Çok yüzlü politika

  • GİRİŞ12.08.2009 16:34
  • GÜNCELLEME12.08.2009 16:34

Çaycı! Getir ilaç kokulu çaydan,
 Dakika düşelim, senelik paydan. (Necip Fazıl)

 “Beyler! Daha çay içecekseniz haberim olsun. Çünkü bu; partinin son çayı!” diyerek salona girdi Kerim... Üç aydır bizimle çalışan, şirketin çay ve temizlik işlerini yapan gayretli bir gençti.

 Ofisin salonundaki sohbetin derin hayallerine dalan Oğuz, birden irkildi. “Bir dakika kardeşim... Bu hangi partinin çayı? Benim politikayla ve hiçbir partiyle ilişkim olmadı, olamaz da. O yüzden de, parti çayı içmem. Bir çay yüzünden o partiye beni vicdanî bir borç içine sokmaya ne hakkınız var! Bir kahvenin kırk yıl hatırı varsa; çayın da yarısı kadar olsa; ben hatır için yirmi yıl, bir partinin yaptığı hatalara karşı duyarsız kalamam. Hatır matır dinlemem. Ülkemin çıkarları için her kim olursa olsun, yanlış bir iş yapıyorsa; eleştiririm.” diyerek itirazını patlattı.

 Az önce konuşulan meselenin ciddiyetinden bir hayli yorulmuş olan salondaki diğer arkadaşlar, bu itiraza bir anlam verememiş, şaşkınlıkla Oğuz'a bakıyorlardı. Kerim; “ Âbi ne dedim ki ben? Niye kızıyorsun? Bunda kızacak ne var anlamadım? diyerek pest bir perdeden, şaşkınlığını ifade etti.

 Oğuz, “Bak hâlâ konuşuyor! Daha ne diyeceksin! Bize burada hangi partinin çayını içiriyorsun? Benim politikayla ve partiyle ilişkim olmadığını, hatta bu konudaki hassasiyetimi bilmiyor musunuz?” diye kızıyor, adeta küremiş bir aslan edasıyla haykırıyordu.

 Arkadaşları, olayın bir yanlış anlamadan kaynaklandığını fark etmişler, tebessüm ediyorlardı. Fakat bir taraftan da Oğuz'un takıldığı noktadaki ısrarlı duruşundan ve hışmından çekindiklerinden olsa gerek, kahkaha atmamak için, dudaklarını ısırıyorlardı... Bu arada Kerim:

 Hay Allah! Oğuz Bey, hani çay isterken, okuduğun bir şiir vardı ya! O şiirde “Dakika düşelim senelik paydan” diyor şair ama âbi; sen benim bütün ömrümü tükettin bir çay yüzünden... Ben parti derken politik bir partiyi kastetmedim. Maksadım; sadece çayın son bölümü, son parçası olduğu idi. Hani devam edecekseniz, tekrar çay demleyip demlemeyeceğimi sormak için, o şekilde söyledim...

 Bu açıklama üzerine Oğuz, kastı aşan tepkisinden dolayı, Kerim’in kalbini kırmış olmanın üzüntüsüyle; “Kardeşim; kızgınlığım senin şahsına değil. Bu yüzden kalbini kırdımsa, lütfen hakkını helâl et. Senden özür dilerim.” dedi. Bir taraftan Kerim'in gönlünü almaya çalışıyor, diğer yandan da haklılığını ispat için, “Ama bak partiden kastının, bölüm ve parça olduğunu söylemen bile, benim bu kızgınlığımı izah ediyor. Zira parti kavramının zihnimizde oluşturduğu ilk intibâ da; bölünme ve parçalanma. Tepkimde haksız mıyım yani…” diye söyleniyordu. Getirdiği açıklamadan sonra salonda bir sessizlik oldu…

Millet mi, Aşiret mi?

 Dünyada demokrasi ve onun kurumlarına ait kavramları üreten batı kültürüdür. Batı kültürünün “Böl, parçala.” biçimindeki yönetim anlayışının “party” kelimesiyle, bir parçaya veya bölüme mensubiyeti ifade ettiğini düşünürsek, bu kavramın teşekkül eden manasıyla şuuraltımızda yaptığı tahribatı, politik arenada ve hatta cemiyetteki yansımalarıyla görebiliriz.  Hatta demokrasi şemsiyesi altında oluşan politik partiler, halkın manevî değerlerine savaş açtıkları için; bir şeyler yapmak, bu gidişatı durdurmak gerektiğini düşünenlerin  “Din düşmanlığıyla toplumda yapılan tahribata karşı, meydana çıkmak gerekmiyor mu?” dediğini işitir gibiyim.

Evet, harekete geçmek gerekiyor. Fakat bu hareketin çıkış noktası, İslâmiyet aşkı ve dinî hamiyet ile gayret duyguları olmalı. Eğer tercih edilen hareket noktası politikacılık ve tarafgirlik ise, çok tehlikelidir. Zira İslâmiyet aşkı ve dinî hamiyet - gayret duyguları ile yapılanlarda hata olsa da, affedilebilir. Fakat çıkış noktası politikacılık ve tarafgirlik ise, sonuç isabetli olsa bile kişi yaptıklarından sorumludur, mes'uldür.

Buna karşılık; “Pekiyi; kişinin hareket noktasının politik tercih veya tarafgirlik olup olmadığını nasıl anlayabiliriz?” diye bir sual akla gelebilir.

Kimin hareket noktası, politik yoldaşını, su-i zan bahanelerle, dindar muhalifine tercih ise; o kişinin çıkış noktasının politikacılık olduğu anlaşılır. Bununla birlikte kim; herkesin mukaddes malı olan dini, tekelci bir yaklaşımla, kendine ve yandaşlarına ait olduğu iddiasıyla, cemiyetin çoğunluğunu dine karşı olma duygusuna meylettirerek; o mukaddesi gözden düşürmeye sebep oluyorsa; işte onun hareket noktası da tarafgirliktir. Cumhuriyet tarihinde, bu yolla politika yapan bir liderin söylemleri, 12 Eylül askerî darbesinin sebepleri olarak gösterildi. O güne kadar bu ülkede yaşayan Müslümanların edinimlerinin kaybına sebep olundu.

Yine de, particiliğin demokratik yapılanmada gerekliliğini savunabiliriz. Ancak şu anda var olan politik partilere bir bakın. Fikir çizgilerinin; bir yerde, en azından ülke menfaatlerinde birleşmesi gerektiği halde, tam tersine, değil bu ülke sınırları içinde dünyada, hatta uzayda bile bir çizgiye gelemiyorlar. Aksine fikir çizgilerinin açısının arası açılıyor. Varlık ve yokluk gibi; birinin varlığı, ötekinin yokluğunu arzuluyor. Akıl ile değil, inatlaşma ile politika yapılıyor.
İnat; bazen parti yoldaşlarına, dalâleti ve bâtılı gerekli gösteriyor.  Şeytan; yoldaşına yardım etse ona melek der, şeytana rahmet okutur. Muhalifinde meleği görse; onu elbisesini değiştirmiş şeytan diyerek; meleğe lânet okutur. Taraftar olmak; kimi zaman doğruyu yanlışla yer değiştirtebiliyor, yanlışta ısrar etmek hatasını doğurabiliyor.

Bu ülkede, aşiret mantığı ve alışkanlıklarıyla politika yapılamayacağı, partilerin aldıkları oy nisbetinde de açıkça görülmüyor mu? Biz; bir  milletiz, aşiret değil. Onun için demokrasinin tanımladığı particilikle, yandaşlıkla problemlerimizi çözmenin, zorluklarını görüyorsunuz.. Gelin ortak paydada birleştiğimiz fikirlerin ve sevgilerimizin etrafında, birlik olalım, beraber olalım. İşi kolay kılalım...

İlhan ÖZTİN / Haber 7
ilhanöztin@hotmail.com

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat