Gelir dağılımında denetimin rolü
- GİRİŞ11.06.2025 08:50
- GÜNCELLEME11.06.2025 08:50
Değerli Okurlarım!
Bildiğiniz üzere BDDK, Türkiye’deki banka hesaplarına ilişkin düzenli olarak istatistikler yayımlıyor. Geçenlerde açıklanan verilerden biri, oldukça dikkat çekici bir tabloyu gözler önüne serdi.
Açıklanan verilere göre; banka hesabında 1 milyon TL ve üzeri mevduat bulunan kişi sayısı tamı tamına 2,3 milyona ulaşmış.
Geçen yıl bu sayı 1,6 milyon imiş. Bir yılda tam %49 artış var.
"Yahu canım, milyon da para mı bu enflasyon ortamında?" diyebilirsiniz.
Eh, haklısınız… Ama biraz derinleştiğimizde mevzunun özü ortaya çıkıyor.
-Türkiye’deki toplam banka mevduatlarının %78’i, 2,1 milyon kişiye ait.
-Bu kişilerin hesaplarında toplam 15 trilyon lirayı aşkın para var.
-Bundan 5 yıl önce, bu kesimin sistemdeki payı %55 civarındaydı. Şimdi bu oran %78’e çıkmış durumda.
Bu rakamlar bize neyi gösteriyor?
Nereye varmak istediğimi, TÜİK’in açıklamış olduğu son gelir dağılımı verileriyle size anlatayım.
Türkiye’de en yüksek gelir grubunun toplam gelirden aldığı pay %48,1! En düşük gelir grubu ise toplam gelirden sadece %6 pay alıyor.
İşte bu durum, banka mevduatlarında da kendini gösteriyor.
Anlatmak istediğim bu! Gelir dağılımı mevzuu, açıklanan her istatistikte kendini gösteriyor.
PEKİ, NE YAPILMALI?
Hepimiz gelir dağılımı rakamlarını son yıllarda yaşanan yüksek enflasyona bağlıyoruz. Ancak bu mesele daha eski ve derin bir mesele. TÜİK istatistiklerine baktığımızda bundan 10 yıl öncesinde de en düşük gelir grubunun toplam gelir içerisindeki payının %6 civarında olduğunu görüyoruz. Ancak en yüksek gelir grubu payını %46,5’tan %48’e çıkartmış.
Peki ne yapılabilir?
On yıllarca devam eden bir meselenin, çözümüyle ilgili kitaplar yazılabilir elbet.
Ancak temel konu başlıkları zaten belli:
Öncelikle enflasyonla mücadelede kararlı duruş sürdürülmeli. Çünkü enflasyon, sabit gelirliden servet transferi yapan en sinsi mekanizmadır. Görünmeyen bir vergidir. Emeklinin, asgari ücretlinin cebinden her ay sessizce para çeker. Bu nedenle enflasyonu düşürmeden gelirde adaletini konuşmak mümkün değil.
İkinci olarak, vergi politikası daha da adil hâle getirilmelidir.
Maaşlı çalışanın vergisi zaten kesiliyor. Ama yüksek kazanç elde eden, yatırım yapan, temettü veya kira geliriyle ciddi servet sahibi olanlar daha sıkı takip edilmeli.
Üçüncü olarak, asgari ücret ve emekli maaşları gibi kritik parametreler enflasyona ezdirilmemeli. Zam dönemi geldiğinde değil, yıl boyunca satın alma gücü takip edilmeli. "Refah payı", "ikramiye" gibi çözümler geçici pansuman olsa da yapısal adımlar şart.
Ve en nihayetinde…
Ekonomide öngörülebilirlik sağlanmalı. Bir genç, "kaç yıl para biriktirirsem ev alabilirim?" sorusuna net bir cevap bulabilmeli. Ücretli çalışan, maaşıyla sadece yaşamak değil, tasarruf etmek, yatırım yapmak gibi beklentilere de sahip olabilmeli.
BU KONUYU NEDEN GÜNDEME GETİRDİM?
Çünkü BDDK banka mevduat verilerini açıklarken, bir yandan da Mehmet Şimşek’in “temettü gelirlerini denetliyoruz” açıklamaları da gündeme taşındı.
Yapılan duyuruya göre; 1725 kişi, halka açık şirketlerden aldığı toplam 3,6 milyar liralık temettü (kâr payı) gelirini beyan etmemiş.
Yaklaşık 200 milyon TL’lik bir vergi kaybı olduğu belirtiliyor.
Geçenlerde de Maliye’nin, şirket patronlarına denetim başlattığını duymuştuk.
Yüksek Gelir Grupları Gözetim ve Uyum Programı kapsamında;
büyük şirket ortağı olup, 2023-2024 döneminde Gelir Vergisi beyannamesi vermemiş, potansiyel gelir ve harcama düzeyi ile vergi beyanları uyumsuz olan 10.000 mükellef tespit edilmiş.
Evet, ne demiştik?
Adil gelir dağılımına hizmet eden vergi sistemi…
ATILAN ADIMLAR ÖNEMLİ!
Bakın, bütçe gelirlerimizin %85’ten fazlası vergilerden oluşuyor.
Gelir vergisi tahsilatı ise 1,5 trilyon lirayla, toplam vergi gelirlerinin %20’sini ifade ediyor. Bu gerçekten önemli bir rakam.
Ancak burada ilginç bir detay var: Bu 1,5 trilyon lira içerisinde, beyanname verilerek tahsil edilen gelir vergisi yalnızca 72 milyar lira. Geçici vergiyi eklersek rakam biraz yükseliyor ama sonuç değişmiyor:
Gelir vergisinin sadece %6 küsürü beyan yoluyla alınmış, %93’ü ise stopaj yoluyla tahsil edilmiş. Üstelik bunun büyük kısmı da maaşlardan alınan vergilerden oluşmakta.
İşte mesele bu!
Uzun yıllar boyunca vergi sistemimiz, kayıtlı çalışanlar üzerinde şekillendi. Maaşlı çalışanın vergisi kaynaktan kesildi.
Peki ya; kazancı yüksek olan serbest meslek grupları, yatırım geliri elde edenler ya da şirket ortakları…?
İşte bu noktada son dönemde atılan adımlar önemli.
Artık Maliye, sadece ücretliye değil, yüksek gelir gruplarına da denetim yapıyor.
Kim bunlar?
-Yüksek sermayeli şirket sahipleri
-Birden fazla mülkten kira geliri elde edenler
-Yatırımcılar
-Doktor, avukat, mimar gibi serbest meslek mensupları
Son bir yılda bu kesimlere yönelik yapılan analizlerin arttığını biliyoruz. Gelir İdaresi’nin dijital altyapısı güçlendi. Banka transferleri, tapu hareketleri, POS kayıtları, e-Fatura verileri…
Hepsi çapraz kontrol ediliyor.
Açıkçası ben, bu son denetimlerde, vergi kayıp-kaçağını önlemenin yanında; gelir grupları arasındaki farkı açan vergi adaletsizliğini önleme çabasının da olduğunu görüyorum.
Ve bu çabayı destekliyorum!
SON SÖZLERİM…
Kimileri, “yahu denetimleri artırıyorsunuz da, sermayeyi memleketten kaçırıyorsunuz” da diyebilir.
Bu oldukça yanlış bir yaklaşım.
Bu, bayram tatilinde hız yapanlara ceza kesilince, ‘radar tuzağı kurmuşlar’ diye şikâyet etmeye benziyor.
Yahu sen hız sınırına uy da, radar zaten sana işlem yapamasın!
Vergi denetimi de işte bunun gibi bir şey.
Türkiye’de vergi sistemi iyi mi kötü mü, adil mi? Vergi yükü çok mu? Bürokrasi ağır mı işliyor?
Bunların hepsini tartışabiliriz.
Ancak, vergi yükünün orantısız şekilde ücretli kesim üzerinde yoğunlaştığı, denetimsiz bir vergi ortamını da herhalde kimse savunamaz.
İsmail Vefa AK / Haber7
Twitter: @Ismail_Vefa_AK
Yorumlar43