'Çözümü' konuşmak bile önemli fırsat
- GİRİŞ26.05.2009 23:55
- GÜNCELLEME26.05.2009 23:55
Kürt meselesi, Türkiye'nin en önemli meselelerinden biri. Kökleri İmparatorluk dönemine kadar giden bu problem siyasi, iktisadi, etnik ve hepsinden de önemlisi sosyo-psikolojik yönleri olan bir sorun alanı. Çözümü nesillerden-nesillere, iktidarlardan-iktidarlara devredilen "yüzyıllık bir mesele". Bu meselede geçen zaman toplumsal psikolojinin hatasız yönetilmesi gerçeğini ortaya koyuyor.
Kürt meselesi Türkiye'nin hem en güçlü hem de en yumuşak yanını oluşturuyor. Mesele son dönemde yapılan karşılıklı açıklamalarla yeni bir aşamaya geldi. Aslında meseleyi yakından takip edenler için bu "yeni inisiyatif" sürpriz ve yeni değil. Daha önceki dönemleri bir kenara bırakın, son 25 yılda bu meseleyle ilgili yapılmayan açılım, tartışılmayan konu kalmadı. Özal'ın 1990'lı yıllarda söyledikleri karşısında bugün söylenenler aslında oldukça geri açıklamalar.
MUHATAP DTP'DİR
Bu meselede söylenebilecek ne varsa aslında söylendi, yazıldı. Şimdi artık çözüm zamanı ve bu çözüm fırsatının kaçırılmaması gerekiyor.
Tarihin hızlandığı, bölgede yeni dinamiklerin ortaya çıktığı, şartların olgunlaştığı ve sosyolojinin bu kadar uygun olduğu bir dönemde de meselenin çözümü yolunda mesafe alınamazsa konunun hamiliği kendiliğinde başka yerlere ve aktörlere aktarılmış olacak. Ankara'nın ve Meclis'in devreden çıkarılması, sonucu asla kabul edilmeyecek yeni sorunlar doğuracak.
Bu süreçte yapılacak en büyük hata DTP gibi meşru ve seçilmiş bir irade varken Dağ'ın muhatap alınması olacak. AK Parti'nin DTP'yi sorunun çözümünde bir aktör olarak görmemesi yanında, kendi içindeki Kürtleri ciddiye alıp denkleme dahil etmemesi irrasyonel ve gayri samimi bir duruma işaret ediyor. Unutmamak lazım ki Kürt meselesi, her şeyden ve herkesten önce, Ankara'nın ve Türklerin meselesi.
İhtiyacımız olan temel eksiklik "siyasi bir mutabakatın ve iradenin" olmaması. Güvenlik bürokrasisinin ve diğer kurumların bu mesele karşısında beğenelim ya da beğenmeyelim, iyi-kötü, öyle ya da böyle bir ajandası var.Bürokrasinin bu yol haritasında siyasi irade tam olarak nerede duruyor bilinmiyor. Bunun daha çok konuşulması ve ortak bir çözüm dilinin oluşması ve "çözümsüzlük, çözümdür" anlayışının terk edilmesi gerekiyor.
Bu kadar iç içe geçmiş iki halkı ve çok bilinmeyenli bir problemi, etnik ayrışmayla, ajitasyonla değil, toplumsal entegrasyonla ve sosyolojinin diliyle irdelemek ve çözmek lazım. Meselenin, Batı ile Doğu arasındaki kalkınmışlık farkını ortadan kaldırmak kadar, etnik bir problem olduğu görülmeli ve bilinmeli. Elitlerin, Kürt meselesini ülkenin demokratikleşmesi ve normalleşmesi meselesinden bağımsız bir mesele olmadığını görmesi gerekiyor.
DEVLETİN ÇÖZÜM PLANI VAR MI?
AK Parti'nin, ilk defa, bu meseleyi parti programına alması çözüm noktasında ciddi bir umut doğurdu. Bunu gören bölge halkı bu partiye Türkiye ortalamasının üzerinde bir oy verdi. Fakat geçen zaman içinde AK Parti'nin mesele karşısında kimi adımlar atmasına rağmen son tahlilde "ikircikli ve güven vermeyen tavrı" soru işaretlerinin doğmasına neden oldu.
AKP'nin DTP grubuna karşı takındığı sert tavır, iki ileri bir geri çıkışlar yapması, meseleyi basit bir iktisadi geri kalmışlık sorunu olarak görmesi ve çözüm yolunda kapsayıcı bir eylem planının olmaması ümitleri kırdı ve kırıyor. Bunun yanında AK Parti'nin, DTP'yi dikkate almamanın ötesinde kendi Kürtlerini dahi çözüme ortak etmemesi, hem kendi siyaseti hem de bölge için sorunlara yol açıyor.
Geldiğimiz noktada yıllardır konuşulmasına ve tartışılmasına rağmen Devlet'in, Kürt meselesinin çözümünde, "tutarlı, realize edilebilir ve tüm tarafları ikna edici" bir çözüm paketinin olmadığı görülüyor. Mesele karşısında henüz isim düzeyinde ciddi bir kafa karışıklığı ve önemli bir bilgi kirliliği var. Devletin arşivleri çok sayıda rapor, kurtuluş reçetesi ve reform paketleriyle dolu. Bunları takip etmek dahi, artık ciddi bir uzmanlık gerektiriyor. Türkiye'nin bir ulaşım, kalkınma, sağlık, eğitim siyaseti olmadığı gibi maalesef bu hayati mesele karşısında da tutarlı bir siyaseti ve planı bulunmuyor.
Devlet günübirlik reflekslerle ve birbirinden kopuk adımlarla yönünü bulmaya çalışıyor. İktidar partisi bir açıklama yapıyor; buna muhalefet ayrı bir yerden, aydınlar başka bir noktadan, güvenlik bürokrasisi ise bambaşka bir yerden karşı çıkıyor. Kabul ediyorum burası demokratik bir ülke ve bu türden karşı çıkışları doğal karşılamak lazım. Ancak ülkenin en temel meselesi karşısında asgari bir dil ve tavır birlikteliğinin olmamasını anlamak mümkün değil. Türkiye gibi zor bir coğrafyada bulunan ve yönetilmesi tüm zamanlarda zor olan bir ülkenin sorunlarını sürekli ertelemesi ve kalıcı bir siyaset tayin edememesi meseleyi dış müdahalelere açık duruma getiriyor.
Zamanında atılmayan adımlar nedeniyle bugün kamuoyu maalesef ikiye bölünmüş durumda. Örneğin, değiştirilen köy isimlerinin iade edilmesi, ülkenin Doğusu'nda sevinç ve heyecanla karşılanırken Batısı'nda ne oluyoruz şeklinde yorumlanmasına neden oluyor. Kürt meselesine karşı taraftan bakan insanlar yapılan açılımları artık "bir taviz verme" olarak görüyor. Bu noktada atılacak en küçük ve en iyi niyetli adımların provoke edilmesi ihtimali olağan hale geliyor.
Devletin zamanında gerekli adımları atmaması ve yükselen tansiyonu düşürmemesi "toplumu bir aktör ve taraf" haline getiriyor. Mesele artık ülkenin demokratikleşmesi ve çağdaş manada hak ve hürriyetlerin tesis edilmesinden çok merdiven teorisiyle sürekli bir adım sonranın istendiği bir psikolojiye dönüyor. Yapılan en masum hak talebi dahi ciddi bir tepkiyle karşılaşabiliyor.
Bununla birlikte her ne olursa olsun Türkiye'nin artık sorunu değil, çözümü konuşuyor olması çok önemli bir gelişmeye ve yönetsel iradenin varlığına işaret ediyor. Geldiğimiz noktada karamsar olmaktan daha fazla iyimser olmayı gerektiren birçok sebep var. Daha on yıl önce tabu sayılan ve yapıldığında ülkenin bölüneceği ileri sürülen demokratik adımların bugün atıldığını ve sonuçta hiçbir sorun yaşanmadığını görüyoruz. Toplumsal barışın tesis edilmesi için bu tavrın cesaretle sürdürülmesi ve her iki tarafın da şahinlerine inisiyatifin bırakılmaması gerekiyor.
SİYASİ İRADE ŞART
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün meseleyi en önemli sorun olarak tanımlanması ve çözüm konusunda ümitli olduğuna dair açıklamada bulunması sonrasında Baykal'ın "kimlik herkesin şerefidir" sözü süreci tamamlayan bir etki yaptı. MHP'nin "çözüm projenizi görelim, ondan sonra kanaatimizi açıklarız" tavrı, hükümete dikkate alınması ve iyi kullanılması gereken bir kredi açıyor.
Bu olumlu atmosfer ve siyasilerin yapıcı tavrı kısa süre içinde hemen neticesini verdi. Bu inisiyatifin devam ettirilmesi en az çözüm projesi kadar önemli. Yeni süreçle Meclis'teki küslükler bir anda ortadan kalktı. 23 Nisan törenlerini protesto ederek Meclis'te oturma eylemi yapan DTP 19 Mayıs törenlerine tam kadro katıldı.
Başbakan Erdoğan'ın, "PKK'yı terör örgütü ilan etsinler ondan sonra görüşeyim" dediği ve uzun zamandır randevu vermediği DTP için ilk kez elini uzattı ve mevcut konumunu değiştirdi. Bu olumlu havanın kaybedilmemesi, meselenin yeniden askere ve güvenlik perspektifine havale edilmemesi için gerekli adımların acil olarak atılması gerekiyor.
Unutmamak lazım ki Kürt meselesine Türk'süz çözüm aramak, bir müddet sonra, Türk sorununun ortaya çıkmasına neden olacak. Türkiye'nin, ortak aklını ve birlikte yaşama pratiğini kullanarak bu sorunu çözmesi ve iki halkın geleceğini aynı yerde görmesi icap ediyor. Son günlerde yaşananlar meselenin çözümü için elverişli bir iklim ve bir dil oluşturması bakımından önemli. Ancak bu mesele her şeyden önce bir "siyasi irade ve kararlılık" meselesi.
Hüseyin Yayman - Haber 7
huseyinyayman@gmail.com
* Bu yazı 23 Mayıs 2009 Cumartesi Yeni Şafak gazetesinde yayınlandı.
Yorumlar70
-
duran yurttas
16 yıl önce
Şikayet Et
ATLADIĞINIZ UFAK BİR HUSUS VAR.. 1- dtp'nin adaylarını pkk'mı belirliyor?
2- pkk, dtp'ye oy vermeleri için, halkı ölümle tehdit edip; zorluyor mu? Bu iki soruya "Evet" cevabı veriyorsanız, dtp'nin muhatap olarak kabul edilemeyeceği, halkın özgür iradesinin ortaya çıkması için, acil tedbirlerin alınması gerektiği ortaya çıkar.
Soruların cevabının "Hayır" olduğunu, hiç zannetmiyorum.
Beğen
Cevapla
-
M.Borahan Bilen
16 yıl önce
Şikayet Et
Bu sorun bitirilmez... Yorumcular dikkat etsin şu bu parti bitirmek istmeiyor diye yorumlar aşağılık bir iftira.Tek vatansever olan iktidar yandaşları değildir bu memlekette.zaten iktidarın da bu konuda icraatlarını bol bol görüyoruz Kıbrıs,Azerbaycan Kuzaey Irak ve mayın meselesinde..herkese suç buluyor ama DTP ye toz kondurmuyorsunuz.Bir elinde kaleşnikof bir elinde anayasa.Böyle siyasi parti olur mu bunu tartışalım..
Beğen
Cevapla
-
Mustafa B.
16 yıl önce
Şikayet Et
Ergenekon bitmeden pkk bitmez. Ben bu sorunun çözümünde bir tek hükümeti samimi görüyorum.Askeriye,ergenekon,dtp,mhp gibi bu sorunun bitmesini istemeyen ve bu sorundan beslenen pek çok kesim varken hükümetin de işi çok zor.Mutabakat olmadan çözülmez bu sorun.
Beğen
Cevapla
-
Aykut Cetin
16 yıl önce
Şikayet Et
Soruyorum. O zaman söyle bakalim ciwan bey,PKK Terör örgtü kurulmadan önce neden sorunlar yoktu.Silaha sarilip daga cikan ben degilim,kimler cikmis haaaa bildin tabi ki kürtüm diye gezen Kafirler.Birakin cocuk gibi laflari,ortada apacik olaylar var.Sen Anne, Baba, Kardes, akraba kaybetmek ne demek biliyormusun da burada utanmadan Terörü destekliyorsun.Eger ülke diye gecinip duran yamuk devletler yardim etmeseydi ne olurdu kim bilir bunlarin haline.ALLAH sizin gibi düsünen insanlari ne yapiyor biliyormusun ? CEHENNEM.
Beğen
Cevapla
-
ciwan_berzan
16 yıl önce
Şikayet Et
dogrular konusuluyor artik.... bu sorunun nedeni sadece ve sadece kurtlerin gormezden gelinmesi, yok sayilmasi ve haklarinin verilmemesidir. yapilan her adimin milliyetci-irkci kesim tarafindan bir tehlike gozuyle bakilmasinin nedeni de egitim sistemidir. her ulkenin, ozgurluklerin ve irkin dusman olarak algilanmasi sonucu turk halki yeenilikleri bile tehdit olarak algiliyor. ve bu egitim sistemiyle de bakislari degismez. insanligini kaybetmemis kisiler bu duruma kendileri koysunlar. anlarlar o zaman...
Beğen
Cevapla
Daha fazla yorum görüntüle