Asgari Ücrette 2026 pazarlığı

  • GİRİŞ11.12.2025 10:04
  • GÜNCELLEME11.12.2025 13:45

Değerli okurlarım!

Bir yıl daha sona ererken, milyonlarca çalışanı, işvereni ve doğal olarak hepimizi yakından ilgilendiren asgari ücret meselesi yeniden gündemin tam ortasına yerleşti.

Yarın Asgari Ücret Tespit Komisyonu, 2026 yılında geçerli olacak yeni asgari ücreti belirleme sürecinin ilk toplantısını yapacak. Masada; enflasyon verileri, büyüme rakamları, işsizlik oranları, bütçe imkânları ve çalışanların geçim koşullarına ilişkin göstergeler var.

Yeni belirlenecek asgari ücret, sadece bir maaş rakamı mı olacak; yoksa aynı zamanda adalet duygusunu ve ekonomiye güveni de güçlendiren bir çıpa rolü mü üstlenecek?

Yoksa biz asgari ücret meselesine, ekonomide konuşmamız gereken diğer başlıkların önüne geçecek kadar gereğinden fazla mı anlam yüklüyoruz?

RAKAMLAR NE DİYOR?

Şu anda yürürlükte olan net asgari ücret 22.104,67 TL.
Brüt tutar 26.005,50 TL, işveren maliyeti ise SGK primi ve işsizlik sigortası dâhil 30.621,48 TL seviyesinde.

Açıklanan yıllık enflasyon oranı %31,07. Buna paralel olarak piyasa beklentilerinde, enflasyon esas alınan artış senaryolarında 29 bin lira bandı öne çıkıyor.

Ancak asıl mesele, hangi rakamda uzlaşılacağından çok, belirlenecek ücretin hem çalışan hem işveren açısından sürdürülebilir bir dengeyi temsil edip etmeyeceği.

ÜÇ ZOR DENGE: ENFLASYON, İSTİHDAM, GELİR ADALETİ

Asgari ücreti konuşurken bazı dengeleri muhakkak gözetmek zorundayız. Bunların başında hiç şüphesiz enflasyon geliyor. Esasında son dönemde enflasyonla mücadelede belirli bir mesafe alındı; yıllık oran aşağı yönlü bir patikaya girmiş durumda. Ancak enflasyonla mücadelede hâlâ alınacak çok yol var ve burada en kırılgan kesim, sabit gelirliler.

Ücretlerde yapılacak yüksek oranlı artışların özellikle hizmet sektöründe ücret–fiyat sarmalını tetikleme riski de masanın bir köşesinde duruyor.

İşin ikinci boyutu ise istihdam ve rekabet gücü.

Asgari ücret sadece çalışanın cebine giren tutarı değil, işverenin toplam maliyetini de belirliyor. Tekstil, hazır giyim, lojistik, turizm gibi işgücü yoğun sektörlerde ücret seviyesinin kontrolsüz biçimde yükselmesi; maliyet baskısını artırarak kayıt dışı istihdama, üretimin başka ülkelere kaymasına ve orta vadede istihdam kaybına yol açabiliyor.

Bu tabloyu görmeden yapılan her tartışma ister istemez eksik kalıyor.

Meselenin bir de adalet ve gelir paylaşımı cephesi var.

Ücretlilerin millî gelirden aldığı pay son yıllarda ciddi dalgalanmalar yaşadı; bir dönem %30’ların altına gerileyen bu oran, son dönemde yeniden yukarı yönlü bir hareket içinde. Buradaki temel soru aslında çok net: Enflasyonun yükünü kim taşıyor? Sadece fiyatlar ve faizler üzerinden değil, gelir dağılımı ve emek–sermaye dengesi üzerinden de konuşmak zorundayız.

Sonuçta asgari ücret kararı, bu üç alanı aynı anda etkileyen bir tercihi ortaya koyacak.

Bu yüzden meseleyi sadece “şu kadar zam yapılsın” basitliğine indirgemek, resmin önemli bir kısmını perdenin arkasında bırakmak anlamına geliyor.

ASGARİ ÜCRET BİR GÖSTERGE TABLOSU

Daha önceki yazılarımda da detaylı şekilde anlatmıştım; asgari ücret, Türkiye’de onlarca düzenlemenin temel referans noktası.

65 yaş aylığı,

İşsizlik ödeneğinin alt ve üst sınırları,

Kreş yardımı istisnaları,

Şahıs sigorta primlerinin vergi matrahından indirimi,

Askerlik ve doğum borçlanması tutarları,

SGK idari para cezaları,

Evde bakım ödemeleri, muhtar ödenekleri…

Bunların önemli bir kısmı asgari ücretin brüt veya net tutarına endeksli. Asgari ücret artınca, bu sınırlar da otomatik olarak yukarı geliyor.

Öte yandan; bordrolu çalışanlar için asgari ücrete isabet eden kazançtan gelir vergisi alınmaması uygulaması hâlâ yürürlükte. Bu düzenleme, hem işverenin maliyetini hem de çalışanın eline geçen net ücreti doğrudan etkiliyor.

Kısacası, yeni asgari ücret; sadece “milyonlarca çalışan ne kadar maaş alacak?” sorusunun değil, aynı zamanda vergi istisnalarının, sosyal yardımların ve cezai yaptırımların da cevabı olacak.

BÖLGESEL ASGARİ ÜCRET TARTIŞMASI

Son dönemde asgari ücret tartışmalarına bir de “bölgesel asgari ücret” başlığı da eklendi. Esasında bu fikir ne tamamen yeni ne de Türkiye’ye yabancı.

Türkiye, 1950’li yıllardan 1974’e kadar önce mahalli, ardından bölgesel asgari ücret uygulamaları yaşadı. 1974’te ise CHP–MSP koalisyonu döneminde bu model terk edilerek, tüm ülkeyi kapsayan tek asgari ücret sistemine geçildi. Yani 50 yılı aşkın süredir Türkiye’de ulusal ölçekte tek bir asgari ücret uygulanıyor.

Açıkçası ben, bu bölgesel asgari ücret uygulamasına çok sıcak bakmıyorum. Evet, temelde İstanbul’da kira, eğitim, ulaşım gibi kalemler birçok ile göre daha yüksek; bu anlamda “İstanbul’da daha yüksek bir asgari ücret uygulayalım” önerisi ilk bakışta makul görünebilir.

Ancak bir şeyi yaparken başka şeylere zarar vermemek lâzım.

Böyle bir model, zaten taşıdığı yükün sınırına gelmiş olan İstanbul’un göç ve nüfus problemini daha da derinleştirebilir; iç göçü hızlandırarak altyapı, konut ve sosyal hizmetler üzerindeki baskıyı artırabilir.

İstanbul, zaten enflasyon oranıyla da diğer illerden ayrışıyor. Bu uygulama, işveren prim yüklerinin ve toplam işçilik maliyetlerinin göreceli olarak artmasına neden olabilir. İşverenleri kayıt dışı istihdama yöneltebilir.

Kısacası, bölgesel asgari ücret tartışması masada durabilir ama Türkiye’nin bugünkü fotoğrafında “tek başına çözüm” olmaktan çok, yeni sorun başlıkları üretme potansiyeli daha güçlü görünüyor.

SON SÖZLERİM

Yazımın başında şu soruyu sormuştum: “Acaba asgari ücret meselesine gereğinden fazla mı anlam yüklüyoruz?”

Açık söylemek gerekirse, hayır! Ona bu kadar anlam yüklemekte haksız değiliz.

Çünkü asgari ücret yalnızca bir “maaş meselesi” değil; sosyal devletin sınırını, emeğin itibarını, vergi sisteminin adaletini ve ekonomiye duyulan güveni aynı anda ölçen çok boyutlu bir gösterge.

Yarın başlayacak pazarlık sürecinde umudum; enflasyonla mücadeleyi ciddiye alan, çalışanın geçim derdini görmezden gelmeyen, işvereni de “Bu yükün altından nasıl kalkarım?” sorusuyla baş başa bırakmayan ve en önemlisi orta vadeli programla uyumlu, öngörülebilir bir patikaya işaret eden bir karar setinin ortaya çıkmasıdır.

Asgari ücreti konuşurken, bir yandan da şunu unutmamalıyız: Gerçek refah artışı, sadece ücretlere zam yaparak değil; enflasyonu kalıcı olarak düşürerek, vergi sistemini daha adil hale getirerek ve üretimi güçlendirerek sağlanabilir.

Dilerim alınacak karar, hem çalışanlar hem işverenler hem de ülke ekonomisi için dengeyi gözeten bir adım olur.

İsmail Vefa AK / Haber7
X: @Ismail_Vefa_AK

Yorumlar5

  • Murat Öztürk 1 saat önce Şikayet Et
    Huzur adaletle sağlanır. Aynı memlekette yaşıyoruz. Maaşlar birbirine yakın olmalı ki, haset, kin ortadan kalksın. Sevgi saygı gelsin. Memur masada en az 60 binlira en zor şartlarda çalışan 23 binlira. Bu huzur değil musibet getirir. Vesselam. "kendini nasılsın düşünüyorsan, başkasında aynı şekilde düşüneceksin"
    Cevapla Toplam 1 beğeni
  • Seydi koyuncu 2 saat önce Şikayet Et
    İlk önce işverenleein her çalışana asgari ücret vermemesi, kıdem süreleri gözetmesi sağlanmalı! Hiç kimse ömür boyu asgari ücretle çalışmamalı. Artı devlet evlilik ve çocuk durumuna göre geniş sosyal haklar tanımalı. Aile hayatını kolaylaştırıcı adımlar atılmalı ki 30 yaşında tek yaşayanla 30 yaşına 2 çocuk bakan biri arasında sosyal gelir farkı olsun.
    Cevapla Toplam 1 beğeni
  • Murat 1453 3 saat önce Şikayet Et
    Yaşadışı bahise,kaçakçılığa, uyuşturuya ülke gençliğini korumak için iyi ve gerekli operasyonlar yapıldı. Yeni asgari ücret ve emekli maaşları açıklanmadan kötü niyetli ev sahiplerine, sebze meyve piyasasına ,kasaplara da operasyon yapılmalı.aksi halde yeni maaşlar vatandaşın cebine girmeden eriyecek. Kötü niyetli olanların hepsi fahiş zam için, yeni maaşların açıklanmasını bekliyor.
    Cevapla Toplam 1 beğeni
  • Sefa 3 saat önce Şikayet Et
    İlk önce devlet memurları gözden gecirilsin 86 milyonluk bir ülkede 6 milyon memur olurmu ? Masa başında oturan alsın 22.100 tl hiç olmazsa millet meslek öğrenir gece gündüz kpss çalışmaz memur olacam diye ağa, paşa, torpil aramaz .. d
    Cevapla Toplam 4 beğeni
  • İbrahim 4 saat önce Şikayet Et
    Huzur adaletle sağlanır. Aynı memlekette yaşıyoruz. Maaşlar birbirine yakın olmalı ki, haset, kin ortadan kalksın. Sevgi saygı gelsin. Memur masada en az 60 binlira en zor şartlarda çalışan 23 binlira. Bu huzur değil musibet getirir. Vesselam. "kendini nasılsın düşünüyorsan, başkasında aynı şekilde düşüneceksin"
    Cevapla Toplam 4 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat