İmparatorluk bakiyesi devletler ve yayılmacılık…

  • GİRİŞ06.01.2020 11:07
  • GÜNCELLEME06.01.2020 12:25

Dünya tarihindeki devletleri İmparatorluk olanlar ve olmayanlar şeklinde iki temel kategoriye ayırmak yanlış olmayacaktır…

 

 

İmparatorlukları da kendi içinde kategorize ederek kara ve deniz şeklinde yine iki temel üzerine oturtabiliriz…

Hâkimiyet alanını denizler üzerinden genişletebilen imparatorlukların çok daha büyük coğrafyalara yayılabildiği, tarihsel bir gerçekliktir…

 

 

İmparatorlukların en temel özelliği, yayılmacı oluşları ve rakipsiz kalma arzularıdır…

Bu sebeple her noktada birinci sırada olmakla ilgili çok ciddi bir baskıları vardır; kendi kendilerine dayattıkları…

Klasik imparatorluklar çağı, birinci dünya savaşıyla sona erdi diyebiliriz…

Dağılan bu imparatorluklardan birçok ulus devletler oluştu…

Bu ulus devletler her ne kadar bir imparatorun himayesini kabul etmese de, onların şanlı tarihlerine yaslanmaktan imtina etmemiş hatta iftihar duymuşlardır…

Dünyanın neresinde olursa olsun her imparatorluk bakiyesi devlet, kendisini yıkılan “şanlı” imparatorluğun “en hak sahibi evladı” olarak lanse etmeye çalışmıştır/çalışmaktadır…

Bugünlerde oldukça öneli gündemlerimizin başında gelen Libya meselesi de, böyle bir hikâyeye uzun bir dönemden beri konu olmuştur…

Osmanlı zayıfladıktan sonra Avrupa’nın en zayıf ülkelerinden biri olan İtalya bile kendisini Roma’nın varisi olarak görmüş, Ak Deniz’i de onun bir iç denizi olarak tarif edip, Libya’yı işgal etmiştir…

Bugün özellikle yanı başımızda yaşananları da biraz bu perspektiften teraziye vurmak, meseleye makro bir bakış sunabilecektir…

Bugün özellikle Batı’nın daha önceki küresel temsilcisi olan Avrupa’nın yayılma enerjisini kaybetmesi ve sömürgeleri üzerindeki baskıda ortaya çıkan zafiyetler, bu coğrafyaların imparatorluk bakiyesi devletlerine, tarihini yeniden hatırlama fırsatı vermiştir…

Özellikle İran’ın -her dönemde farklı olmakla birlikte- bugün dinamizmini Şii inancından alan bir yayılma politikası izlediği aşikârdır…

Bu politika, belirli bir dönemde ABD’nin de işine yaramış ve himaye görmüştür…

Kime karşı?

Elbette bir Osmanlı bakiyesi olan ve İran’a göre İslâm coğrafyasındaki etkileme kapasitesi daha yüksek olan Türkiye’ye karşı…

Yoksa bir “Şii hilali” masalını başka hangi mücbir sebep ABD’ye şirin gösterebilirdi ki?

Elbette bu coğrafyanın meselelerini binlerce kilometre mesafeden gelen ve bu coğrafyanın “süper barbarı” konumunda olan ABD çözmemeli; üstelik harâmî edasıyla…

Bu sebeple Kasım Süleymani’nin ABD tarafından katledilmesine sevinemeyiz…

Fakat yine hiç kimse aynı katil ABD’den yayılmacı emellerine destek alırken ve bunu da en çok Türkiye’nin engellenmesi adına yaparken mutluluk pozları veren bir şahsın ölümüne üzülmemizi de bekleyemez…

Benim bu konudaki tavrım ülkem adınadır ve nötrdür…

Duygusal bakanlara İran’ın ABD ile balayı başlattıktan sonra uranyum meselesinde Türkiye’ye takındığı tavrı hatırlatmak isterim; oysa Türkiye neleri göze almıştı…

Yine PKK’yı hep bir şantaj aracı olarak bir kenarda tutmasını…

Türkiye tarihinde de bir imparatorluk geleneği vardır elbette…

Bu da istilacı olmayan, dengeleyici bir gelenektir…

Bütün bu kargaşaya ve yol kesme çabalarına rağmen Türkiye kendi inandığı yolda kararlılıkla ilerlemeye devam ediyor; gazı da freni de kendi himayesinde olarak…

DİRİLİŞ POSTASI

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat