Medya Tiyatrosu

  • GİRİŞ03.02.2012 12:23
  • GÜNCELLEME03.02.2012 12:23

Allah sonunda dualarımı kabul etti ve Haber7 camiasını eski GYY belasından kurtarıp; helal süt emmiş, ne idüğü belirli, ak pak, koltuğunu dolduracak tonajda bir GYY'ye kavuşturdu.

Hoş bu korsan kulunuz, devr-i ne idüğü belirsüz eski GYY'nin şedit yönetiminde de bildiğini okuyup, onu palasıyla hizaya getire getire dilediği gibi yazardı...  Amma velakin artık daha hür ve özgür yazacağı için daha mutlu.... 

Bunun şerefine şu mübarek günde bir iki külah akide şekeri alıp, namaz çıkışında cemaate dağıtmazsam namerdim... Gerçü düşünürsünüz kim; "bu kadar gürültü patırdı koparttığın büyük sevincin bedeli bu mudur Paşa Çıplağı?"

Yerden göğe kadar hak veririm sizlere...  Velakin eski GYY, yazarları boğaz tokluğuna talim ettirdiği için kulunuzun geliri bu kadarına yetmektedir. Yoksa bu kulunuz da, sevincinin en az çift hörgüçlü deve ya da Dedem Korkut'un Buğra tabir ettiği türden azman bir sığır veya aşağıdaki bir vesile ile yayınlayacağım mandalardan biriyle ile anca ifade edilebileceğinin farkındadır; diyerek bu vesile ile yeni GYY'nin kulağına da "zam suyu" kaçırayım...

Neyse geçelim bu faslı bir kalem ve tiyatro faslına gelelim...

Geçenlerde, her ortamda çok sevilen, tevazudan iki büklüm gezecek kadar nezaketli bir beyfendi "Meslektaşlarımı tanıdıkça siyasileri daha çok sevdim" diye yazdı. Duygulandım...

Kendisine ne büyük hainlikler yapıldığının şahidiyim. Misal; koltuğunu çalarak, kendisine en büyük kötülüğü yapan hiç yabancı değildi.

Amma unutmayalım ki kula bela gelmez Hak yazmadıkça, Hak bela yazmaz kul azmadıkça! Kimbilir bizimki gibi bir belayı hak etmek için o beyefendi ne haltlar karıştırdı!

Gazetecilikte dostluk ve arkadaşlık ilişkilerinin ne seviyede olduğunu siz anlayın artık.

Bakınız, adını artık hiç ağzıma almak istemediğim, hiç bir ortamda güvenilmeyen, her ortamda yalı kazığı gibi eğilmeden gezen dikbaşlı eski GYY ne yapmış: Tutmuş, hiç utanmaksızın, nazik beyefendinin yazdıklarından çok daha önceki bir tarihte, her zamanki ukelalığı ile "Arkadaki manda her ne hikmetse bana bazı meslektaşlarımı hatırlattı" şeklindeki bir twit ile aşağıdaki görüntüleri "pampişlerine" sunmuş:

Bu adam işte böyle densiz bir adamdı... Biraz terbiyesi olsa bu rezil mesajı meslektaşlarına atabilir miydi? Kendini büyük oyuncu sanıyordu zahir ama büyük mevkide, boyunun ölçüsünü aldı, boğuldu gitti işte. Her babayiğidin hakkı değildir bu sahnede oynamak...

Tiyatro oynamak der benim halkım buna....

Tiyatro, Batıda kadim gelenektir. Doğu ise tiyatronun varlığını 19. yüzyılın sonlarında keşfedebilmiş ve onun "aydınlatma" vasfına çok ehemmiyet vermeyip, "eğlence vasıtası" olarak kullanmayı tercih etmiştir.  

Kefere tiyatrocular daha kadim Yunan Medeniyeti döneminde oyunlar sahneleyip halka, "Biz size oyun oynuyoruz ama ama siz asıl ne oyunlar oynandığını görün istiyoruz" diye haykırmışlardır. Bunu genellikle arabalarla seyahat ederek, yanlarında taşıdıkları çadırı sahne şeklinde kullanarak yaptıkları için kendilerine "çadır tiyatrocuları" denmiş ve onların sayesinde "çadır tiyatrosu" kavramı da doğmuştur...

İşin aslına bakarsanız "çadır tiyatrosu" Batıdan da önce Doğu'da kurulmuş ve başarılı oyunlara sahne olmuştur. Doğunun ilk çadır tiyatrocuları Batının tiyatro oyuncularından daha yetenekli ve usta oldukları için oyun oynadıklarını bile çaktırmadan, inandırıcı rolleri ile vaziyeti yüzyıllarca idare etmişlerdir...

Bizim çadır tiyatrosu sergilediğini fark ettirmeyen çadır tiyatrocularımız öyle böyle değil, Oscarlık rol kesiyorlardı. Misal bir şamanımız, davul eşliğinde "heya, huyaa"lar eşliğinde ruhlarla temasa geçtiğini söylediğinde, siz onun gökten vahiy aldığına yemin edecek kadar oyunun etkisinde kalırdınız... 

Sonra ortaya Moğollar denilen cehennem zebanisi kılıklı cengaverler çıkmış ve oyunu bozmuştur... Moğollar, bizimkilerin çadırlarını ellerine verip, önlerine kattıkları gibi Bizans sınırlarına girinceye kadar kovalamışlardır. Hatta, "bir daha sizi çadırlarda oyun oynarken görürsek, o direkleri kafanızda kırmakla yetinmeyiz... " deyü bizimkilerin gözlerini öyle bir korkutmuşlardır ki bizimkiler o gün bugündür Avrupa'nın bir parçası olmaktan başka kurtuluş çaresi bulamamışlardır...  

Gerçi olaya asabiyet açısından bakarsanız, onlar da bizim atalarımızın yabancısı değillerdi. Bu Moğol tabir edilen eşkiya zihniyetli istila devletini kuranlar da sonuçta bizim ilk "çadır tiyatrolarını kuran" atalarımızın amcaoğullarıdır...

Konu uzar gider... Toparlamakta yarar var... 

Velhasıl bizimkiler tiyatroyu yıllar sonra keşfettikten sonra Direklerarası'na soksalar da "çadır tiyatrosu" geleneğinden uzun süre kopamamışlardır.Sonra "Kagir Tiyatro"muz olmuştur ardından bugün "yıkılırdı, yıkılmazdı" kavgası verilen betonarme tiyatrolarımıza geçiş yapmışızdır...

Tiyatro maceramızın bazı safhaları şöyledir: Meşrutiyet Tiyatrosu, Sanayi-i Nefise Tiyatrosu, Cumhuriyet tiyatrosu, Şehir Tiyatroları... 

Fakat bütün bunlardan daha önemli bir tiyatro safhamız daha var: Oyuncularının her birine kafadan birer Avni Dilligil Tiyatro Ödülü verilmesi, bazılarının ise Kavuklu Hamdi'nin Kavuğu ile onurlandırılması şart olan; Medya Tiyatrosu.

24 saat hizmet veren Medya Tiyatrosunda; en heyecanlı, en sürprizli, en karmaşık oyunları doğaçlama icra edilirken seyretmenin zevkini bana başka hiç bir tiyatro veremez...

Ama herkesin birbirinden rol çalmak için yarıştığı temsillerden daha fazla zevk alabilmeniz için oyun içindeki oyunları da dikkatli takip etmenizi salık veririm. Öyle ki neredeyse hemen hemen her zaman "Oynanan oyunlardan en çok şikayet eden, aslında en büyük oyun kurucudur"... 

Oyundan gerçekten rahatsız olanlar; sahneden inip, seyirci koltuğuna geçerek, oyuncuları seyretmeyi tercih edenlerdir... 

Eli öpülesi insanlardır, sayıları yok denecek azdır... Hatta koruma altına alalım diye bir yasa çıkarsanız, ancak üç tane sayabilirim...  

Seyri seferleriniz bereketli, ganimetiniz bol, kandiliniz mübarek ola...

Paşa Çıplağı - Haber 7

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat