Bir çözüm aracı olarak manevi değerler…

  • GİRİŞ10.12.2021 11:26
  • GÜNCELLEME10.12.2021 11:46

Her ibret vesikasına rağmen giderek daha da dünyevileşen bir toplum olmaya devam ediyoruz…

Oysa pandeminin başlarında her birimiz ne kadar da umutluyduk bir yönüyle; bütün olumsuzluklarına rağmen bizi daha da kenetleyecek ve “kıymet bilir” yapacaktı…

Peki, öyle mi oldu?

Elbette ibret alanlarımız ver/vardır; lakin yansıyan yönüyle sadece dillendirilen temennilerden öteye gidemediğimiz de acı bir vakıa…

İstismar, şiddet, mala çökme, stokçuluk, vicdanları kanırtırcasına zamlar tam gaz ivmelenerek devam ediyor…

Empatisi olmayan bir anlayış, meseleyi sadece çıkarlara indirgemiş durumda…

“Kaybedilen nedir, kazanılan nedir”in iyi bir muhasebesi şart değil mi?

Bize gereken merhameti, vicdanı sağlayacak olan şey maddede değildir oysa…

Bu coğrafyanın, bu medeniyetin tarihsel hafızasında “manevi” olanın neleri inşa ettiğini, İslâm ile şekillenen hamurunun neleri yaşattığını, ehline anlatmaya bile gerek olmamalı…

Batının insaf ehli ilim erbabının dahi hakkını verdiği gerçekleri yeniden keşfetmek zorundayız; birbirimizi daha fazla yok etmeden ve yok olmadan önce...   

Frederick Taylor, “insan ilişkileri” üzerine yaptığı deneysel bir araştırmanın sonucunda vardığı noktayı şu şekilde özetliyordu: “Çok önem verilen maddi teşvikler bile, üretkenliğin artırılmasını etkilemede ve çatışmaları bertaraf etmede manevi faktörler kadar etkili değil…”

Evet, neden bu kadar çatışmacı bir dil ve üslup ürettiğimizin en açık delili, manevi olandan uzaklaşmak değil de nedir…

Siyasetimizi esir almaya çalışan seviyesizlik, dünya çapında yaşanan salgın afatının hangi yönünden ibret almıştır acaba ya da bir ibret izi var mıdır?

Küresel ya da ulusal dayanışma ve merhamet endeksi dramatik bir ivme ile umutları yeşertebiliyor mu?

Keşke bütün bu ve benzeri sorulara yüreklere su serpen bir cevapla karşılık verebilsek…   

“Yalana çobanlık” yapan bir siyaset biçimi hakikat adına ne söyleyebilir ki…    

Değerleri katılaştırmak yerine sıvılaştıranlar, hangi zamanda ve zeminde manevi olanla yollarını kesiştirebilir ki…

Çıkarların hayatımıza taşıdığı bütün çatışmalardan kurtulmanın çözüm aracı, “manevi” olanın yeniden ve her defasında yeniden keşfidir…

Bize sabretmeyi, keşfetmeyi, tevekkülü, kanaati, tefekkürü, merhameti ve daha nicesini öreten ve öğütleyen bir manevi iklim, çatıştırıcı olabilir mi?

Bütün istikametlerin bizi çıkaracağı en temel hakikati unutturmaya çalışan dünyeviliğe inat, yeniden bir keşifle hakiki olana yönelmek zorundayız…

Daha ne kadar canı yanacak insanın/insanlığın…

Sizce de kurtuluşu yaban ellerde aramaya artık bir son vermek gerekmiyor mu?

Diriliş Postası

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat