Dindarlık Müslümanlığın neyi olur?

  • GİRİŞ06.02.2012 09:03
  • GÜNCELLEME06.02.2012 09:03

Başbakan “Dindar bir gençlik yetişsin istiyoruz” dedi, tartışma başladı. İşin ilginç tarafı ne temenniyi dile getirenler ne de karşı tarafında yer alanlar cesaretle sözlerinin sonunu getiremediler.

 Dindarlık oldukça elastiki bir kavram. Başı sonu belli olmayan bir dinsel bağımlılık durumunu ifade eder daha çok.

Bir kimlikten ziyade bir dini kültürel atmosferin sürdürücülüğünü yansıtır.

Sözgelimi bir insan hiç de Müslüman’ca yaşamadığı halde dindar bir hayat sürebilir. “Türk gençliği dindar olmalıdır” ifadesi köktenci bir İslami bilinç düzeyine işaret etmez. Daha çok o toplumun kabul görmüş dini refleks ve duyarlıklarına sahip çıkan, gerektiğinde aktif olarak bu duyarlıkları yaşayan demektir.

Bu yüzden “Müslüman’ım dindar değilim”  tarzındaki itirazların yadırganacak bir tarafı yoktur.

Dindarlık hazır dini bilgi ve kültürün herhangi bir tadilat ya da değişikliğe tabi tutulmadan olduğu gibi korunma hassasiyetidir. Bir anlamıyla muhafazakâr bir söylem sayılabilir. Hatta kültürün ve memlekete ait iç dinamiklerin korunup kollanmasında müessir bir güç bile kabul edilebilir.

Yanlış anlaşılmasın, Türk toplumunun ya da gençliğinin bu anlamda dindarlaşmasına herhangi bir itirazım falan yok. Sadece dindar olmanın yanında ya da karşısında duranların bu kelimeye verdikleri abartılı anlamı hak etmediğini söylemek istiyorum.

Dindarlık çaba gerektiren bir durum olsa da dindarlık karşıtlığı çekingen ve zımni bir durumdur.

Hiçbir aile çocuğunu dinsel duyarlığa kapatma kurslarına göndermez. Zaten göndermek istese de bu adla bir kurs bulabilmesi mümkün değildir.

Başbakan’ın “dindar gençlik” idealine bu toplumsal realiteden ötürü dişe dokunur bir muhalefet gelmedi. “Dindar bir gençlik istemiyoruz!” karşı söylemini aleni bir şekilde söyleyebilmek Türkiye’de hiçbir siyasetçinin kolay kolay seslendirebileceği bir slogan değildir. Zira bu niyetini sloganlaştıran siyasetçi kim olursa olsun millet onun defterini ânında dürecektir.

Dindar kimliği sadece dinî değil aynı zamanda milli ve kültürel kimliğin de garantisi olarak kabul edildiği için tarihin hiçbir döneminde açık bir muhalefetle karşılaşmamıştır. Atatürk: “Türk Milleti dindar olmalıdır yani, bütün sadeliği ile dindar olmalıdır demek istiyorum. Bizzat hakikate nasıl inanıyorsam buna da öyle inanıyorum. Din şuura muhalif, ilerlemeye engel hiçbir şey ihtiva etmiyor.” derken hiç kuşkusuz bu sosyolojik realiteyi göz önünde bulunduruyordu.

Dindarlığın dinden bağımsız bir tanıma sahip olduğu gerçeğini kabullenerek söylersek, Türk usulü dindar namaz kılan, oruç tutan, kurban kesen, kılık kıyafetiyle bu durumunu destekleyen zümrelerin genel adıdır.

Bu anlamda en yaygın, en belirleyici ve en baskın olan ibadetlerden birincisi namaz ikincisi hacdır. Oruç ve kurban kitlesel ibadetler olduğundan dolayı genel kabul nezdinde uygulayıcılarına “dindarlık” payesi kazandırmayan ibadetlerdendir.

Türkiye’deki dindarlık muhitlere, zamana ve zemine göre değişen bir karaktere sahiptir. Şayet fişlemeci bir zihniyetin gönüllü memurluğunu yapıyorsanız hapşırdıktan sonra “elhamdulillah” diyen, ayrılırken “Allaha ısmarladık” diye ayrılan kimseler bile bir anda koyu dindarlar kategorisine dâhil olabilirler.

Dine uzaklık mesafeniz arttıkça çevrenizde gördüğünüz yeşil kıyafetli bütün insanlara “dindar” yaftasını yapıştırabilirsiniz. Başta da söylediğim gibi “dindarlık” bizim ülkemizde genişleyip daralan, uzayıp kısalan bir olgudur.

Sınırlarını dinin değil zamana hükmetme cüretini elinde bulunduranların çizdiği bir kavramdır dindarlık.

Kimi zaman “dini darlık” şeklinde dine sathi yaklaşımlar bile kendini birilerini tehdit halkası içerisinde bulabilir.

Yıllar önce bir konferansta Attilla İlhan’ın söylediği şu sözü hiç unutmuyorum. İstiklal Caddesi üzerinde Cumhuriyet Kitap Kulübünde günün meseleleri üzerine konuşurken söz Tükiye’de dindarlık konusuna geldiğinde Attila İlhan mealen şöyle demişti: “Türkiye’de gerçek anlamda bir dindarlık yoktur. Zaten böyle gerçek bir dindarlık olmuş olsaydı ülkenin çehresi çoktan değişmiş olurdu. Bizim insanımızın dindarlığı Bektaşimeşrep dindarlıktır. Bizim dindarımız savsaklayıcıdır. Dini yarım yamalak yaşar, ya da görüntüde yaşar. Diğer taraftan canı neyi çekiyorsa onu yapar.”

Dindar insanın tefrik melekesi gelişmiş olanına Müslüman denir. Zira ‘Allah katında gerçek din İslam’dır”. Ne olduğu kadar ne olmadığının da ayırtına vardığı zaman insan dindarlıktan Müslümanlığa irtifa eder.

Hüseyin Akın - Haber 7
akinakinhuseyin@hotmail.com

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat