İngiliz 'değer'leri

  • GİRİŞ29.01.2017 09:19
  • GÜNCELLEME29.01.2017 09:53

Sebebi; Türkiye İngilizlerin liberal değerlerine karşıymış.

Hal böyle olunca ister istemez insanın aklına, nedir bu ‘değerler’ sorusu, takılıp kalıyor.

2

“Dera’ya kılık değiştirerek savunma hattını öğrenmekamacıyla gittim, ancak yakalandım ve Vali Hacim Bey beni Abdülkadir’in tarifi üzerine tanıdı. Hacim azgın bir kulamparaydı ve benden hoşlandı. Beni geceye kadar koruma altında tuttu ve sonrasında benden faydalanmaya çalıştı. İsteksizdim ve biraz sıkıntı yaşadıktan sonra başardım. Hacim beni hastaneye gönderdi, onun sandığı kadar zarar görmemiştim, kaçtım…”

Yukarıdaki satırlar İngiliz casusu Lawrence’n hatıratından alınmıştır.

Ahlaki tefessühü ve cinsel tercihi bir tarafa, Lawrence sadece bir ajan değil, bugünkü anlamıyla tam bir teröristti.

Bazen Arap bedevilerinden, bazen Şii milislerden, bazen de durzilerden oluşturduğu timleriyle Osmanlı’yı zayıflatmak ve parçalamak adına Hicaz Demiryolları’na ve liman şehirlerine saldırılar düzenlemesiyle meşhurdur.

Yine böyle bir saldırıdan sonra, meslektaşı W. F. Stirling’e bir mektup yazar.

Mektubunda, havan topundan yapılan iki güzel atış ve makinalı tüfek ateşiyle sadece on dakikada yetmiş Türk’ün öldüğü, otuzunun yaralandığı ve sekseninin de esir alındığı son marifetini keyifle anlatarak “umarım buradaki şenliği iyi aktarabilmişimdir” diyerek bitirir.

Yukarıdaki olaylar bugünden tam yüz yıl önce, 1917 yılında yaşanmış olaylar.

Yüz yıldan bu yana değişen bir şey yok mu? diye sorulursa eğer, pek zannetmiyorum.

Mesela;

1 Ekim 1918’de çekilen Osmanlı ordusunun peşinden Lawrence, Stirling ile birlikte Şam’a giderler.

Stirling anlatır; “Dervişler etrafımızda dans ediyordu. Bedevi atları şaha kalkarak ve kasıla kasıla yürüyerek kalabalığı bizim için açtı. Bu sırada balkonlardan ve çatılardan örtülü kadınlar bize çiçekler ve daha kötüsü çiçek esansları döküyordu.”

Ama bu coşku uzun sürmez. Araplar fetih hakkıyla Şam’ı talep edince İngilizler şehri yalnızca onlara değil Fransızlara da söz verdiklerini söylerler.

Bu durumu, meşhur Sykes-Picot’un Sykes’ı bir güzel ifade eder; “Büyük dostlarımıza ödeme yapabilmek için küçük dostlarımızı satabiliriz…”

Bu satırlar neyi hatırlatıyor bize, Irak’ın işgalini anlatma babında yer, şahıs isimlerini ve zamanı değiştirdiğimizde aynı metni kullanabiliriz pekala, değil mi?

Yine hatırlarsak, Amerika Irak’a demokrasi getirmek için girmişti…

Arap Baharı, güya Arap ülkelerindeki despotik idareleri devirmek için desteklenmişti…

Sonucu hep beraber gördük ve yaşıyoruz.

Bütün bunlar İngiliz’in ‘liberal değerleri’ni Ortadoğu da hayata geçirmek için yapıldı.

Yüz yıl önce de yaşananlar bugünkünden hiç farklı değildi.

Sureta, Türklerin boyunduruğundan bölge halklarını kurtarmak için Ortadoğu’daydı İngilizler, Fransızlar, İtalyanlar, Almanlar…

Ama asıl sebep Osmanlı’yı parçalamak ve kendi çıkarlarına hizmet edecek bir düzen kurmaktı.

Lawrence; “Arap gerillalarının başarıya ulaşması durumunda İngiliz çıkarlarının ortadan kalkabileceğinden hiç endişelenmiyorum” diyor ve ilave ediyordu “Onlara, bizim için savaşmalarını bir yalana dayanarak söylüyoruz…”

Kandırılan sadece Araplar da değildi. L. George’den önceki İngiliz Başbakanı Asquith de L. George’yi kastederek “Yahudileri hiç umursamıyor, ne geçmişlerini, ne geleceklerini (…) Siyonistlerin emellerini desteklemenin hem Fransız emellerini engellemekte, hem de aynı zamanda Wilson’u susturmakta iyi bir yol olacağını düşünüyordu.”

Daha o günlerde İngilizlerin asıl amacı Ortadoğu petrollerini kontrol altına almaktı.

“İngiliz ve Fransız delegasyonlarının kendi inisiyatifleriyle ve zahmetli bir şekilde yaptığı bir ‘petrol paylaşım anlaşması’ vardı…”

Ama bu İngilizleri tatmin etmiyordu.

Dönemin amirallerinden Hankey, Başbakan’a sunduğu bir raporda “Petrolün kömürden dört kat daha verimli olması sebebiyle ileride temel deniz yakıtı olacak (…) bu da Britanya’yı savunmasız bırakacak, çünkü kömür yakıtımız olsa da petrol için Birleşik Devletler’e bağımlı kalacağız (…) ‘Bir sonraki savaştan’ önce bağımsız bir petrol kaynağını güvence altına almak ‘birinci sınıf bir İngiliz savaş hedefi’ olması gerekir…” diyordu.

Bu nedenle, İngilizler, ‘İngiliz değerleri’ni korumak için oldukça agresif davranıyorlardı.

“İngilizler üstünlüğün kendilerinde olduğunun farkındaydılar. Fransız hükümetinin teklifine sert bir şekilde karşılık verdiler. Kendi petrol uzmanlarından, Musul’dan Akdeniz’e gidecek petrol boru hattı için hayati önem taşıyan bir istasyon olacağına dair tavsiye aldıklarından Şam ve Fırat’ın tam ortasında bulunan Palmira Vahası’nın Mezopotamya’nın bir parçası olması konusunda ısrar ettiler…”

3

Bu çerçevedeki geçmiş örneklerin hepsini bir gazete yazısına sığdıracak değiliz.

Ama bu kadarı bile bize ‘İngiliz değerleri’nin ne menem bir şey olduğunu göstermeye yeter.

Şimdi, bende diyorum ki İngiliz basınına;

Sizin asıl derdiniz pozisyonunuzun açığa düşmesidir.

Bugün bölgede olup-bitenler bağlamında…

Her ne kadar sahnede kimi terör örgütleri ve devletler görülse de;

Hepsinin gerisinde ve derininde, kendi değerlerini korumak adına İngilizler vardır.

Yine bu bağlamda;

Evet Türkiye, İngiliz değerlerine ve/veya çıkarlarına karşıdır.

(Not: Bu yazı James Barr’ın Kırmızı Çizgi isimli kitabından yararlanarak/alıntılar yapılarak yazılmıştır.)

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat