Güç tehditli diplomasi
- GİRİŞ24.11.2025 08:16
- GÜNCELLEME24.11.2025 08:16
Bugünlerde Amerika Birleşik Devletleri’nin, hemen yanı başındaki Venezuela, Kanada ve bazı yerlere uyguladığı tehdit politikasının tarihsel bir arka planı var.
Bu yöntemi ilk keşfedenler de Amerikalılar değil.
Neredeyse insanlık tarihi kadar eski reflekslere dayanıyor.
Sadece devletler değil, bireysel zeminde insanlar bile aslında karşısındakine bir şeyleri kabul ettirmek için sık sık güç tehdidine başvuruyorlar.
Hakkı olanı ya da daha fazlasını elde etme veya istediğini yaptırma saikiyle karşısındakine, “Sana neler yapabilirim görüyor musun?” gösterisi, gösterişi yapar insan.
Elbette güç gösterisinin bin bir yolundan sadece biridir savaş ya da yumruk.
Bütün örnekler ya da onların tarihine girmenin imkansızlığı yüzünden sadece birkaç örmekle yetineceğim.
İnanıyorum ki bu örnekler meseleyi zaten iyi izah edecektir.
Roma imparatoru Augustus, Partlara karşı bir güç elde etmek istiyor ve müzakerelerde de alabileceğinin en iyisini arzu ediyordu.
Bunu savaşmadan ama en etkili şekilde yapması gerekiyordu.
Zira Partlar da güçlüydü ve bir savaşta kendileri de epey zarar görebilirdi.
Buna meydan vermemek için ordusunu sınıra yığdı ve masaya o güçle oturdu ve istediğini de almış oldu.
Roma İmparatorluğu en güçlü yüz yıllık tarihinde bunu çok defa uygulamıştı.
Çünkü bu oyunu ancak güçlüler oynayabilirdi.
Zira hesaplar tutmadığında, güvenmeniz gereken bir ordu gerekecektir.
Arkası boş tehdit, en kötü siyaset biçimi olarak büyük faturalar ödetir hatta yok olmaya bile sebep olabilir.
Saha gücüne vurgu yapan, “Güçlendirilmiş diplomasi” kavramını, Kofi Annan meşhur etti.
Kıbrıs Müzakereleri sürecinde de çokça kullanıldı bu kavramsallaştırma.
Bugün pek çok kişinin sorduğu, “ABD, Venezuela’da ne yapmak istiyor?” sorusunun cevabı da hem bu örneklerde hem de ABD’nin kendi dış politika enstrümanlarında gizli.
ABD neredeyse kendi tarihi boyunca bu stratejiyi, “Gunboat Diplomasi” adıyla uyguluyor zaten.
Herhangi bir devletle ilgili bir iktidar restorasyonu düşündüğünde ya da çıkarlarını korumak istediğinde kara ve deniz birliklerinin desteği ile bunu sağlıyor.
ABD askeri unsurları o devletin hemen yanı başında mevzileniyor ve içeride destek verdiklerine ve o devletin yönetiminde alması gereken mesajları ayrı ayrı veriyor.
Birine “yanındayım” diğerine de “karşındayım” diyor aslında.
Cesaretlenen muhalifler ya da isyancılar, içeride yeteri kadar kargaşa çıkardığında, istikrarı bozabilirlerse istenilen elde edilmiş oluyor.
ABD’nin bu güç tehditli diplomasisi, güç tehditli -sözde- demokrasi üretiyor ve bir süre sonra da demokrasi nefreti doğuruyor tabi.
ABD’nin, “Demokrasi götürüyoruz.” dediği yerlere bakmanız yeterli, bu diplomasinin sonuçları açısından.
Özellikle Güney Amerika örneklerinde bu hakikat daha belirgin.
ABD bir gün tökezlerse bu nefretin ne olduğunu hepimiz daha iyi göreceğiz.
Tabi diğerleri oturup beklemiyorsa…
Not: Uzun bir öğretmenlik dönemi yaşamış biri olarak, tüm öğretmenlerimizin gününü can-ı gönülden tebrik ediyorum… Çabaları daim olsun…
Diriliş Postası
Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol