Orucun özünü Filipinler'de yaşadım
- GİRİŞ12.09.2009 11:30
- GÜNCELLEME12.09.2009 11:30
Çocukluğumda ne zaman oruca başladığımı tam hatırlamıyorum ama 8-9 yaşımdaki orucumdan sahneler var hafızamda.
Bu demektir ki son 21-22 Ramazan'da düzgün oruç tutmak nasib etmiş Rabbim. Önceden de yurtdışında muhtelif ülkelerde çok oruç tutmuştum ama ilk defa tüm bir Ramazan'ı Filipinler'de geçiriyorum.
Fakat bu sene, Ramazan çok farklı geçti benim için. Nedenini izah edeyim kısaca:
Bu seneki Ramazanım, ilk veya ikinci-üçüncü oruçlarını tutan, yeni Müslüman genç mühtedilerle geçti. İlk oruçlarını tutan bu gençler, ilk gün sahura uyanmakta gevşeklik gösterdiler, tabi akşama kadar acıkınca, ertesi sahurda hepimizden önce uyanıp ilk sahuru onlar yapmışlardı. Gün boyu tebessüm etmiştik.
Bu seneki Ramazanımda, şehrimizdeki tek Türk aile olan Dalkılıç ailesinin verdiği iftar hariçinde her iftarda sadece iki çeşit yemekle iftar ettik. İki çeşit dediğim, bizdeki ekmek niyetine buralarda sofraya konan yağsız-tuzsuz pirinç lapası ile iftar için hazırlanmış genelde sebze yemeği..
Ben bunu "sahabe iftarı" diye adlandırdım haddim olmayarak. Hani Aişe validemize "Resulullah ASM ile ne yerdiniz?" diye sorulduğunda: "Esvedeyn" demiş ya.. iki siyah şey.. Su ve hurma..
Bu seneki Ramazanımda, çevremde hep fakir, muhtaç ve kimsesiz aileler vardı. Açlığı, kimsesizliği, evsizliği, yokluğu ve burukluğu neredeyse hergün gördüm. Hissettim ve yaşadım.
Bu seneki Ramazanımda, elinle vermenin, ikram etmenin, hediyeleşmenin, sevindirmenin, memnun etmenin hazzını doya doya yaşadım.
Burada Ramazan boyu bir faaliyet alanımız vardı. Türkiye'deki yardımlaşma kurumlarından ÇARE Yardımlaşma ve Kalkınma Derneği'nin bize ulaştırdığı yardımlarla iftarlar verdik. Değil herhangi bir altyapı, yolu bile olmayan tepelerde ev ev dolaşıp, zekat ve sadaka dağıttık. Adak veya şükür kurbanlarını keserek, kimi yerde iftarlar verdik, kimi yerde paketleyip muhtaçlara ulaştırdık.
Şimdi düşünüyorum. Ramazan'ın özü neydi?
Yerel dillerden biri olan Visaya dili ile Ramazan'ın dokuz hikmetini okurken, Ramazan'daki manaları canlı canlı yaşama fırsatı buldum bu sene.
Hristiyan misafirlerimiz oluyordu bazen iftarlarda.. Çok aç olduğumuzu bildikleri halde, hazır bekleyen sofraya el uzatmayışımızı, vaktin girmesini bekleyişimizi manalı manalı seyr ediyorlardı. Bilmiyorlardı ki semavi bir "buyrunuz emri"ni bekliyorduk. Nasıl etkilendiklerini, evlerine döndüklerinde cep telefonumuza gönderdikleri mesajlarla dile getiriyordular. Bu tabloyu gören bir papaz, "Ben de bu şekilde oruç tutacağım" dedi ve Ramazan'ın kalan günlerini bizimle oruç tutarak geçiriyor.
Sadece ama sadece muz ile veya tropikal meyve salatası ile iftar eden aileler gördüm. Bir de yıllardır, yediğim mükellef iftar sofralarını hatırladım. Orucun nasıl bir şükür anahtarı olduğunu idrak ettim.
(Ara bir not: Burada muz, yirmiden fazla çeşidi ile en ucuz meyvedir. Bir dolara on kg muz alabilirsiniz.)
O baldırı çıplak çocukları ve anneleri görünce, hemcinsime şefkat hissinin ne manaya geldiğine, yardım etme hissinin kaynağının neden oruç olduğuna intikal ettim.
Kuru bir parça ekmeği haz ile, lezzetle yiyenler misali, burada da o pirinç lapasını öyle bir iştahla yiyorlardı ki, Türkiye'de nimetlerle nasıl terbiye olunduğumuzu unuttuğumuzu hatırlattı bana.
Aç insan firavunca hareket edemez. Aczini bilir. Orucun canlı sahnelerini görerek, buranın mahrum ve muhtaç insanlarındaki mutlak tevazunun bir sebebini daha anladım.
Ve belki de en önemlisi.. Bu aç insanlar çok sabırlılar, tahammülsüz değiller. Orucun nasıl sabra ve tahammüle alıştırdığını düşünmeye başladım.
Kısacası, Ramazan'ın ve orucun özünü Filipinler'de yaşadım bu sene..
Rabbim başka Ramazanlar da nasib eder inşaallah.
Kerem Emre ULUCAN / Haber7 / Filipinler
kemreulucan@gmail.com
Yorumlar7