Size dokunmayan edepsiz bin yıl yaşasın mı?

  • GİRİŞ09.03.2012 09:20
  • GÜNCELLEME09.03.2012 09:20

Bir önceki yazım üzerine gelen mesajların bir kısmı “açık konuş, kimdir bahsettiğin insanlar?” diye soruyordu. Gayem teşhir ve tehdit olsaydı pekâlâ bu kişileri hiç çekinmeden burada sıralardım. Öyle bir maksadımın olmadığı zaten yazımın bütünlüğüne dikkat edenler anlayacaklardır. Ne gariptir ki gittikçe kirlenen edebiyat ortamından bahsetmek bile neredeyse suç sayılır hale geldi.

Edebiyat dünyası dışa fazla açık bir dünya olmadığı için buradaki gürültüye kulak kabartacak çok insanın olmaması gayet normaldir. Genelde içten gelen tepkiler kendi atmosferi içerisinde bastırılıp gündemden düşürülmeye çalışılır. Ortamlardaki sefaleti fark eden şairler arasında en sık rastlanan tepki, ortamı bir manifesto ile terk etmek, kayıplara karışarak bir daha geri dönmeksizin normal insanların arasında yerini almaktır.

Dıştan gelen tepki daha çok sezgiseldir ve sessiz protestolar şeklindedir. Edebiyat dergilerine ve şiir kitaplarına kitlelerin teveccüh göstermeyip edebiyatçı ile arasına mesafe koyması bu kabildendir.

Yıllar önce içeriden biri, bir şair –Haydar Ergülen-ilk çığlığı atmıştı, fakat kimse duymamış veya duymazlıktan gelmişti. Şairler arası yaşanan bu soysuz çekişmeden bunalan Ergülen “ Şairlerden bıktım; bundan böyle öykücülerle arkadaş olacağım” diye sesini yükseltip bu duruma dikkat çekmek istemişti. Bir zamanlar Cemal Süreya da bu sevgisizlikten dem vurarak şöyle sormuştu: “Bilmiyorum, yoksa burs mu veriyorlar birbirini sevmeyenlere?”

Sevgisizliğin kökeninde kıskançlık, kapris ve üretme neşesi, doğurma doygunluğu yaşayamama yer almaktadır. Artık her şair muarız ve düşmanını da ürettiği ürünle birlikte doğurmaktadır.

Ortaya konulan ürünlerin edebi değeri artık kimsenin ilgi alanına girmiyor. Kavga ve muhalefet kişilikler, mahremiyetler ve sepetteki kirli çamaşırlar üzerinden yapılmaktadır. Eğer sabırlı biri iseniz isterseniz üşenmeden bir sayın, edebiyat dergilerinin dünü ile bugünü arasında kaç kişi kopup gitmiş ve geriye kaç kişi kalmış.

Bir edebiyat dergisinden kopmak sanıldığı gibi medeni bir ayrılış biçimi falan değil çok köklü ve derin bir ayrılıktır. Gidenler yanlarında ileride belki lazım olur diye dergiden ayrılmadan önceki yıllarını da götürüler.

Ayrılış sebepleri edebiyat anlayışlarındaki ayrışma ya da içeriksel bir durum olmuş olsa anlamak son derece kolay. Bütün mesele öne çıkma kavgası ya da en büyük kim kaygısından başka bir şey değil.

Dünya ile arasına sözde sütre koyduğunu söyleyen kimi Müslüman şairlerin en büyük dünyalığı şiir ve şiirden meydana gelmesi muhtemel her türlü hâsılattır. Şiir bu tip şairlerin dünyayla kaçak güreşi gibidir. Bütün duamız şudur ki Allah bu şairlere kendilerini çılgına çevirebilecek dünyalıklar nasip etmesin!

Bu kişiler bugün bir parça mecburi ve zaruri tevazu içersinde iseler bunun sebebi Allahın onlara lütfettiği yoksullukları sayesindedir. Ellerine geçen ilk fırsatta başkalarını kendilerine uşak edinme ihtiraslarını doyurmak isteyecekleri çok açıktır. Şiiri dünyayı tavlama aracı olarak kullanmak bu olsa gerektir.

Yaşadığımız şu son 10 yıl her şeyin ayarını bozduğu gibi okumanın, yazmanın ve düşünmenin de ayarlarıyla oynamıştır. 28 Şubat’ı başımıza gelen her türlü fenalık ve şeametin baş sebebi sayanlar bir şeyi göz ardı ettiklerinin hiç farkında değiller. İnanmış insanların fark etmedikleri zulüm, birbirine yaşattıkları zulümdür! Belki de 28 Şubat’ın yaptığı kötülüklerin en sinsisi inananın inanana yaptığı zulmü fark ettirmemesidir. İşe aldığı üniversiteden atılmış başörtülü kıza ilk fırsatta ikinci eş olma teklifi getiren işverenden, 28 Şubat manşetleriyle Müslüman kitlenin heyecanını sömüren gazeteye kadar dört bir yandan inanmışın inanmışa zulmüne tanık oldu bu millet. Kültür sanat sayfasını kendi insanına kapatan gazete editöründen, düşünce ile duygunun, duygu ile duyarlığın arasını açan edebiyat dergilerine kadar daha birçok cepheden örtülü zulümlerin altında bir hikmet aramaya kalkanlarımız bile oldu.

Dergilerden ve şiir kitaplarından bahsettiğimiz bu karanlık manzarayı okumak elbette mümkün değildir. Bir an önce ahlakı yazınsal dünyada yeniden düştüğü yerden kaldırmak ve bu ortamlarda bir ahlak ayaklanması başlatmak zorundayız. Bu ayaklanmada ilk adımın atılacağı yer öncelikle edebiyat dergileri olmalıdır. Çünkü kavganın başlama vuruşu her zaman buralarda yapılmaktadır.

Kendinde medya gücü vehmeden dergi yöneticileri dergilerini ortalığı hareketlendirme merkezi kılmak için saygın insanlara sataşma ve hakaret içerikli yazılardan medet umabiliyorlar. Ayrıca bu dergiler hak etmediği halde kimi kalemlere methiyeler düzerek bir taraftan bu kişileri kendilerine ram edip diğer taraftan onları yıldızlaştırıp piyasaya sürebiliyorlar. Tanınmış bir şairin bunlarla ilgili tek bir satırı kendilerini yüzyılın şairi görmeleri için yeterlidir. Bütün zamanlarını kendilerini devrin en büyük şairi, en büyük romancısı olduğuna inanmakla geçirirler. Bu vebale ortak olan ikinci kişiler ise edebiyata edepsizlik bulaştıranlara göz yumup, bana dokunmayan edepsiz bin yaşasın diyenlerdir. İsterseniz bu zavallı psikolojiyi de bir dahaki yazıya saklayalım.

Hüseyin Akın - Haber 7
akinakinhuseyin@hotmail.com

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat