Belirgin belirsizlikler devam ederken…
- GİRİŞ22.08.2022 08:41
- GÜNCELLEME22.08.2022 08:41
İnsanlar geleneksel aidiyet bağlarının çökmesiyle ya da yeninin cazibesine kapılarak farklı sosyal yapılara tabi oluyorlar...
Hatta kıtalar arası insan akışının öznesi konumundalar…
Mideler sadece kendi coğrafyalarının ürettiği ile doymaktan çok uzaklaştı…
Bu sebeple başkalarının elindekine göz dikmiş, kasaları zengin ama vicdanları fakir birçok toplum türedi…
Sömürerek güç elde eden, güç elde ettikçe daha fazla sömüren bu oburlar, kendi lehlerine bütün sınırları “belirgin bir şekilde belirsiz” hâle getirdiler...
Sınırlarına hatta onun da ötesinde şehrine, köyüne, ailesine saygı duymadıkları insanlardan, kendi sınırlarına saygı bekliyorlar; yüzsüzlükleriyle…
Sadece saygı beklemekle de kalmayıp; “Acaba zulmümüz bize döner mi?” korkusuyla sınırlarını dikenli tellerle kapatıp tehlikeden kurtulduk sanıyorlar...
Oysa “Yeni dünya düzeni” diyerek ortaya çıkanlar, Ken Jowitt’in ifadesiyle, “Yeni bir dünya düzensizliği” meydana getirdiler...
Bauman’ın ifadesiyle de “insanlık atığı” bir sürü maddi ve manevi çöp yığını oluşturan bu savurgan, vahşi, kapitale dayalı seküler zihniyet, insanlık açısından “SOS” veriyor…
Bu zeminde insanlık ve onu onurla yaşatacak olan tüm kıymet-i harbiyesi olan değerler ve kurumlar daha ne kadar can çekişmeye devam edecek…
Bu paradigmal kırılma ne zaman yeni bir huzur evresine eklemlenerek, kasılma dönemini sonlandırıp yeniden gelişme ve genişleme evresini başlatacak?
“Uzun zamanın tarihi” için hiçbir kıymet-i harbiyesi olmayan bu kırılma, insan hayatında oldukça büyük bir yer tayin ediyor…
Belki onun da üzerine çıkabileceği gerçeği, “feda-i nesil” olarak karşımızda duruyor…
Evet biz hala belli oranda insanın, ailenin, bebeğin, gencin, yaşlının hatta hayvanın ve bilcümle yaratılmışın; “Yaradandan ötürü hoş görüldüğü” İslâm anlayışı ile belirginleştiriyoruz hayatı…
Gelecek nesillerimize karşı bu vebali taşıdığımızı da asla bir kenara bırakamayız…
Bütün mücadele azmimizin kaynağı da işte bu vebaldir…
Eğer tarihte de “vakti zevale denk gelenler” pes etselerdi, ne Selçuklu ne Osmanlı ne de Türkiye Cumhuriyeti olamazdı…
Ülkemizde maddi inkişafın hızla mesafe aldığı bu dönemde ilimi, ahlaki ve kültür inkişafımızın da aynı oranda hız kazanması çok önemlidir…
Bu durum, bizim İslâm coğrafyasına ait sorumluluklarımızın da bir gereğidir…
Bugün daha sıkı ilişkilerle “bir” olmamız gerekirken zulüm ve zorbalıkla sindirilmiş, zayıflatılmış, zihinleri ve hakikatleri bulandırılmış, teröre duçar olmuş kardeşlerimizi de uyandırmak zorundayız…
Onlara karşı, bulundukları bulanık hâlin farkında olarak davranmak ve öfkelenmeden, aklımızla hareket etmek zorundayız…
Zira bulanmış olanı yeniden berraklaştırmak zor ama en önemli sorumluluktur; zihni hala berrak kalanlar için…
DİRİLİŞ POSTASI
Yorumlar1