'Kimsenin kalbi' kimsesiz değil

  • GİRİŞ23.01.2012 08:56
  • GÜNCELLEME23.01.2012 08:56

İbrahim Tenekeci şiiri insanda şiir yazma isteği uyandıran bir şiir” Yanılmıyorsam bu mealde sözü Haşmet Babaoğlu’un bir yazısında rastlamıştım. Bu kanaate katılıyorum. Tenekeci şiiri insana kendisiyle ve hayatla yüzleşme imkânı sağlıyor. Yalın, sade, sözü yormayan gerçek bir sehl-i mümteni örneği görüyoruz bu şiirlerde.

İnsan kendi halini hayatta, hayatı da aynı netlikle şiirde görmek ister. Bu tanışıklıktır insanın içinde uyuyan şiiri uyandıran. Kendini en yalın halde şiirde görebilmek –ki buna kendi iskeletini bir aynada görebilme cesareti denir-insanın sudur melekesini faaliyete geçirir. Halkın Yunus sevgisini, Mevlana aşkını, Karacaoğlan, Pir Sultan Abdal ritmini sürdürmesini ancak bu şekilde anlayabiliriz.

Zaman ve mekâna yabancılaşmamış şaire halk sahip çıkar ve onun türküsünü asırlarca sürdürür. Bu türkü tadını şiire yansıtamayan şairler kendi mahsus zamanları ve mücerret mekânları içerisinde kaybolup giderler. İbrahim Tenekeci’nin yeni şiir kitabı “Kimsenin Kalbi”ni okurken bir kez daha yukarıdaki yargılar geçti zihnimden.

Kitabın ilk şiiri daha sözün başında düşüncemizi teyit ediyor:

“Denizin suyuna giden gemiler,/ Uzunları yakmış geliyor kader,/ Yoktan yonga kopmuyor demek/ Kâğıt üstünde kalan o şeyler

Her dört dizede geçen “suyuna gitmek”, “uzunları yakmak”, “yoktan yonga” ve “kağıt üstünde kalmak” ifadeleri günlük dilin imkanlarından nasıl onları hiç zorlamadan yararlandığını gösteriyor.

Konuşurken insanların üzerlerinden zıplayarak geçtikleri anlamları şiirde ustalıkla kullanabilmek hayatın kıyısında değil tam orta yerinde olmayı gerektirir. İbrahim Tenekeci şiirinin kelime örgüsü böyle bir özelliğe sahip. Bütün kelimeler şairin tarihine eşlik ediyor. Hayatta karşılığı olmayan sadece dekor unsuru olabilecek cinsten tek bir kelimeye rastlamak mümkün değil.

Ağır Misafir de dahil şairin daha önceki şiir kitapları içerisinde en yalın en rafine ve en konuşmaya dönük olanı bu son kitaptır diyebiliriz. Şiir başlıkları da bu söylediğimize dâhildir. “Su İçmem Lazım”, “Bir Ses Duydum, Susun”, “Ölüyorum Baba, Nasılsın?” ve “Bensiz Gittiğin Yerler”  başlıklı şiirlerde görüldüğü gibi.

Modern insan aynı zamanda ağzından çıkanı kulağı duymayan insandır. Istırap ve figanının içerisinde neler saklandığını bilmez. Şair söze tutunan modern sıkıntıları adeta imbikten geçirerek ortaya çıkarır. Bu gürültüsü olmayan bir şikâyettir aynı zamanda. Sanayileşmenin, Modernizm ve kent hayatının insana yaptığı fenalıkları bir mazlum diliyle anlatmaya çalışır. Bu dil yetim, öksüz, yoksul, yaralı bir Müslüman’ın dilidir. Bu mazlum ve mağdur dili “Bir pazarım var” diyenlerin hallerine tercüman olduğu gibi “Evrakları eksik şoförler”i de dikkatlerden kaçırmaz.

İbrahim Tenekeci şiirinde hayat olduğu gibidir. Şair hayatı mümkün mertebe soyutlamaktan uzak durur. Hayatın kendine benzettiği şeyleri önüne dökülen ak saçlar gibi yine hayatın dikkatine sunar. Bütün mesele uzun konuşmadan “İşte bu” diyebilmek içindir. Şu dizeler hayat ve ona sokuldukça sokulmaya çalışan ömrümüz hakkında söyleyecek fazla bir söz bırakmıyor: “ Eve geç kalmış bir kızın adamları/ Gibi titriyor ömrüm”

Ağaçlarla insanlar birbirine benzerler. İnsan öldüğü zaman bu benzerlik bozulur. Doruğuna çıkmam, meyvesinden yemem, gölgesinde dinlenmem şart değil, ne zaman bir ağaç görsem bu dünyada tahmin ettiğimizden de daha az yer kapladığımız gerçeği gelir aklıma. Evet, bir ağaç kadar bile bu dünyaya ait değiliz. Bu faniliği en güzel ifade eden şey ağaç fotoğrafı olmalı ki Tenekeci son kitabının kapak resminde de ağaçtan vazgeçememiş. Ne de olsa onun şiirinden görünen dünya biraz ağaçlık bir dünyadır: “Dağınık saçları, hayatımızın/ Durmadan sözü uzatıyor su,/ Günler geceler ağaçlık yerler/ Hepsi bu.”

İbrahim Tenekeci’nin son şiir kitabını okuduktan sonra pencereden dışarıya doğru sarkıp kalabalıklara “ne susuyorsunuz bu sizin şiiriniz!” diye bağırmak geldi içimden. Sonra pencereyi üzerime kapattım; bu yazıyı yazmak için.

Sevgili okuyucu biliyor musun ki her yazılan şiirin sebebi sensin, ve bu hikaye yine senin hikayen. Susmakla hangi gelen şiiri yolundan döndürebilirsin ve bağırarak hangi tutuşan şiir ateşini söndürebilirsin ki?

Kimsenin kalbi kimsesiz değil. Onu da çekip çeviren var!

Hüseyin Akın - Haber 7
akinakinhuseyin@hotmail.com

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat