Küresel bir krize alaca karanlıktan bakmak…
- GİRİŞ25.03.2022 11:35
- GÜNCELLEME25.03.2022 11:36
Türkiye’de yaşanan hayat pahalılığını bugün yüzeysel ve gündelik siyasetin penceresinden değerlendirmenin ne denli hatalı olduğunu göstermesi bakımından, abim Dr. Eyüp Öz’ün; “1929 Dünya Ekonomik Krizi’nin Türkiye’ye Sosyo-Ekonomik ve Siyasal Yansımalarına İzmir ve Menemen Örneği Üzerinden Çok Yönlü Bir Değerlendirme” başlıklı makalesi yazıma ilham kaynağı oldu…
1929’da yaşanan kriz küreseldi ama her bir ülkeyi kendi dinamikleri içerisinde ve çok derinden etkilemişti…
Bugünü özellikle 2001 krizine benzetmeye çalışanlar var; çok hatalı olarak…
Çünkü o gün yaşananlar tamamen Türkiye’nin kendi iç dinamikleriyle ilgiliydi ve bir iç krizdi…
Dönemin iktidarının, koalisyonların büyük bir vebali vardı açık olarak; siyasi istikrarsızlığın beslediği krizde…
Elbette bir hayat pahalılığı olsa da bugün yaşananları bir kriz olarak nitelemek yanlıştır…
Ortada IMF’nin kapısına dayanmış, maaşlarını ödeyemeyen, gıda ve arz kıtlığı çeken bir Türkiye yok…
Büyük ekonomik krizlerin dönüşüm süreci -sıralamaları bazen değişse de- kabaca şöyledir: İlk aşamada piyasa daralması, ardından işsizliğin artması ve alım gücünün düşmesine bağlı sosyal sorunlar ve son olarak da eğer kırılganlığı varsa siyaseti etkiler…
Fakat 2001’de süreç tamamen tersten başlamış ve bozulan siyaset, domino etkisiyle diğerlerini yıkmıştır…
Zira güçlü bir siyasi irade diğer yıkımları durdurabilir ya da mutedil hale getirebilirdi…
Jean Bouvier ekonomik krizlerle ilgili bir yazısında, Ekonomik büyüme ve küçülme süreçlerini taşkın bir selin akışına benzetir. Dolayısıyla bu coşkun suyun yüzeyi ve dibindeki farklı akış hızlarını, girdapları, ters akıntıları, çevresinde yol açacağı yıkımların boyutunu ve içinde ne kadar malzeme taşıdığını, daha doğrusu felaketin boyutu ve sonuçlarını doğal olarak sel bitmeden kestirmek mümkün değildir der…
Wall Street Felaketi veya “Kara Perşembeˮ olarak adlandırılan 1929 buhranı da adeta bir ‘sel gibi’ dalga dalga dünyaya yayılmış, yaklaşık on yıl kadar etkisini sürdürmüştür…
Bugün henüz alaca karanlığında olduğumuz, yeterince görüş açısına sahip olamadığımız, pandemiyle ortaya çıkan ve Rusya-Ukrayna Savaşıyla derinleşen bu krizin de nereye evrileceği, ne kadar süreceği ve bir sel gibi içinde ne taşıdığı ancak yılar sonra aydınlanacak…
Bugün söylenen, yazılan her şey büyük oranda el yordamına ya da geçmişin aynasına dayanıyor…
Yani mesele birilerinin dediği gibi; “Her şeyin müsebbibi bu iktidardır” daki kadar basit bir izaha indirgenemeyecek kadar boyutludur…
Gündelik siyasette çıkarı olanlar meseleyi bayağılaştırarak iktidarı elde etse bile, onların torunları bir gün mutlaka hakikati haykıracak, kendileri de muazzep olacaklardır…
Bir uyarı da hakkından fazlasına göz diken stokçulara: Her kriz, kısa süreli fırsatçılığa izin verse de sonun da kazanan mutlaka devletler olmuştur; devletçi politikalar güçlendiği için…
Yani şansınızı fazla zorlarsanız, tarihte tekerrür şansını mutlaka zorlar…
Üstelik bu, bütün dünya da geçerli bir yöntem olmuştur; 1929 sonrası Atatürk’ün yöneldiği politikaları da bu açıdan iyi değerlendirmek gerekiyor…
Elinizdeki nimetin kıymetini kendiniz yok etmeyin…
Sonra eyvah kâr etmez…
Benden söylemesi!
Tatlı tatlı yiyin ve hep öyle yiyin; olur mu?
Diriliş Postası
Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol