Adnan Menderes ve arkadaşlarına yapılan zulüm

  • GİRİŞ17.09.2022 09:03
  • GÜNCELLEME17.09.2022 09:03

17 Eylül 1961… Tam altmış bir yıl önce bugün, ülkemizde çok partili siyasi hayatın kalıcı şekilde başlamasına öncülük eden, bu yönüyle gerçek bir demokrasi kahramanı olan merhum Adnan Menderes hunharca katledildi…

Ülkelerin, milletlerin tarihinde, unutulmak istenen ve fakat unutulamayan tam aksine her vakit hiddetle, öfkeyle ve nefretle hatırlanan, hatırlarda tutulan zaman kesitleri vardır…

27 Mayıs 1960 ile 17 Eylül 1961 tarihleri arasındaki on altı aylık zaman dilimi de, Türk milleti için böyle bir karanlık dönemdir. Zira bu karanlık devir, milletin iradesiyle işbaşına gelmiş bir hükûmetin zorbalıkla devrildiği ve memleketinin kalkınması uğruna gecesini gündüzüne katan devlet adamlarının, yüzkarası metotlarla güya yargılanıp idam edildiği zaman aralığıdır. Aradan altmış bir sene geçmiş olmasına rağmen, bugün gibi taptaze bir millî acının hüküm sürmesidir. 27 Mayıs Darbesiyle birlikte yargılamaya bile gitmeden alçakça infaz edilenler, hapishanelerde işkence ve baskılara dayanamayıp hayatını kaybedenler, Lütfi Kırdar gibi ifade sırasında kalp krizi geçirip ölenler…

Her biri ayrı bir insanlık suçuna maruz kalmış insanlar!.. Bunların bir kısmının yürek parçalayıcı hikâyeleri yazıldı. Ama bir kısmı için bu bile yapılamadı. Bugün hâlâ daha yanaklarını şişirerek, ‘DEMOKRRASİİİ’ diye nutuk atma ucuzluğunda berdevam olan malum tipler, bunca acı gerçeğe rağmen, aynı sazı çalmaya devam edebiliyorsa, bahse konu olayların yeterince aydınlatılamamış olmasındandır. Gerçek şu ki, 27 Mayıs baştan sona bir utanç tablosudur, her yönüyle insanlık suçudur. Bazı sözde hukukçuların o sırada darbecilere yaranmak için, bu insanlık suçuna “meşruiyet donu” biçmeye kalkışması beyhudedir. Hukuk adına yüz kızartıcıdır.

Bu ülkede demokrasinin, çok partili siyasi hayatın gerçek manada işlerlik kazanmasındaki en büyük öncülerden biri merhum Adnan Menderes’tir…

Tek parti sultasının bütün şiddetiyle devam ettiği 1945 yılında, “Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu” tasarısı dolayısıyla, o günün iktidar sahiplerine başkaldırdıkları için, merhum Menderes, Refik Koraltan ve Fuat Köprülü ihraç edildi. (Celal Bayar daha sonra istifa ederek bu üçlüye katıldı ve 1946 yılı başında Demokrat Parti siyasi hayatta yerini aldı…) Altı ay sonra, 21 Temmuz 1946 tarihinde yapılan ucube (Açık oy, gizli tasnif gibi bir saçmalığın uygulandığı) seçimlerle, sureta Meclis’te çoğunluğu temin eden CHP’nin, millet iradesine dayanmayan otoriter iktidarı sallanmaya başlamıştı artık. Ve 14 Mayıs 1950 seçimlerinde, Türk halkı yüzde 53,5 oranında oy vererek, Demokrat Parti’yi ülke yönetiminde yetki sahibi kıldı. Merhum Menderes’in on yıl sürecek Başbakanlığında, memleket yepyeni bir döneme girdi. DP İktidarı her alanda bir kalkınma hamlesi başlattı…

Sanayileşme ve şehirleşmede dev adımlar atılırken, tarımda da ilk defa geniş çapta köy ve kırsal alanlara makine girmiş oldu. Vatandaşın ifadesiyle, köylünün cebi ilk defa para gördü!.. Bununla birlikte, ulaşım, enerji, eğitim ve sağlık alanında bugünkü moda tabirle âdeta devrim yaşandı...

Başbakan Menderes tek kelimeyle kendisini halkın hizmetine adamıştı. Gecesini gündüzüne katarak, ülke meselelerinin bir an evvel çözüme kavuşması ve yurt kalkınmasının hızlandırılması için çırpınıyordu...

Gelgelelim birileri bu hizmetin önünü kesmek için harekete geçti. 1950 seçimlerinin sonucunu dahi hazmedemeyen ve daha o gün halkın iradesine karşı çıkan şer odakları, derhal harekete geçip cuntalar kurdu…

Netice olarak on yıl sonra, halkın seçtiği meşru hükûmet bu gayrimeşru cunta tarafından silah zoruyla devrildi. Darbe sırasında ve sonrasında, Demokrat Parti mensuplarına karşı ika edilen aşağılık işkence ve baskıları Türk siyasi tarihinin en büyük kara lekelerindendir. Bilhassa merhum Adnan Menderes ve diğer üst seviye parti ve hükûmet yetkilileri çok aşağılık muamelelerle yüz yüze bırakılmıştır. İnsanlık haysiyetinin bu denli zarar gördüğü hadiseler tarihte çok azdır. Adaletle uzaktan yakından ilgisi olmayan uyduruk bir mahkeme kurdurularak, bu isim altında utanç verici yargılamalar yapıldı. Yargılananların her fırsatta aşağılanması için her türlü kirli tezgâh kurulmuştu…

Bir tarafta işkence ve baskılar, diğer taraftan hakaret, iftira ve aşağılamalar!

İşte böyle bir “devr-i şeamet” idi 27 Mayıs… 

“Yassıada Adalet Divanı” denilen uyduruk mahkemeden, vicdanları kanatan zalim kararlar çıktı. İdam cezalarının büyük kısmı daha sonra müebbet hapse çevrildi. Ancak Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan için bu yol işlemedi. 16 Eylül’de Zorlu ve Polatkan, 17 Eylül’de Menderes katledildi!..

Merhum Menderes’in en büyük hizmeti, şüphesiz 18 sene boyunca “Tanrı uludur…” diye değiştirilmiş olan Ezan-ı Muhammedi’yi, hakiki şekline çevirmesidir. Bundan dolayı milletimiz onu hep “EZAN ŞEHİDİ” olarak yâd ediyor. Allahü teala ona ve arkadaşlarına gani gani rahmet eylesin...

TÜRKİYE GAZETESİ

Yorumlar1

  • Esasında 1 yıl önce Şikayet Et
    Adnan Menderes cumhuriyetçiler kadar berbat olmasada aslında fazlaca icraat yapamamış,İdam edilme sebebi ozaman ABD nin art niyetini anlayıp, Rusya ve Çin e yaklaşması, ak parti hükümetine düşmanlığın sebebi, batıya kafa tutup Rusya'ya yaklaşması. Haliyle batıdan kurtulmalıyız
    Cevapla
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat