Medeniyet tarikatı, böyle kapatıldı

  • GİRİŞ19.08.2009 21:18
  • GÜNCELLEME19.08.2009 21:18

 Medeniyet tarikatında, dergâhlardan derneklere

Bir önceki yazımda, “Osmanlı'da devletin padişahlık sistemiyle yönetiminde, halkla ilişkilerinin nasıl sağlandığı hakkında bir fikri olan var mı?”  sorusunu sorarak; “Altı yüz küsur yıl, hem de çok uluslu, çok kültürlü bir devlet yönetiyorsanız, halkla ilişkilerinizin çok sağlam olması gerekir, değil mi?” diyerek, akla bir pencere açmak istemiştim.

 30 Ağustos 1925'te Kastamonu'da, “Efendiler ve ey millet; biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler ve meczuplar memleketi olamaz. En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır” diye nutuk irâd eden Mustafa Kemal, 30 Kasım 1925 tarih ve 677 sayılı yasayla tarikat yollarını kapatmıştı. Zannediyorum Atatürk'ün nutkunda sözü geçen “Medeniyet tarikatı”nın da kapısı kapatılmış olmalı ki; medenîleşemedik... Muasır medeniyetler seviyesine, işte bu sebeple ulaşamadık galiba...

 Yeni bir devlet kurarak, milleti bu yeni sisteme göre yapılandırma çalışmalarının, dayatmacı bir tarzda sürdürülebilmesi için, kamunun sesinin kesilmesi gerekiyordu. İşte bu yüzden de, o günün Sivil Toplum Müesseseleri manasında halkın sesi olan tarikatları ve onların mekanları kapatılmalıydı. Öyle de oldu.

 Bugün meslek kuruluşları ve hemşehri beraberlikleri ve fikir kulüpleri; tamamen dünyevileşmiş bir mantık ile; dernek, oda, birlik, federasyon, konfederasyon gibi isimler altında, mensuplarına hizmet vermek, gerekirse mensuplarının devletle olan ilişkilerinde onları temsil etmek gibi görevler üstlenmiş görünüyorlar. Üyelik aidatı adıyla bir ücret karşılığı bu kuruluşların bünyesindeki üyelerinin dünyalıklarına yönelik çıkarlarına, hizmet veriliyor.(!) Yapılanma böyle.

 Böyle bir yapılanmada, makam ve mevki hırsıyla yanıp tutuşanlar yönetimde görev almak için, ciddi bedel ödemek zorundalar. Liyâkat esasına dayalı bir vazife alma anlayışı yerine, bazı bedeller ödemek suretiyle elde edilen yönetici(!) sıfatı; bir yafta, bir etiket, bir sosyal statü olarak kişilere ikbal kapısı oluyor.

 Böyle yollarla, kamuya hizmet kurumları olan, oda ve derneklerde yönetici olan ve olacakların, kurum üyelerine nasıl hizmet sunacağını sanırım tahmin edersiniz. 

Kelimelerin ruhu vardır, rengi, kokusu vardır. Bu özellikleriyle kelimelerin, simgeler halinde bizim zihin aynamızdaki yansımalarıyla aldığımız resimlerle de, duygu ve düşünce dünyamız şekillenir. Hâlâ da şekillenmeye devam ediyor ama parça parça...

Cemiyetimiz vardı. Cem etmek fiilinden teşekkül etmiş; beraberliği, birliği ve top yekûn oluşu anlatıyordu. Cemiyetin alt guruplarını temsil eden cemaatlerimiz vardı. O da; bir duygu, bir düşünce etrafındaki beraberliğimizi ifade ediyordu.

Bu ifadeler çok sıcaktı. İçimizi ısıtıyor ve bütün bir ağacın çekirdeği ve ondan bir parça olduğumuz hissini vererek; bizleri yalnızlıktan kurtarıyordu. Mensubu olduğumuz cemaatlerimizle, aynı mekânı paylaşmasak bile; ruh, fikir ve duygu birliğimizden kuvvet alıyorduk. Yine kuvvet alıyoruz. Ancak biraz buruk...

 Halbuki örgüt kelimesi, sürekli olumsuz haberlerle gündemimizi işgal ettiğinden, soğuk ve sert geliyor. Zihnimizi bu sert ifadelerle parçalamasak, soğuk ifadelerle üşütmesek de; daha net görebilsek her şeyi...

 Evet, konumuz cemaatler... Allah'ın rızasını esas alan, birbirimizi sevmeyi, birlik ve beraberliğimizi teşvik eden, her türlü sırrımızı ve sıkıntılarımızı paylaşabileceğimiz; sevgililer, dostlar ve can yoldaşları bulduğumuz, tarikatlar ve cemaatler...

 Dergâhlar, tekkeler ve zaviyeler bu beraberliklerin mekânıydı... Bu mekânda paylaşılırdı bütün güzel duygular, düşünceler... Ne hayaller o mekânlarda yeşerip neşv ü nemâ bulurdu... O mekânlar; ilim, irfan ile ziynetlenen şiir, musıki, hat ve tezhip gibi bedii zevkleri geliştirilerek, ruhları ve fikirleri zirveleştirirdi.

O mekânlarda bir araya gelenler, cemiyetin irfânını temsil ederdi ve oralardan da ümrâna kanat açılırdı. Yine açıyoruz ama kanadımızın biri kırık...

 Bir akan su olan Sakarya'yı, yokuşlarda susatanlar, bu güzelim, irfanın, ümranın ve medeniyetin içinde bizleri de; irfana, ümrana ve medeniyete susatıyorlar.

 Halbuki sosyal bir varlık olan insan; hemcinslerinin hukukunu muhafazaya ve hakkını da onların içinde aramaya mükellef olarak, tamamen bizim irfanımızla ve bize ait bir yapılanma ile, kendi kavram ve hayat tarzını da üreterek, cemiyetin temel taşlarını şekillendirmişti.

Nakşîsi, Kâdirîsi, Rufâîsi, Uşşâkîsi, Cerrâhîsi, Mevlevîsi, Bektâşîsi, Ahîsi ve  ismini zikredemediğim birçok  tarikatlar ile, iman temelinde ve dergahlarında kendi meşreplerince, millet bahçesinin rengârenk çiçeklerini açıyordu. Yine açıyor ama, ortamın atmosferi bozuk, iklimi tabiatına uygun olmadığı için, biraz solgun...

Bu elverişsiz iklim şartlarında bile, cumhuriyet döneminde, halkın imanına ve Kur'an'ına sahip çıkma refleksiyle, yeni çiçekler açtı. Yeni cemaatler teşekkül etti. Bu necîp millet; İmâna yönelik tahşidatlar yüzünden, Bediüzzaman Hazretleri önderliğinde Nurculuk hareketini, Kur'ân'a karşı tahrip edici uygulamalar yüzünden de, Süleyman Hilmi Tunahan Hazretleri'nin himmetleriyle, Süleymancılık hareketini geliştirdi. Allah onlardan râzı olsun. Mekânları Cennet olsun...

 Bütün bu inorganik ürünlerin içinde organik bahçenin çiçekleri olan cemaatler, her birisi kendi ruhu, rengi, şekli ve kokusuyla bu millete büyük hizmetler verdi, veriyor ve verecektir. Çünkü bu fıtrîdir. İnsanın tabiatına uygundur ve insanîdir.

 İrfan; kendini bilmektir. Bizi biz yapan değerlerin farkında olmak, onlara sahip çıkmaktır. Rabb-i Rahîm'im bu milleti irfânından koparmasın, koparmak isteyenlere de fırsat vermesin!

İlhan ÖZTİN / Haber 7
ilhanoztin@hotmail.com

Yorumlar2

  • Sabit Kal 14 yıl önce Şikayet Et
    Hangi akil, ilim ve aractirmaya dayanarak, hangi Bati örnek alinarak toplum kaburgasini olusturan. cemiyetler bir cirpida kapaniyor, yasaklaniyor, ileri gelenleri Istiklal Mahkemelerinde sahte suclamalarla asiliyor anlamak, inanmak, oldugunu kabul etmek mümkün degil, begin kabul etmiyor, sanki bütün bunlari Ingilizlermi yapti diye sorasi geliyor insanin. Ama hayir, bunu yapan Batiyi bildigi, onu taklit etmek istedigi zan ve kabul edilen biri yapiyor.Bu adamin bizdeki cemiyetlerin Batidaki karsiligi olan toplumsal organizasyonlardan haberi yokmuydu? Vardi ama buna ragmen yapti, maneviyati mahvetti!
    Cevapla
  • Kaygusuz 14 yıl önce Şikayet Et
    Allah razı olsun!. Allah ebeden bu iki mübarek insandan razı olsun. Mensuplarının sayılarını artırsın. Keşke daha çok cemaat olsa da milletimin her ferdi iman ve kur'an hizmetleriyle buluşmanın zevkini yaşasa.
    Cevapla
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat