“Gizli Zındıka Komitesi”
- GİRİŞ23.09.2009 10:42
- GÜNCELLEME23.09.2009 10:42
Bu tabiri Risâle-i Nur külliyatının, bilhassa lahikalarda olmakla beraber, değişik risalelerinde de gördüğümde, tarif edilen sıfatlara göre şahıslandırmama rağmen yine de, “Kim bunlar?” sorusunu sorardım.
Çetin Altan'ın, yıllar önce bir pazar günü Sabah gazetesindeki sütununda, “Harbiye, Mülkiye, Galatasaray cuntası mı?” başlıklı yazısını okuyunca gizli zındıka komitesinin adresini tesbit ettiğimi düşünmüştüm.
Hatta Çetin Altan yazısında, o zamanlarda Hilton otellerinin kat hizmetçilerinin kazandığı parayı örnekleyerek, kendilerinin o kadar bile para kazanamadıklarından şikayet eden Kenan Evren'e bir gönderme yapmış, bir seviye ve seciye tesbitinde bulunmuştu.
Diğer taraftan da, bu cuntacıları kendisine anlatan devrin başbakanının söylediklerine ihtimal vermediğini, kendilerinin de üç nesil Galatasaraylı “Futbol takımı değil!” olduklarını ve çevresinde böyle bir oluşumu o güne kadar hiç düşünmediğinden; “Hadi canım, olur mu böyle şey!” diyerek reddettiğini yazmıştı. Fakat bilahare cereyan eden hadiselerin, o konuyu anlatan zâtı haklı çıkardığından dem vurarak; bir hayli eleştiri getirmişti.
Şimdilerde bu komitenin ülkemizde neler yaptıklarını, Ergenekon adı altında yürütülen bir dava sürecinde görebiliyoruz ve “Aman Allah'ım... “ diye hayretlere düşüyoruz.
Halbuki Bediüzzaman Hazretleri de, Münazarat adlı eserinde; “Efkârı teşviş edip bulandıran, hürriyeti, meşrûtiyeti ve (demokrasiyi) takdir etmeyen kimlerdir?” sorusuna verdiği cevapla, o komitenin teşhirini pek güzel bir şekilde yapmıştı.
“Cehalet ağanın, inat efendinin, intikam paşanın, taklid hazretlerinin, mösyö gevezeliğin liderliğinde, saadet kaynağımız olan meşvereti inciten bir cemiyettir.
İnsanoğulları arasında ona bağlananların bir dirhem zararını, milletin bin liralık menfaatine feda etmeyen... Hem de menfaatini insanların zararında gören... Hem de ölçüsüz ve muhakemesiz mâna veren... Hem de, intikam meyli ve şahsî garazından taviz vermediği halde, mağrûrâne ruhunu millete feda etmek davasında bulunan... Hem de...” diyerek geniş bir tanımlama yapmış.
İşin garibi, Bediüzzaman'ın neredeyse yüz yıl önce yaptığı tesbit, noktasına ve virgülüne kadar doğru
Ne var ki; yakın tarihimiz hep örtülüp sis perdeleri arkasına gizlendiğinden, puslu bir halde olduğundan ve el yordamıyla fark edilebildiğinden olsa gerek, Cemal Kutay; “Sisli Tarihimiz, Puslu Tarihimiz ve Örtülü Tarihimiz” adı altında yıllarca neşriyat yaparak, bu işten bir hayli ekmek yedi.
Bütün tezgahlananlar Cemal Kutay'ın bu işten geçimini sağlaması için miydi bilemem ama; onun ölümünden sonra bu sis perdesinin aralanmasına ne dersiniz
İlhan ÖZTİN / Haber 7
ilhanoztin@hotmail.com
Yorumlar13