Temel soru yanlış cevap

  • GİRİŞ18.02.2018 10:11
  • GÜNCELLEME18.02.2018 10:11

1- İster Fırat Kalkanı Operasyonu, ister Afrin Harekatı bağlamında olsun;

İster 15 Temmuz sonrası yıkıcı unsurlarla mücadele sadedinde alınan tedbirler konusunda olsun,

Kimi aydın ve entelektüellerin (dikkat edilirse ‘sözde’ demedim. Öyle yaparsak sanki ‘gerçek aydınlar’, ‘gerçek entelektüeller’ varmış gibi anlaşılır ki, bu doğru değildir.) gerek bireysel, gerek topluluk olarak hükümete karşı kaleme aldıkları bildirilerde görmemiz gereken iki husus vardır.

Birincisi; bu insanlar meselelere bakışlarının eleştirel olduğunu söylerler ama, eleştirel olmanın temel şartını, soru sormayı bilmezler.

Asıl daha önemlisi ‘temel soru’ya hiç yaklaşamazlar.

Buna rağmen sanki doğru dürüst soru sormuşlar gibi bir takım çıkarsamalarda bulunurlar, kendilerince bazı cevaplar verirler…

Önce isterseniz yanlış cevaptan/çıkarsamadan başlayalım.

Derler ki; entelektüel olmak her şeyden önce iktidara muhalif olmaktır.

Bu söylemin geçmişi çok karmaşık ve uzundur. Biz şimdilik şu kadarını söyleyelim ki; bu kavramsallaşmada, benzerleri gibi hakim (batı) düşüncesinin dünyayı zaptü rap altına almak için saldığı zokalardan bir tanesidir.

Oysa, bu cevaba/sonuca ulaşmadan şu temel sorunun sorulması gerekirdi:

Neden bir başkası değil de bunlar iktidar?

2- Somut örnek olarak Türk Tabipler Birliği’nin bildirgecini ele alırsak;

Bunlar, yani doktorlar üniversiteye en yüksek puanı alarak girmişlerdi değil mi?

Daha o günden itibaren kendilerini sıradan yurdum insanının üstünde ve ayrıcalıklı olarak görmeye başlarlar.

Bu ayrıcalık, salt bir statü ve çok para kazanma ameliyesinin ötesinde söz konusu kişilerin kendilerini daha akıllı en akıllı görmesini de içerir.

Daha da önemlisi onlar ‘modern’ çocuklardır.

Yıllar boyu bu akıllı çocukların gördükleri eğitim tamamen başkaları tarafından üretilmiş yöntemlerle ve araçlarla yapılır.

Ne söz konusu yöntemler ne de araçlar zannedildiğinin aksine nötr olgular değildir.

Belli bir kültür, bir yaşama biçimi içinde evrile evrile bugünkü halini almıştır.

Bu nedenle kaçınılmaz olarak yeşerdiği ve yetiştiği dünyaların renkleriyle boyanmış, değerleriyle bezenmiştir.

Sonuç olarak bu akıllı çocukların son durakları batılılaşmak olmak durumundadır.

Bu durumu Peyami Safa şöyle ortaya koyar: “Zannediyorum ki batı tekniğini alırken, ruhumuzu da biraz ona doğru yaklaştıracağız.”

Ama ataları ve atalarının devamı olarak kendileri o kültür ortamında yetişmedikleri için hiçbir zaman batılı olamazlar, öykünmeci bir melez olarak kalırlar.

Öte yandan Batılılaştıkları oranda kendi toplumlarından kendi değerlerinden uzaklaşırlar, yabancılaşırlar.

Bilmezler ki; ferdi insan yapan, toplulukları millet yapan değerlerdir.

Bilmezler ki, batılı değerlerle doğulu kalınmaz.

Yabancı ve yamama telakkilerle gelenek bir arada bulunamaz.

Böylece acınası bir durumda, kelimenin tam anlamıyla iki arada bir derede kalırlar.

Ne oradadırlar ne buradadırlar.

Onların diliyle söylemek gerekirse ‘vahim bir patolojik vakadır’lar artık.

Avazları çıktığı kadar bağırırlar ama sağlam hiçbir şey ortaya koyamazlar.

Sağa sola sataşırlar, çarparlar ama kök salacak bir yer bulamazlar.

Ya kızgın bir söyleme sığınırlar

Ya da hınç ve öfkeye ram olurlar.

3- Haksızlık yapmamak adına söylemeliyiz ki;

Bunların hepsi hain, hepsi kötü niyetli insanlar değildir.

Çünkü bunların gözlerine takılan at gözlükleri nedeniyle zihinleri zaptedilmiş, kısırlaştırılmış ve köreltilmiştir.

Bu nedenle artık onlar özgür ve özgün düşünemezler, vicdanlarının sesini dinleyemezler, merhamet duyamazlar.

Peki onların bu ‘okumuşluğu’ hafifletici bir sebep midir?

Hayır! Aksine ağırlaştırıcı bir sebeptir.

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat