Gümrüksüz yalanlar

  • GİRİŞ07.04.2023 09:39
  • GÜNCELLEME07.04.2023 09:39

İdeolojik miyoplukla malul bir kitle, hiçbir kanıt aramadan ne söylense bir “iman” mertebesinde karşılıyor.

Ancak ilkeli ve ahlaklı olmanın sınırlayabileceği yalanlar, öyle anlaşılıyor ki birileri için hiçbir bariyere takılmadan, hiçbir gümrük tarafından denetlenmeden sahaya sürülüyor.

Öyle anlaşılıyor ki Masa’nın adayı Kılıçdaroğlu, seçimler yaklaştıkça uçsuz-bucaksız vaatlerini, bu alıcı kitleye servis etmeye devam ediyor/edecek.

Stratejik yalancılığının prim yaptığını zannetmesi aslında sadece onun zafiyeti değil.

Öyle ya, içlerinde kendisini muhafazakâr, milliyetçi hissedenler de dâhil olmak üzere beş parti kendisini bütün bu yalanlara rağmen aday göstermedi mi?

Bir televizyon programında neredeyse her şeyi “bedava” vereceğini söyleyen bir aday olarak konuşuyordu.

Aklın ve mantığın bütün ilkelerini iflas ettiren bu yaklaşımın sadece, “şu seçimleri alalım da” demekten başka hiçbir geçerliliği olamaz.

Dünyanın en zengin ülkelerinin bile yapamadığını, yapamayacağını vadeden bir “akılla” karşı karşıyayız.

Deprem bölgesinde yıkılan ve maliyeti kimi hesaplara göre 100 milyar dolar olacağı tahmin edilen konutları “bedava yapacağım” diyor.

Üç ay içinde Avrupa ile vizeleri kaldıracağını vadediyor; sanki Avrupa’nın da cumhurbaşkanı olacak ve tek talimatla işi çözme kudretine erişecekmiş gibi.

Borçlar siliniyor.

Bedava besi hayvanları, yemler dağıtılıyor, dağıtılıyor, dağıtılıyor…

Belli ki kitleden fena gaz almış.

Uçuyor, uçuyor, uçuyor…

Yere nasıl çakılır bilmiyorum ama iki temel ihtimal var.

Birincisi sandıkta çakılmak, ikincisi ise -şayet kazanabilirse- iktidarda çakılmak.

Birincisi sadece kendisini ve Masa’yı tarihe gömer, ama -Allah korusun- ikincisi ülkenin ve milletin çöküşü olur.

Zira İstanbul seçimlerinde de “İstanbul nimet, nimet” dediler, ama vadettikleri bedavalar şimdi akıllarına bile gelmiyor; zamlar da cabası.

Ama bir de sıkılmadan “25 yılda yapılamayanı 5 yılda yaptık” diyorlar.

İsraf dediler, gelince bitireceğiz dediler; ama hala ispat bekleyen kocaman bir iddia olarak orada duruyorlar; Yenikapı’daki bisikletlerin bile eklendiği ama ona rağmen ispat edilemeyen o komik showa rağmen.

“1700 makam arabası var” dediler ama kamyonetleri, zabıta araçlarını bile getirdikleri halde 700 civarında bir araç sıralayabildiler.

Sonra rezil olunca da “biz gelmeden hepsini geri iade etmişler” deyip işin içinden sıyrılmaya çalıştılar.

Bir de utanmadan katbekat fiyatla ve sayıyla yeni araçlar kiraladılar.

Gerçekte var olanlara pek bir şey ekleyemeyince farklı görünmek adına ya yalan ya da alay yolunu seçiyorlar.

İBB Başkanı ve Akşener de işin meddahlık kısmını üstlenmiş gibi görünüyor bu noktada.

Güya Erdoğan’ın özgüvenine saldırıp küçük düşürmeye çalışıyorlar kendilerince.

Müstehzi, irrite edici, karşısındakinin sinir sistemini zorlayan, zayıflara layık bir siyaset biçimi sergiliyorlar.

Fakat öyle anlaşılıyor ki rakip, tecrübesiyle bu oyuna düşmeyince yine kendi öfkelerine yenik düşüyorlar.

Akşener’in son “kurşunlu show”u bunun en çarpıcı örneği oldu.

Siyasi tarihin en kötü konuşmalarından biri olarak Meclis kayıtlarına girdi.

Bir an Hitler’in fotoğrafı belirdi karşımda.

Merak edenler ne demek istediğimi mukayese için Youtube’dan izleyebilirler.

Dahası, Kahraman Şehit Ömer Halisdemir’i örnek verirken “kontrollü darbe” diyen “adayı” hiç aklına gelmiş ve utanmış mıdır?  

İBB Başkanı da “bas-it” vakasıyla ve YSK üyelerine hakaretiyle bu gerçeği göstermişti.

Bunca yalanın, tiyatronun, alaya almanın karşısında adeta çelikten leblebi çiğnemek zorunda kalan Erdoğan’ın, yine çelikten bir irade ile bunları savuşturması gerekiyor; hep olduğu gibi.

Zira keskin sirkenin küpüne zarar vereceğini hâlâ bilmiyor olabilir mi?     

DİRİLİŞ POSTASI

Yorumlar1

  • Vurucu 2 yıl önce Şikayet Et
    Kaleminize sağlık
    Cevapla
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat