İçeriden bir hastalık: Kardeş kavgaları

  • GİRİŞ01.12.2025 08:55
  • GÜNCELLEME01.12.2025 08:55

Bir bölgeyi ya da bir ülkeyi ancak birlikte olurlarsa koruyabilecek olanların, birbiriyle kavga etmelerinin ne anlama geldiğini, en iyi Kafkaslardaki kardeş kavgaları anlatabilir herhalde.

Şunun şurasında sadece iki yüz elli, üç yüz yıl öncesine gittiğinizde sadece dağınık kinezliklerden müteşekkil Rusların, yaklaşık yüz yılda nasıl bütün Orta Asya’yı ve Kafkasları ele geçirdiğinin tek bir cevabı vardır; o da bölgede yaşayan Türk Hanlıklarının birbirine düşmeleri ya da düşürülmeleridir.

Birbirlerine düşmüşlerdir çünkü kendi aralarında güç mücadeleleri yaşamışlardır.

Birbirlerine düşürülmüşlerdir çünkü Ruslar, en büyük başarılarını, bu oyuna getirmelere borçludurlar.

Osmanlının zayıflığından ilk ve en fazla yararlananlar -hem Balkanlarda hem de Kafkaslarda- Ruslar oldular.

Bunun sebebi elbette hem coğrafi olarak daha yakında olmalarıydı hem de uyguladıkları -Ortodoks eksenli- kışkırtma ve espiyonaj faaliyetleriydi.

Deli Petro’nun gösterdiği hedef doğrultusunda tüm Türkistan ve Orta Asya’da çok büyük mühendislik hesapları yaptılar.

Katarina’nın “Roma Yolu” projesiyle de Balkanlar ve İstanbul hedeflerinden hiç vazgeçmediler.

Kafkaslar ve Orta Asya hedeflerini kolaylaştıran en önemli şey Kazan, Astrahan ve Hokand Hanlıklarının Petro’ya karşı birleşmek yerine, birbirlerinin açıklarını kollamaları oldu.

Aynı idealler doğrultusunda -daha sonra Osmanlı büyükelçiliği de yapacaktır- Albay İgnatiyev hazırladığı raporda, Türkistan bölgesi için şu hazin cümleleri kullanır: “Rusya bu ülkeleri işgale derhal başlamalıdır. Yalnız bunun için Rus kanının fazla dökülmesine gerek yoktur. Zira buradaki üç Türk hanlığı arasında yeteri kadar ihtilaf vardır. Rusya’nın yapması gereken şey bu ihtilafları körükleyerek onları birbirine düşürmektir.”

“Keşke başarısız olsalardı.” diyesi geliyor insanın; ama ne yazık ki öyle olmuyor işte.

Aynı şekilde, Prens “Gorçakof Deklarasyonu” da bu işgal ve ilhaklarda çok etkin bir böl, parçala, yut etkisi oluşturuyor.

“Yarı vahşi” olarak nitelediği Türk toplumlarına medeniyet götürmenin bir görev olduğunu eklemeyi de ihmal etmiyor.

Bu deklarasyona İngiliz Avam Kamarasından da destek gecikmiyor, Mr. Forsyth’i; “Bu deklarasyon, Rusya’nın dışarıdaki dostlarına hitap ediyor.” diyordu.

İngiliz Başbakan Benjamin Disraeli’de, olan bitene göz yumacak ve ondan aşağı kalmayarak; “Rusya’nın bu halkların üzerinden yapacağı medenileştirme faaliyetleri bizim için bir tehdit oluşturmuyor.” diyecektir.

Biz bu yönteme bugün de yabancı değiliz.

ABD’de hep, “demokrasi götürüyoruz” şeklinde oynadı bu oyunu.

Zengin Türkistan yatakları Rusların iştahını çok kabarttığı için -İngilizlerin de destekleriyle- her yola başvurmalarına sebebiyet veriyor.

Kurulan İngiliz-Rus ticaret hattı da bunun meyvesi olacaktı.

1872’de İngiltere’nin yarı sömürgesi olmaktan kurtulamayacak olan İran da, çekindiği ve ihtilaflı olduğu Türk Hanlıkları aleyhine Ruslara destek verdi ne yazık ki.

Oysa Rusya bir taraftan Osmanlı ve İran, Osmanlı ve Türkistan arasına Hristiyan Gürcülerle ve Ermenilerle tamponlar kurup bağlarını koparmakla meşguldü.

Çok iyi Osmanlı Türkçesi ve Arapça bilen ve derviş kılığında Türkistan topraklarını gezen Macar asıllı İngiliz casusu, Doğu Bilimci, “Travels and Adventures in Central Asia” kitabının yazarı Vambery’de çok dramatik gerçeklere vurgu yapıyor.

Her türlü yeraltı zenginliğine, su kaynaklarına ve bereketli topraklara sahip Türkistan’ın ve Orta Asya’nın ele geçirilmesi için Rusların her türlü entrikayı çevirdiğinden, çevireceğinden bahsediyordu.

Rusya aynı oyunları Balkanlarda da oynayarak oradaki bağımsızlık isyanlarının en büyük destekçisi oldu.

Rusların başarısında elbette uyguladıkları entrika ve espiyonaj faaliyetleri önemlidir.

Fakat bana göre ondan çok daha önemli olan şey, Osmanlının zayıflığı ve birlik olmaları gerekirken fırsat kollayarak kardeşini arkadan vurmaya çalışan Türk Hanlıklarıdır…

Sanırım bugün ilham alınması gereken en büyük şey de işte bu kardeş kavgalarının nasıl onarılmaz hastalıklara, yok oluşlara sebebiyet verdiğidir.

Zira işin sonunda, üzerine kavga edilecek bir şey de kalmamış, her şey dışarıdan istilacıların eline geçmiştir.

Son tahlilde, Rusların ya da İngilizlerin bize ne yaptığından önce “Biz, bize ne yaptık?” sorusu cevaplanmalıdır.

Aksi halde, tarihten yeteri kadar ders çıkarmamışız, anlamı çıkar…

Zira sadece karşıyı suçlamak, “kendi suçunu gizleme suçu” değil midir?

Diriliş Postası

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat