Terörsüz Türkiye sürecinde SDG/PKK düğümü…
- GİRİŞ23.12.2025 08:28
- GÜNCELLEME23.12.2025 08:28
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Millî Savunma Bakanı Yaşar Güler ve MİT Başkanı İbrahim Kalın dün Şam’a yeni bir ziyaret gerçekleştirdi. Ziyaretin sebebi, SDG/PKK/PYD’nin 10 Mart Mutabakatına uymada ayak sürümesi...
Uzun zaman Türkiye ile Amerika Birleşik Devletleri arasında sıkıntılı bir mesele olan SDG (Suriye Demokratik Güçleri) /PKK/PYD, şimdilerde ise İsrail ile ciddi bir probleme dönüşmüş durumda… Amerikan Yönetimi bugüne kadar, SDG/PKK konusunda, hep zikzaklı bir politika ortaya koydu. Güya DEAŞ’a karşı ortak mücadele etmek için, SDG’yi kendisine alenen ve resmen ortak yaptı!.. Hâlbuki, Donald Trump’ın da mükerrer beyan ve ikrarına göre, DEAŞ terör örgütünü bizzat Barack Obama ve onun dışişleri bakanı Hillary Clinton kurmuştu… Şu tuhaflığa bakınız ki, ABD aynı zamanda, güya DEAŞ ile mücadele için de ayrı bir koalisyon kurmuştu. Ve daha yeni Trump tarafından ilan edildi ki, mevcut Suriye iktidarı 90. Ortak üye olarak, DEAŞ’la mücadele koalisyonuna katılmış bulunuyor. Demek oluyor ki, bugüne kadar pek çoğu fiilen sahnede görülmeyen 89 tane ülke, bu koalisyonun içindeymiş… Birinci iktidar döneminde Trump; Suriye’deki Amerikan askerlerini geri çekip, DEAŞ macerasına son vermek istedi. Fakat bu konuda Amerikan derin devletini bir türlü aşamadı. Zira bu yöndeki kararını açıkladığında, ABD güvenlik mekanizmalarının üst noktalarında yer alan bir düzineye yakın komutan, danışman vs. istifa etti. Anlayacağınız Pentagon ve CIA ve CENTCOM sonuna kadar direndi ve neticede Trump’ın verdiği karar havada kaldı… Fakat bu defa Trump daha güçlü bir şekilde işbaşına geldi ve savunma ve güvenlik konusundaki kadroları büyük ölçüde kendi inisiyatifi ve tercihi ile şekillendirdi. Yani bu defa oldukça kararlı ve ilgili makamlar üzerindeki baskısı netice vermiş görünüyor. En Fazla direnç gösteren CENTCOM (Orta Doğu ve Kuzey Afrika’dan sorumlu merkezî komutanlık) bile aynı çizgiye geldi ve SDG’nin, 10 Mart 2025 Mutabakatında çerçevesinin çizildiği gibi, Suriye Ordusu ile entegre olması konusunda resmen çağrıda bulundu. Bu görüş ve yaklaşımı teyit meyanında, hem Trump hem de ilgili danışman ve temsilcileri tekrar tekrar, bu entegrasyonun artık gerçekleşmesi telkininde bulunuyor. Ne var ki, tam da bu noktada çok başka bir olumsuz faktör devreye girdi ve süreci baltalamak için bütün imkân ve kabiliyetlerini seferber ediyor…
Evet, İsrail’den bahsediyoruz… Nusayri ve Dürzi azınlığı provoke ederek, Suriye’yi bölüp parçalamaya çalışan Siyonist İsrail, SDG üzerinden de ülkenin kuzeyinde, kendince tampon bir bölge oluşturmak suretiyle, hem Türkiye’nin ulusal güvenliğini tehdit altında tutmak hem de stratejik menfaatlerimizi haleldar etmek istiyor. Daha da ötesi, Siyonist yayılmayı fiilen sürdürmeye çalışmak hedefiyle, SDG’yi fikren iğfal ediyor. ABD nezdinde eski desteği bulamayan ve yolun sonuna geldiği konusunda yaygın kanaatin hâkim olduğu bir dönemde, SDG/PKK acaba yeni bir destek ve imkân bulabilir miyim diyerek İsrail’e yanaşmış bulunuyor… Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın son günlerde daha sık ve daha keskin cümlelerle ifade ettiği üzere, “SDG bazı faaliyetlerini İsrail ile birlikte yürütüyor.” İsrail’in tutum ve davranış entegrasyonu olumsuz etkilediğini belirterek, bu ülkenin yayılmacı emellerden vazgeçmesi gerektiğini hatırlatıyor. Bakan Fidan’ın keskin ve direkt muhatabı hedef alan sözleri diplomatik üslubun sınırlarını zorlayıcı mahiyette yorumlanıyor… Fidan, 10 Mart’tan bu tarafa, entegrasyon mutabakatına uymamakta direnen SDG’nin bu yönde bir niyeti olmadığına da dikkat çekerek, sürecin geldiği kritik noktayı işaret ediyor. SDG’ye tanınan yılbaşına kadar entegrasyon mühleti, bitmek üzere… Türkiye bugüne kadar “stratejik bir sabırla” SDG’nin silahlı bir çözüme gerek kalmadan, Suriye Ordusu ile bütünleşmesi için bekledi. Ancak bu beklemenin artık aynı şartlarla devam ettirilmesi herhangi bir anlam ifade etmiyor!..
Peki sonuç ne olacak? Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Millî Savunma Bakanı Yaşar Güler ve MİT Başkanı İbrahim Kalın'ın dün Şam’a gerçekleştirdiği kritik ziyaret, SDG’nin Suriye ordusuna entegrasyonu konusundaki son müzakere adımlarından biri mahiyetinde. Şayet SDG/PKK aynı kafada gitmekte ısrar ederse, sonunda bir askerî operasyon kaçınılmaz olacaktır. Operasyon meselesi hayli sık biçimde ifade ediliyor. Ancak bu operasyonun biçimi, çapı ve sahadaki etkisini zaman ve şartlar gösterecek. Dileriz ki, SDG/PKK örgütü, aklın yolunu seçip, bölgenin huzuruna katkıda bulunma basireti göstersin… Esasen bu konuda geriye dönük kırk küsur senelik maceradan yeteri kadar ders çıkarması zor değil! İsrail’in boyunun bu çetrefil meseleyi kendi yayılmacı emelleri yönünde sürdürebilmesine takat getiremeyeceğini akıl etmesi, SDG için en faydalı tercih olacaktır. Fakat belli ki, hâlâ İsrail’den ve bir ihtimal ABD’nin bir yerde devreye girmesinden ümitlenerek yanlış yolda ısrar ediyor. SDG bugüne kadar ABD’nin kanatları altında Suriye’nin en zengin topraklarının yaklaşık üçte biri kadarını kontrol altında tutabildi. Fakat köprülerin altından çok sular aktı. Şöyle ki, Suriye’nin petrolünü terör örgütünden satın alan Beşar Esad rejimi artık tarihe karıştı. Yani bölgede dengeler o kadar çok değişti ki, eskiyi aramak beyhude olur… Gelgelelim SDG/PKK terör örgütü ille de kafasını taşa çarpmak istiyorsa bunu deneyebilir. Ancak aklı başına geldiğinde iş işten çoktan geçmiş olur! Mazlum Abdi Şahin hayatının kumarını oynamaktan vazgeçmezse, yapılacak başka bir şey yok: Zor oyunu bozar!..
Türkiye Gazetesi
Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol