsranın derinliğini şimdiden kestirmek mümkün. Zengin aileler kendi maddi birikim ve üstünlüklerini çocuklarını yürüyen vitrine dönüştürerek göstermektedirler. Çok fonksiyonlu, pahalı cep telefonları, marka kıyafetler ve takılarla bir tür maddi güç gösterisi yapan ebeveynler bu uğurda çocuklarını kullanmakta ise hiçbir beis görmüyorlar.

Dünün cahiliyesinde türlü endişelerden dolayı çocuklar acımasızca öldürülüyordu, bugünün cahiliyesinde ise çocuktaki çocukluk katledilmektedir. İşte çocukluğun katilleri:

*Kapitalist iştiha, tüketim kültürü: Çocuklar dünyanın yeni küçük kadınları ve küçük adamları olarak bütün alışveriş merkezlerinin en sadık müşterileridir. Anne babalar yaşayamadıkları çocukluklarını arayadursun çocuklar yetişkinlerin mahrem odalarına çoktan girdiler bile.

* Çocuk eğitiminde fıtrat ve hilkat özelliklerinin ihmal edilmesi. Müslüman camia bugün bazı hızlı terbiyeciler çocukları çocuk duyarlığı içinde değil yetişkin hassasiyetine dayalı olarak yetiştirmekte, daha ergen olmadan yapay ergenlik sıkıntıları aşılamaktadır.

* Televizyon çocuğun hayal dünyasını, cep telefonu, gerektiğinde iletişim kurmamanın ruhsal dinginlik ve özgürlüğünü, bilgisayar ise bilginin ciddiyet ve haysiyetini yok etmektedir. Bu cihazlar çocukta dış çevre arayışını dumura uğratmıştır.

*Yanlış model ve idoller: Gazetelerin ve görüntülü medyanın kirlettiği dünya çocukların örnek kişi algısını tersine çevirmiştir. Her şey anne baba ve okul telkinlerini boşa çıkarıp hükümsüz kılmaya yöneliktir.

*Daha küçücük yaşlarda hayatın yükünü omuzlamış ailelerine ekmek parası götüren ya da çile ve ıstıraplarla büyüyüp sokakları ev edinmiş ellerine oyuncak değmemiş çocukların bakışlarındaki ciddiyet bir daha geri gelmeyecek çocukluk kederinden başka nedir ki?

Her kim ki haksızlığa uğratıldıktan sonra öçlerini alan şairler grubuna dâhil hissediyorsa kendini mutlaka bu olup bitenden yaşadığı çağ adına hesap sorması gerekir. Zira şair uyarısında yerden göğe kadar haklıdır: “Öç alınmazsa çocuklar bile birden büyüyebilir”

Hüseyin Akın - Haber 7
akinakinhuseyin@hotmail.com

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat