Müslümanlardan kaç, İslam'a sarıl!

  • GİRİŞ03.02.2012 08:58
  • GÜNCELLEME03.02.2012 08:58

Bilmekten ileriye giden yolların görünür görünmez barikatlarla tıkandığı bir dünyada inanmanın en yalın ve en anlaşılır tanımı şudur: İnanmak suyun üzerinde kalabilme mukavemetidir.

Bu tanıma göre inanmamanın da “batış” olduğunu söyleyebiliriz.

Suyun üstünde kalabilmenin yolu bedensel kasılmalara sebep olabilecek gerilime girmeden kendini suyun kollarına bırakmak yani suya teslim olmaktır.

İnanmak fıtrat ve hilkat üzere insanın olduğu gibi kalabilmesidir. Hakikat insanın varlığını ancak bu mistik hafifliğini sürdürebildiği ölçüde taşıyabilir. Hafifliğini koruyabilmek omzunda bir yükü yüklenebilmekten daha büyük efor gerektirir.

Bu yüzden suyun üzerinde kalabilmek, suyun kaldırma kuvvetinin yanı sıra suyun içindeki kişinin suyla kurduğu temasa bağlıdır.

İnsan mukavemetsiz davranarak suyun kaldırma gücünü etkisiz kılabilir.

İnsanın inançla kurduğu ilişki de böyledir. İtikat zorlamaya gelebilen bir tecrübe değildir. İnsan inandığı şeyi kendine benzetmek yerine kendini inandığı şeye uydurup benzetmelidir.

Bilgi sonsuz karmaşanın adıdır. Susmanın olmadığı yerde dört bir yan bilgiden göz gözü görmez hale gelir. Her şeyi bilmek peşinde koşmak gözünün gördüğü bütün evlere dalıp girmek gibidir.

Bilgiyi ancak inanç sınırlayabilir. Kendine ait eve girmek gibi kendine ait bilginin peşine düşmeli insan. Her kim bu mahsus bilgiye kavuşursa şahsiyetini inşa etme imkanı bulup mizacına kul ve köle olmaktan kurtulmuş olur.

Bugün İslami anlamda model insan bulma sıkıntısının özünde yatan gerçek tamamen şahsiyet sorunudur. Şahsiyetini bilgi ve malumatla kurmak isteyenler bunun bir sonu olmadığının ne yazık ki farkında değiller. Her öğrendiğimiz şey kişiliğimizi yıkıp yeniden yapıyorsa ömür boyu kişilik sorunu çekeceğiz demektir.

İnsan kişiliğini bildikleriyle değil itimat edip güvendiği ve sığındığı şeylerle kurabilir ancak. Müslümanlarda eksik olan bilgi değil duyarlıktır. Daha açık konuşmak gerekirse Müslümanlar bugün hassasiyet bahşeden bilgilerin değil gemilerini rahat yüzdürebilecek malumatların peşindedirler. Harekete geçirici bilgi yerine bilmenin dışında başka bir sorumluluk gerektirmeyen şeylerin izini sürüyorlar. İlm-i hâl değil ilm-i kâl derdindeler.

İnanmanın eylemlerimize yönelik herhangi bir icbari yönü var mı? Bunu ciddi ciddi düşünmek zorundayız. İnandıklarımızla yapıp ettiklerimiz ayrı ayrı kanallardan akıp gidiyor sanki. Hatta kim zaman yapıp ettiklerimize iman elbisesi biçiyoruz.

Eyleme uygun iman modeli diye bir şey yaygın hale geliyor hayatımızda. Organik imandan-yürüyen Kuran’dan- teorikleşen amele doğru hızlı bir geçiş var. Müslüman kimliği İslami ruhun önünü kapatmış durumda. İslam’a yöneliş de İslam’dan kaçış da mevcut Müslüman kimliği baz alınarak gerçekleşiyor.

İslam’ı Müslümanların yaşantısından yola çıkarak öğrenme yaklaşımı sonu hüsranla bitebilecek çok büyük bir yanılgıdır. Müslümanların İslami bir model olmaktan ziyade yeniden İslam’ı öğrenmeleri şarttır. Muhammed İkbal’in diliyle söylersek’ Müslümanlardan kaç, İslam’a sığın”, Mehmet Akif’in deyişiyle ifade edecek olursak “Müslümanlık nerde, bizden geçmiş insanlık bile!”

Her iki şair yüreğe de Müslüman kimliği ile ilgili böylesine yılgın ve ümitsiz sözler söyleten şey Müslümanlığın Müslümanlarda eyleme ve harekete dönüşmeyen halidir. Avrupa ve Amerika’da Müslüman olanlar Müslüman oluş serüvenlerini aşağı yukarı şu cümleyle özetlerler: “Ben Müslümanlara bakarak, Müslüman olmadım. Kuran-ı okuyup anlayarak Müslüman oldum!”. Bu insanlar şayet mevcut Müslüman manzarasını esas almış olsalardı, acaba kaç tanesi hidayete erip İslam’a teslim olurlardı?

Hüseyin Akın - Haber 7
akinakinhuseyin@hotmail.com

Yorumlar1

  • Mesut çetinkaya 3 yıl önce Şikayet Et
    Gerçekten biz Müslümanların içinde bulunduğu acınası durumu anlatan müthiş bir yazı olmuş.
    Cevapla Toplam 2 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat