Krizi ihraç çabası

  • GİRİŞ12.11.2022 09:28
  • GÜNCELLEME12.11.2022 09:28

İran’da Eylül ayında irşad devriyeleri tarafından gözaltına alındıktan sonra komaya giren Mahsa Amini adlı genç kadının birkaç gün sonra hayatını kaybetmesi üzerine başlayan ve ülke geneline yayılan gösteriler rejimi temellerinden sarsmaya devam ediyor.

Ölü sayısının artmasına rağmen protestoların arkası bir türlü kesilmiyor.

Krizden çıkış yolu arayan rejimin önündeki en makul seçenek halkın sesine kulak verip reform yönünde ikna edici adımlar atmak.

Fakat diktatörlükle yönetilen ülkelerin ve İran’daki gibi rejimlerin halkın taleplerini yerine getirmeyi ve reformları kendileri için “sonun başlangıcı” gibi gördükleri bir gerçek.

Bu nedenle ne pahasına olursa olsun o kapıyı açmak ve o yola girmek istemiyorlar.

Dolayısıyla geriye gösterileri bastırmak için tek bir seçenek kalıyor:

Gösterileri güvenlik sorununa dönüştürüp ve göstericileri “kökü dışarıda teröristler” olarak yaftalayıp şiddete başvurmak.

Tahran’ın da halkın sesine kulak vermek yerine ikinci seçeneği tercih edeceğine dair güçlü belirtiler var.

Suriye örneğinde müşahede ettiğimiz gibi silahlı grupların devreye sokulduğunu, halkın haklı talepleri ve sivil gösteriler ile terör örgütlerinin eylemleri arasında bağlantı kurulduğunu görebiliriz.

Fars eyaletine bağlı Şiraz kentinde bir türbeye düzenlenen ve çok sayıda kişinin öldüğü silahlı saldırıyı “diktatör rejimlerin en sevdiği ve halkın yükselen talepleri karşısında can simidi olarak gördüğü terör örgütü” DAEŞ’in üstlenmesi birçok gözlemci tarafından bu yönde atılan ilk adım olarak değerlendirildi.  

Önümüzdeki günlerde DAEŞ ve benzeri örgütlerin İran’daki eylemlerine dair daha çok haber duyabilir, söz konusu haberlerin halkın sesini bastırdığına şahit olabiliriz.

Reform yerine “güvenlikleştirme” politikası benimseyeceği anlaşılan Tahran’ın krizden çıkmak için başvuracağı bir diğer yol da “krizi ülke sınırları dışına ihraç etme çabası” olacaktır.

Nitekim İran İstihbarat Bakanı İsmail Hatib, ölümlere yol açan protesto gösterilerinin ABD, İsrail, İngiltere ve Suudi Arabistan tarafından finanse edilen medya organlarınca kışkırtıldığını öne sürdü ve “Suudi Arabistan’ın düşmanlığı devam ederse İran’ın bu ülkeye karşı stratejik sabrı sona erebilir” dedi.

Arap ve İslam ülkeleri halklarına yönelik Arapça ve diğer başka dillerde yayın yapan İran yanlısı kanalların sayısı İran halkına yönelik Farsça yayın yapan rejim karşıtı kanallardan daha çok.

Diğer bir ifadeyle, İran gerek Şii yayılmacılığı için olsun ve gerekse düşman gördüğü ülkelere karşı propaganda amacıyla olsun “medya silahını” bizzat kendisi yıllardır kullanıyor.

İletişimin oldukça kolaylaştığı, internet ve sosyal medya kullanımının yaygınlaştığı ve insanların bir cep telefonu ile yayın yapabildiği günümüz dünyasında muhalif sesleri tümüyle kesmek zaten imkansız.

Ayrıca içeride ciddi anlamda bir rahatsızlık yoksa dışarıdan yapılacak yayınlarla halkı galeyana getirmek pek mümkün değil.

İranlı genç kadının başını doğru şekilde örtmediği gerekçesiyle gözaltına alınıp komalık hale getirilmesinin ya da Sünnilerin yoğun olarak yaşadığı Zahidan kentinde Cuma namazı sonrası güvenlik güçlerince halka ateş açılması sonucu onlarca kişinin ölmesinin sorumlularını dışarıda aramamak gerek.

DİRİLİŞ POSTASI

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat