Başbakan Erdoğan neyine güveniyor?

  • GİRİŞ27.09.2011 11:01
  • GÜNCELLEME27.09.2011 11:01

Türkiye dışişleri alanında dikkati çeken bir değişim gerçekleştirdi. Pessimist passivist politikalar yerini proaktif ve dinamik taktik anlayışa bıraktı.

Bu anlayış çerçevesinde, Başbakan'ın "Arap Baharı" turu ile Türkiye'nin internasyonel arenadaki profili bambaşka bir ağırlık kazandı. Birleşmiş Milletler konuşması da tuzu biberi oldu. 

Uluslararası diplomaside atılan her adımın söylenen her sözün bir bedeli olabiliyor. Hele hele detaylara değil de esas meselelere olan yaklaşımda risk daha da artıyor.

Alın size bir Suriye meselesi. Erdoğan Suriye ziyaretinde yüzde onluk bir azınlık tahakkümü ile ülkeyi yönetemeyeceğini halkı kucaklaması gerektiğini, camilere gitmesi, halkın arasına girmesi, onlardan biri olduğunu hissettirmesi ve gerekli reformları yapması gerektiğini bizzat söylemesine rağmen tavrı değişmeyince Beşar Esad'a Türkiye'nin mesajları giderek sertleşirken özgürlük ve demokrasi isteyen halk destekleniyor. Böylece İran'ın şii'lik kartını kullanarak Suriye üzerinde kopya bir rejim sürdürme sevdası suya düşüyor. Sonuç itibarı ile İran'dan, Suriye'de yakın zamanda askeri limanlar inşa eden Rusya'dan ve hatta Çin'den ters tepki görme riski doğuyor.

Alın size Gazze problemi. İsrail ile Gazze bazında gelişen gerilim beraberinde Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliği ülkelerinden gelecek muhalefet tehlikesini taşıyor. Ama bu konuda da Erdoğan'ın bölge halkına destek verdiğini müşahade ediyoruz. 

Irak ile olan durum malum. Amerika'nın çekildiği Irak'ın kuzeyindeki teröristler nerede ise her gün uçaklarımız tarafından bombalanıyor.

Öte yanda bir Mısır hengamesi! ABD'li diplomatların süresini tamamlaması için çabaladığı süreçte, Erdoğan'ı Hüsnü Mübarek'e "çekil" çağrısı yapıp demokrasi uğruna mücadele veren Mısır halkını desteklerken görüyoruz.

İşte Libya olayı! Türkiye'nin NATO'daki girişimleri bir kara harekâtını ve yıllarca sürecek işgali engelliyor. Türkiye Libya'da da demokrasi ve özgürlük mücadelesi veren halkın yanında yer alıyor. Öyle an geliyor ki maaşlar Türkiye'nin yardımı ile ödenebiliyor. Burada da en başta Fransa rahatsız oluyor.   

Bunlar olup biterken bir yanda da "Deniz Feneri a.V." dosyasını hazırlayan Almanlar var.

İşin enteresan (!) tarafı dünyada olan bitenin çoğu da müslüman bir coğrafyada gerçekleşiyor.

Gelelim esas soruya. Ucu nerede ise tüm dünya devlerine dokunan bu dışişleri politikasını uygularken Tayyip Erdoğan neyine güveniyor?

Yola ihlas ile çıkmasına güveniyor.

Yaklaşımında haydutluk değil, diplomasi ve insanlık değerlerini ön plana almasına güveniyor.

Bölgedeki sanallaşmış liderlerin yanında yer almaktansa, demokrasi ve özgürlük açlığını mücadeleye çevirmiş halkların yanında yer almasına, halkların gücüne güveniyor.   

Dün bir dost meclisinde beraber olduğumuz AK Parti eski genel başkan yardımcısı Akif Gülle çalışma programına "inanılmaz bir tempo" diyor.

Bugünkü tabloda Tayyip Erdoğan bölgede öteden beri eksikliği hissedilen "güçlü lider" eksiğini tamamlayan bir portre çiziyor.

Ancak başarının somutlaştırılması ve uzun vadeye yayılması lazım…

Bu ancak sağlam ekonomik, sosyal, kültürel politikaların da devreye sokulması ile mümkün olacak.

Başarının ekonomik ayağı da sağlanırsa bölgenin artan gücü yalnızlaşan İsrail'in de silkinip kendine gelmesine yol açacak belki de..

Kim bilir?

Prof. Dr. Kenan Ulualp - Haber 7
ulualp@kenanulualp.com

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat