Deizm yalanı

  • GİRİŞ08.04.2018 09:46
  • GÜNCELLEME08.04.2018 09:46

1

Peşinen ve güncel bir diskurla ifade edelim: Bu bir projedir.

İkinci peşin ifadem de şu olsun: İhsan Fazlıoğlu ve Mustafa Öztürk 2000’li yıllar Türkiye’sinin yetiştirdiği nadide bilim ve düşünce adamlarından ikisidir.

Karşılaştığımızda (mecazi ya da fiili) kendimi ancak onlara ‘hocam’ diyerek saygı gösterecek bir yerde konumlandırabilirim. De…

Bu babta söyleyebileceğim son şeyde şu olsun: Ben bir imam hatipli değilim.

2

Hani hep deriz ya; kendimize güvensizliğin ve aczimizin ifadesi olarak; başkaları irade eder biz ona kader deriz. Veya; gündemi hep başkaları belirler biz ise belirlenen yol ve yöntem üzre koşuşturup dururuz.

Bu ‘deizm’ meselesinin de böyle bir şey olduğuna eminim.

Biraz geniş düşünelim.

Bizzat Batı’da gözlemlendiği ve tartışıldığı cihetle; Batı, Batıcılık, aydınlanma, modernizm, sekülerizm vs. ne derseniz, hala güçlü olmasına rağmen ana beslenme kaynakları itibariyle tıkanmalar yaşamaktadır.

Artık eskisi gibi ürettiği her bir bilgi, kurduğu her cümle, piyasaya sürdüğü her yeni kavram dünya genelinde ‘kurtuluş reçetesi’ olarak karşılanmıyor, aksine çok ciddi itirazlara sebeb oluyor.

Bu noktada gelecek tasavvurunda bulunan bu günün zinde güçleri kendi hegomanyalarına tehdit oluşturabilecek her potansiyeli tarassut altına almaktadır doğal olarak.

Kim ne derse desin bu anlamda birinci derecede takibe alınan ise İslam’dır, müslümanlardır.

Bu bütüncül bakışımızı sürdürürsek; bugün, dünya üzerinde devam eden sıcak çatışmaların büyük bölümünün Müslüman ülkelerde olduğunu tesadüfe bağlayamayız.

Gelecekte de İslam’ın, Müslümanların bir tehdit oluşturmaması için müslüman ülkeler sürekli istikrarsızlaştırılmaya hatta parçalanmaya çalışılmaktadır.

Türkiye’yi de bu bağlamda hedefe aldılar, fakat şimdilik, askeri, siyasi ve ekonomik saldırılarına rağmen başaramadılar.

Aynı saldırıyı bir de din üzerinden ve doğrudan dindarlar üzerinden denediklerini düşünmemiz gerekmez mi ?

3

Hatırlarsanız bu tartışma İhsan Fazlıoğlu’nun sözleri üzerine başladı.

Diyor ki Hoca; “15 Temmuz’dan bu yana benim odama 17 tane başörtülü, deist bile değil tanrıtanımaz öğrenci gelip benimle bu konuları konuştular…“

Burada sorulacak sorular var;

Bir; Hoca bu öğrencileri sayma gereğini neden duymuş? İki; söz konusu öğrenciler birbiriyle irtibatlı mıydı?

Üç; bu öğrenciler kendileri bizzat ‘deist’ ya da ‘ateist’ olduklarını söylüyorlar mıydı, yoksa onların soruları ve cümlelerinden yola çıkarak bu tanımlamayı Hoca’nın kendisi mi yapıyordu?

Sonra; Gerçek Hayat Dergisi’nde Emeti Saruhan bu konuyu bir dosya çerçevesinde ele alıyor.

Dosya, İhsan Hoca’nın sözleri çerçevesinde başlıyor, iki münferit olay üzerinden devam ediyor daha çok Mustafa Öztürk ve Hatice Naç’ın tahlilleriyle sürdürülüyor.

Mustafa Hoca ve Hatice Hanım bu vesileyle bizim var olan problemlerimizden bahisle bu problemlerin doğal sonucu buymuş gibi bir mülahazada bulunuyorlar.

Doğrusu bu yöntemle başka sonuçlara ve kavramsallaştırmalara varmakta mümkündür. Yani bu usul doğru ve tatmin eder bir yol değildir.

Kaldı ki Mustafa Hoca; “Bu çocukların savruldukları şeyin altını doldurarak, okuyarak deizmi bilerek ve isteyerek tercih ettim noktasına gelmiyor. Bunlar savruluyorlar, savruldukları yerin adını biz teşhis ediyoruz.”

Hatice Naç’da “ Bu çocuklarda popilizmin çok ciddi etkisini görüyoruz. (…) Bu gençlerin bir kısmı deist ve ateistin tam olarak neye karşılık geldiğini bile bilmiyor. (…) Egemen kültür hangisiyse buna itiraz eden, isyan eden gençler çıkıyor.” Diyorlar

Yani ortada abartıldığı ve zannedildiği gibi bilinçli bir hareket ve yöneliş yok.

Fakat başka bir şey var.

4

Malumunuzdur ki sosyal ‘proje’ler var olan bir olgu üzerine bina edilir.

Bir toplumda etnik bir problem var ise o etnisite üzerinden bir ayrılıkçı proje hayata geçirilir. Mezhepsel farklılıklar var ise bu kez ayrılıkçı politikalar bunun üzerinden geliştirilir.

Türkiye’de bunların hepsi denendi, hepsinden şu veya bu oranda sonuç alındı ama son ve bitirici darbe bir türlü vurulamadı.

Bu proje sahipleri muhtemeldir ki kesin netice alınamaması önünde ki en büyük engel olarak mutedil ve ortahalli Müslümanları, belki dindarları ve hatta belki de İslamcıları ve son tahlilde de İmam Hatiplileri görmüş olabilir.

Şimdi tam oradan vurmaya çalışıyorlar. Cengiz Aydoğdu’nun dediği gibi; ‘Sağlam yerimizi tamire’ kalkışıyorlar.

Münferit hadiseler yok mudur, olmaması şaşırtıcıdır. Ancak bunlar dünde vardı.

Bugün, bu münferit hadiselerden ve olası gençlik savrulmalarından yola çıkılarak bir proje oluşturulmaya çalışılıyor gibi geliyor bana…

Meseleye bir de bu açıdan bakalım istedim…

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat