Arap birliğine karşı İslam birliği

  • GİRİŞ02.05.2015 08:07
  • GÜNCELLEME03.05.2015 08:06

Bunlardan biri bugünkü kralın aynı zamanda da birinci ve ikinci veliahtların- mensubu olduğu Sudayriler. Diğeri ise Kral Faysal’ın çocukları. Birkaç gün önce ülkesinin dışişleri bakanlığı koltuğundan ayrılan Suud el Faysal bu makamda tam 40 yıldır oturmaktaydı. Keza Faysal’ın diğer oğlu Türkî de tam 22 yıl boyunca Suudi istihbaratının başında görev yapmıştı. Diğer çocukları, hatta damatları ve torunları da ülkede etkin pozisyonlardalar.

Unutmadan söyleyeyim: Suudi İstihbaratını 22 yıl boyunca yöneten Türkî el Faysal bu görevi öz dayısından devralmıştı. Ülkenin istihbarat teşkilatını kuran kişi Türkî’den önce o postta ölümüne kadar 12 yıl boyunca oturan Kemal Adham, Kral’ın eşi İffet Hanım’ın kardeşiydi. (Kemal ve İffet kardeşler Adapazarlı bir ailenin çocukları. Hem Suud’un, hem de Türkî’nin annelerinden dolayı Türkçe bildikleri söyleniyor. Ama Türkiye’ye ve Türklere karşı çok sıcak duyguları olduğu söylenmiyor nedense.)

Faysal, denebilirse, Suudi Arabistan’ın ikinci kurucusu. Zira babası Kral Abdülaziz’in kurduğu devleti uluslararası dengeler çerçevesinde bölgesel bir güç olarak yeniden konumlayan kişi. Faysal’dan önce Suudi Arabistan petrol zenginliğiyle yeni tanışmış bir ülkeydi. Suudi hanedanı ülkedeki hükümranlığının emniyet altına alınması karşılığında Amerikalılara petrol oyununa karışmayacakları taahhüdünde bulunmuştu. Bundan dolayı ülkenin bir dış politikası yoktu.

Daha babasının sağlığından itibaren devlet yönetiminde etkin roller üstlenen, bu arada Başbakanlık ve Dışişleri Bakanlığı görevlerini bizzat deruhte eden Faysal, abisi Suud’un krallığı döneminde de etkinliğini sürdürdü. Ancak ülke yönetimine tam olarak hâkim olmak için bir saray içi darbe sonucunda abisini devirerek tahta çıktıktan sonra dış politikaya özellikle önem verdi.

Suudilerin muazzam bir petrol geliri vardı; Ortadoğu ve Arap dünyasında Riyad’ın ekonomik imkânlarıyla yarışabilecek bir başka ülke yoktu. Ama buna rağmen bölgedeki siyasi etkisi yok mertebesindeydi. Faysal bu durumun Suud Krallığı’nın geleceği açısından ümit verici olmadığını düşünüyordu. Bu dar çemberden çıkmak gerekiyordu. Ama bir taraftan da babasının Amerikalılara verdiği söz vardı.

Faysal’ın işbaşına geldiği sıralarda bölgenin iki etkin gücü Türkiye ve İran kendi modernleşme süreçlerinin sıkıntılarıyla uğraşıyorlardı. Bilhassa Türkiye’nin bölgeyle ilgisini yenilemeye hiç niyeti yoktu. İran zaten Şii kimliğinin duvarını aşabilecek durumda değildi. Dolayısıyla Ortadoğu’nun askeri, siyasi ve ideolojik çekim merkezi olmaya Mısır’dan başka aday yoktu.

Faysal’ın ülkesi için gözünü diktiği yer işte Mısır’ın bu bölgesel konumuydu. O günlerde Mısır’ın başında bulunan Cemal Abdünnasır veya kısaca “Nasır”- laik ve sosyalist karakterli bir Arap milliyetçiliği fikrine dayanıyordu. Arap dünyasında geniş kitlelerin ve özellikle aydınların heyecanla benimsediği “Nasırizm”in nihai amacı Arap Birliği’ni gerçekleştirmekti. Faysal işte tam da bu noktada Nasır’ın “Panarabizm”ine karşı bir nevi “Panislamizm” vizyonuyla ortaya çıktı. Bu doğrultuda, ülkesinin petrol parasıyla İslam dünyasının her tarafında yoğun faaliyetlere girişti. Türkiye’nin de desteğiyle İslâm Konferansı Teşkilâtı’nın kuruluşuna ön ayak oldu.

 

Yazının devamını okumak için tıklayın...

Yorumlar1

  • anti satan 9 yıl önce Şikayet Et
    aynı şekilde türk birliğine ve osmanlıcılığa karşıda islam birliği.
    Cevapla
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat