Şairin 28 Şubat refleksi ve şiirin balans ayarı

  • GİRİŞ02.03.2012 08:42
  • GÜNCELLEME02.03.2012 08:42

Şairler tarafından şaşırtılmaya hazır bir kalbimiz olduğunu biliyorum. Bu yüzden değil mi ki Şuara suresi bizi “başıboş vadilerde dolaşan”lara karşı uyarıp bilgi sahibi yapar. Bazen şiirlerini sevdiğim şairlerle yıldızım barışmaz, kimi zaman da yıldızımın barıştığı şairlerin şiirlerini kendime çok uzak bulurum.

Şairin durumu hayatın hallerinden bir haldir zahir. Hayatla şair arasında kurduğum bu benzerlik bana Orhan Tepebaşı’nın bir dizesini hatırlattı. “Şairlerle dostluk gibi tekinsizdir hayat” diyor Tepebaşı.

Şair bizi şaşırtmalıdır elbette. Kalabalıklara karışan hayretimizi yeniden bulup bize geri getirir gibi şaşırtmalıdır bizi. Şaşkın bakışın şaşısı kılacak bir şair tavrından bahsetmiyoruz tabii. Eğer ki bir şair dünyaya bakışı ve kelimelerin ortasında duruşuyla bizi hüsrana uğratıyorsa onun şiirine yeniden dönebilme imkânlarımızı yitirmiş oluruz. Bu bir tür “şiirsel hafıza yitimi”dir.

Şair çağının canlı tanığıdır, yaşadığı zamanın yalancı şahidi değil. Haksızlığın önünde göğsünü siper ettiği gibi, zalimin gücüne yaslanmayı zül addeder.

Şuara suresi son ayetleri sapkınlığa düşmemiş istisna şairlerden bahsederken “haksızlığa uğratıldıklarında kendilerini savunanlar başkadır.” diyerek bir sınır çizgisi çeker. Bu ayet aynı zamanda şairlerin haksızlık karşısında hakkın yanında olmak gibi bir görevleri olduğuna işaret ediyor.

Geçtiğimiz 28 Şubat akşamı 15.yılında post modern darbenin muhasebesini yapmak üzere

Cüneyt Özdemir’in program konuğu şair Ataol Behramoğlu idi. Şairlerin darbeler karşısındaki refleksi elbette önemliydi. En sivil yürek onların yüreği olmalıydı. Bu sebepten Ataol Behramoğlu gibi kendini halkın dostlarından sayan birinin halka karşı silah gücünü devreye sokarak halkın seçtiği bir hükümeti işbaşından uzaklaştıran darbeciler için söyleyeceği her cümle önemli olmalıydı. Fakat heyhat!

Daha konuşmaya başlar başlamaz Ataol Behramoğlu safını seçmişti. 28 Şubat’ı desteklediğini, bundan dolayı hiç pişman olmadığını, o zamanki hükümetin bunu hak ettiğini, demokrasinin sadece sandıkta kazanmak olmadığını, asıl darbenin sivil hükümet tarafından siyasilere yapılan darbe olduğundan bahsetti şairimiz.

28 Şubat’ta yapılan hak ihlallerinin, üniversiteden kılık kıyafetleri yüzünden atılan kızların, görevlerine son verilen memurların, Yaş kararları sonucu ordudan yargısız ve savunmasız bir şekilde ihraç edilen askerlerin, içerde yatan, idama mahkûm edilen çocukların hiç biri aklına gelmedi Ataol Behramoğlu’nun. Çünkü onun zihnindeki dünyaya karşılık gelmeyen bir dünyanın çocuklarıydı onlar.

Bir şair başkalarının acısını, mutsuzluk ve umutsuzluğunu üzerine giyinerek ancak topluma karşı sorumluluğunu hakkıyla yerine getirebilir, düsturunu hiç hatırlamadı. O akşam ekranda kendisiyle baş edemeyen bir şair öfkesine tanık olduk. Sanki bir yanı diğer yanını yalanlayıp duruyordu. En son söylediği cümleler Ataol Behramoğlu’nun zihninde bir şeylerin tam oturmadığının ispatı gibiydi: ‘Her toplumun kendine özgü gerçekleri var. Ben darbe iyidir, demokrasi kötüdür demiyorum. Asla böyle bir şeyi savunmuyorum. Ama gerekirse olabilir ' Bu sözler yeni bir şiire hazırlanan bir yüreğin eseri olmadığına göre nasıl bir ruhun tezahürüdür acaba?

28 Şubat postmodern darbesine bazı şairlerin açık, kimi şairlerin zımni destek verdiklerini, bir kısmının da olup bitene sessiz kaldığını biliyoruz. 28 Şubat’ın etrafı kasıp kavurduğu, siciller tuttuğu bir ortamda korkudan ötürü böyle bir manzaranın oluşmasını anlamakta güçlük çekmemiştik. Fakat aradan geçen 15 yıl sonra o dönem bütün netliği ile ortaya çıktığı halde bu süreci kutsayıp, olması gereken bir şey gibi değerlendirmek, hele hele bunu bir şairin ağzından duymak şaşkınlıktan öte hayal kırıklığı etkisi yaratmıştır. Şahsım adına beni en çok üzen ve de ümitsizliğe sevk eden şey Ataol Behramoğlu gibi usta bir şairin 28 Şubat’ın haklı gerekçeleri arasında ileri sürdüğü başbakanın Allah’ın selamını vermesi hadisesidir. Bu topraklarda yaşayan bir şairin “Esselamu aleykum” şeklinde bir selamdan ürkmesi ve bunu rejimi tehdit olarak görmesi ulaştığımız muhalefet seviyesi noktasında ibret vericidir. Koskoca 28 Şubat’ın şair nezdinde gerekçeli kararı başbakanın ağzından çıkan “esselamu aleykum” selamlama ifadesi ha! Bu mudur yani?

Tam 15 yıl evvel sevgili şair Mevlana İdris gelen 28 Şubat’ın yüzüne karşı Endülüs dergisinde aynen şöyle demişti: “Bin tank/dokuz yüz tank/ doksan tank/yedi tank/aldırma çiçek/ bu da geçecek!”

Ve 28 Şubat Mevlana İdris’in dediği gibi geldi ve geçti. Geriye sadece şiire balans ayarı yapmaya kalkanlar kaldı.

Unutmamalıyız ki yarınki kuşak tarihin ketum kaldığı noktaları bugünün şiirinden okuyacaktır. Şiir darbelere karşı bir karşı darbedir,

Hüseyin Akın - Haber 7
akinakinhuseyin@hotmail.com

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat