FETÖ’cü genç subay…

  • GİRİŞ12.09.2020 11:27
  • GÜNCELLEME12.09.2020 11:31

Telefonum çaldı. Açtım. Muhatabım askeri istihbarattan olduğunu ve benimle görüşmek istediğini söyledi.  Ve ilave etti, zaten şu anda evinizin hemen yanındaki pastanedeyim. Olur, ben de oraya geleyim, dedim ve telefonu kapattım.    

 

 

Evde yalnızdım. Onun için muhatabımı eve buyur edememiştim. Vakit geçirmeden söz konusu pastaneye gitmek için evden çıktım. Zaten pastane yirmi metre ötemdeydi.  Yaz mevsimi olduğu için pastanenin masaları dışardaydı.  Masanın birinde tek başına bir genç oturuyordu. Sivil kıyafetliydi, fakat saç tıraşından asker olduğunu anlaşılıyordu. O da beni görmüş, gayri ihtiyari elindeki sigarayı atmış ve oturuşuna çekidüzen vermişti. 

Tokalaştık. Kendisini daha havadar bir başka yere davet ettim, beraberce oraya gittik.  Biz, dedi, askeriye içinde bir ekibiz. Çalışmalarımız Gülen cemaati üzerine. Cemaati en iyi tanıyan kişi sizsiniz. Bazı konularda sizden yardım istiyoruz. 

 

 

Ben bu ilk görüşmede, bilerek konuyu dağıttım, kendisine çeşitli sorular sordum. Sohbetimiz derinleştikçe muhatabımın tam bir FETÖ’cü olduğunda şüphem kalmadı. Aynı yerde  aynı saatte buluşmak üzere ayrıldık.  

İkinci görüşmeye ambalajında yeni bir cep telefonuyla geldi. Telefonun Genelkurmaya ait olduğunu ve bundan sonraki görüşmelerimizin sadece bu telefon hattıyla olması gerektiğini ve bu telefonla kendisinden başka hiç kimseyle görüşmemem lazım geldiğini söyledi. Olur, dedim telefonu aldım. Sonra, işi bildiğini bildiğim birisine araştırmasını istedim. Gerçekten telefon Genelkurmaya kayıtlıydı. 

Aslında konu orta boy bir roman olacak kadar uzun. Fakat ben kısa kesiyorum.  Adı sözde Bahadır olan bu kişi artık benimle çok samimi olduğuna kanaat getirinceye kadar kısa aralıklarla görüşmesini sürdürdü. Dördüncü veya beşinci görüşmemizde esas gayelerinin Gülen cemaatini bitirmek olduğunu, bunun için çeşitli stratejiler geliştirdiklerini falan söyledi.    

Son görüşmemizi Harbiye Orduevinde yaptık. Kendisine, “Bak kardeşim, gençsin, bir geleceğin var ve ben senin geleceğini karartmamak için sabrımı zorluyorum. Daha ilk anda senin cemaat üyesi olduğunu anladım ve nereye varmak istediğini de çok iyi biliyorum. Artık bu seremoniyi bugün sonlandırmak niyetindeyim” dedim. Bahadır, benim bu sözlerim karşısında şaşırdı, sarardı, soldu, ne diyeceğini, ne söyleyeceğini bilemedi. Sadece “Nasıl olur Latif Bey” diyebildi.. 

Güldüm. Gel, dedim, görüşmemizin devamını vakıfta yapalım. O zaman Gazeteciler ve Yazarlar Vakfına danışman olarak gidip geliyordum. Vakıf Harbiye Orduevinin hemen karşısındaydı. Orduevinden çıktık, vakfa geldik. Kasıtlı olarak Bahadır’a önden yol verdim. O farkında değil, fakat benim odamı bulmakta hiç zorluk çekmedi, doğrudan benim odama doğru yürüdü. Bu kadar rahat odamı bulabildiğine göre Bahadır en aza birkaç kez vakfa gelmiş olması gerekirdi; ve öyle olduğu belliydi. Sonradan yaptığı yanlışı anladı; vakfın konumunu internetten çok inceledim de dedi. Halbuki o günlerde vakfın sitesi yoktu. 

Bahadır’la sohbetimizi derinleştirdik. Cemaatle ilgili benim yanlış gördüğüm hususları kendisine bir bir anlattım. Hepsinde beni tasdik etmek zorunda kaldı. Sonra sözü, benimle yaptığı görüşme sürecine getirdim, kendisini ele veren teknik yanlışları bir bir sıraladım. Bahadır hayret ve hayranlıkla yer değiştiren bir hale büründü.  

Kendisine, ilk günden beri bu tezgahı Harun Tokak’la birlikte yürütüyorsunuz, deyince şaşkınlığı daha da arttı. Peki bunu nasıl anladınız, dedi. Çok kolay oldu, dedim. Önce sana tek kullanımlık boyalı bir söz söyledim. Ertesi gün bu söz Harun’un ağzından çıktı. Sonra ona aynı şekilde tek kullanımlık başka bir söz söyledim o da senin ağzından döküldü. 

Kurmay yüzbaşı olduğunu tahmin ettiğim Bahadır, bu söz üzerine foyası ortaya çıkmış yaramaz çocuk mahcubiyeti ile ayağa kalktı gitmek için izin istedi. Ve son sözleri şu oldu: “Latif Abi, senden çok şey öğrendim hele insanlığına hayran kaldım. Bir de kesinlikle anladım ki yeryüzünde hiç kimse seni kandıramaz, aldatamaz, oyuna getiremez. Ne olur bana hakkını helal et.” 

Vakfın ana kapısına kadar geçirip kendisini yolcu ettim. Bu arada da, onun direktifi olmadan hiç kimsenin böylesi bir halt karıştıramayacağını bildiğimden FETÖ elebaşını kast ederek, ‘Seni gönderene söyle, bir daha beni böyle çocuksu oyunlarla meşgul edip vaktimi almasın” dedim.  

Latif Erdoğan / Yeni Akit Gazetesi

Yorumlar1

  • ahmet emir 3 yıl önce Şikayet Et
    Allah razı olsun selam ve dua ile
    Cevapla Toplam 2 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat