Okul yazarlık oranımız artıyor mu?
- GİRİŞ26.12.2011 09:35
- GÜNCELLEME26.12.2011 09:35
İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü yazarlarla öğrencileri buluşturmak için güzel bir projeye imza attı. Her ilçeye belli yazarlar gönderilecek ve bu yazarlar okullarda öğrencilerle konuşup söyleşecek. Yani yazarlar öğrencilerin ayağına gidecek. Tabii öncesinde yazarı ağırlayacak okul o yazarın yayınlanmış eserlerini –en azından bir eserini ya da yoğunlaştığı bir konuyu-okuyup hazırlanmış olacak. Neresinden bakarsanız bakın son derece iyi düşünülmüş hatta geç kalmış bir proje.
Benim liseye gittiğim yıllarda edebiyat kitaplarında yaşayan yazar ve şaire rastlamak mümkün olmadığı için bir yazarın ölü olmadığı müddetçe ders kitaplarına girmesi ihtimal dâhilinde bile olmazdı. Sanki bütün şairler ölü ozanlar derneğine kayıtlıydı. Zamanla bir yazar olarak ders kitaplarına girmek devlet sanatçısı olmak gibi bir şey telakki edilmeye başlandı.
Henüz ölmediği halde ders kitaplarında yer alması bir yazarın devlet tarafından himaye edildiği anlamına gelir ve hemen statüko ile ilişkilendirilirdi.
Gel zaman git zaman bu durum da aşıldı ve okul kitaplarında yer almak bir şair ve yazar için ölmeden evvel de yaşamak anlamında büyük bir avantaj olarak algılanmaya başlandı. Gerçi bir şairin ders kitabında şiirinin yer alması o şairin ne kadar umurundadır, bu da ayrı bir konu. Yine de Haydar Ergülen, Hüseyin Atlansoy, Sedat Ümran gibi şairlerin ve Mustafa Kutlu gibi hikâyecilerin ürünlerini ders kitaplarında görmek öğrenciler adına çok büyük bir şans.
Geçen gün bir öğretmen arkadaştan dinledim, yıllar önce görev yaptığı okulda edebiyat zümresi toplanmış Attila İlhan’ın Pia isimli şiirini tahlil etmeye çalışırken bir noktada takılıp kalmışlar. Şair şunu mu kastetmiş bunu mu kastetmiş acaba diye tartışma uzayınca hemen yan masada tartışmaya kulak misafiri olan Din Kültürü öğretmeni söze karışmış “arkadaşlar” demiş “her sabah Attila İlhan Divan Pastanesine gitmek üzere bu okulun önünden geçiyor, bir gün hazır buraya kadar gelmişken sınıfa davet etseniz nasıl olur? Pia şiirinde ne anlatmak istemiş onun ağzından dinleseniz, hem böylelikle öğrenciler de yaşayan büyük bir şairi görmüş olurlar, daha iyi olmaz mı?” Bu sözler üzerine zümre başkanı ne dese beğenirsiniz: “İyi güzel de kapının önünden Attila İlhan’ı sınıfa sokabilmemiz için bir valilik kaymakamlık başta olmak üzere bir dizi yazışmalar yapmamız gerekir. Bu da elden takip etsek bile on beş günü geçer.”
Hâlâ böyle midir bilmiyorum, doksanlı yıllarda yaşayan edebiyatçının değil ders kitaplarına girmesi okuldan içeri girebilmesi bile çok uzun yazışmalar gerektirmekteydi. Görünen o ki artık bu tarz bürokratik engeller şaşırmamıza yardımcı olmak üzere tarihe karışıyor. Yazarların okullara davet edilmesi kuşkusuz çok iyi bir atılım, fakat bu projeyi yürütecek kişilerin bazı noktaları teferruat sayıp geçiştirmemesi gerekir.
Öncelikle seçilen yazarların ideolojik bağnazlığı aşmış her düşünceden yetkin isimler olması şarttır. Bu çeşitliliğe riayet edilmediği takdirde gürültü çıkarmaya hazır insanlara malzeme verilmiş olacaktır.
Basına yansıdığı şekliyle bazı yazarların eserleri hiç tetkik edilmeden öğrencilere tavsiye edilmiş ve ahlak dışı kimi unsurlar öğrencilerin kitapları okumasıyla ortaya çıkmıştır. Kitapları ve yazarları seçen kurul ya da kişiler gerçekten bu yazarları eserleriyle birlikte tanıyarak mı yoksa ‘bu da bulunsun’ kabilinden mi listeye aldılar? Böyle bir seçim için entelektüel titizliğin ne denli gerekli olduğunu bilmem söylemeye gerek var mı?
İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü dışarıdan okullara misafir yazarlar gönderirken acaba milli eğitim bünyesinde okullarda görev yapan edebiyatçı yazarlardan haberdar mıdır?
Öte yandan, okullara misafir olacak yazarların kulakları fazlasıyla kendi sesleriyle dolmuş öğrencilere seslerini duyurup kendilerini dinletebilmeleri de hitabet kudretiyle doğru orantılı olacaktır. Bu yüzden okulların yazarları konferans salonlarına tıkılmış hınca hınç bir öğrenci kalabalığıyla değil, daha makul bir öğrenci grubuyla muhatap etmeleri daha uygun olacaktır.
Yazar- öğrenci buluşmalarının özlenilen, yolu gözlenen, sürpriz buluşmalar haline gelebilmesi için bir ön adımın atılmış olması belki daha iyi olurdu. Keşke yazardan önce yazı, yazıdan önce kitap sevgisi ve coşkusu verilmiş olsaydı öğrencilere. O zaman yazar öğrencinin değil öğrenci yazarın ayağına gider ve gerçek bir talip hakiki bir talebe olurdu. Ne diyelim, buna da şükür.
Hüseyin Akın - Haber 7
akinakinhuseyin@hotmail.com
Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol